Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Neyin suyu ısınıyor?

Dikkat edelim .
Dünyada ve elbette ülkemizde de ne zaman garip ve özellikle "derin" veya “istihbarat cinayetleri” işlenirse mutlaka daha büyük ulusal veya uluslararası krizler yaşanır.
Bu tip cinayetler bir nevi işarettirler.
Dikkatle izlenmelidirler.
Hele bu ülkemizde göstere göstere ve özel olarak yapıldıysa .
***
Bir ülkenin gücü ve saygınlığı ile diğer ülkelerin o ülkeye karşı tutumlarındaki saygı , dikkat ve ihtimam ile doğru orantılıdır.
Hele o ülke en azından coğrafi bakımdan stratejik öneme sahipse.
Stratejik önemdeki ülkeler özellikle güçlü ülkelerin istihbarat örgütlerinin doğal ilgi alanıdırlar.
Hatta iş o kadar azıtılır ki , en yakın müttefik gibi görünen ABD ve Almanya arasında bile bu “etkinlikler” göze çarpar ve NSA ve CİA ‘nın Alman Başbakanı Merkel’in telefonlarını dinlemesi skandalı gibi bazen patlayıverir.
Arada bir meydana gelen bu tip açığa çıkan “kazalar” haricinde bu hususlar samanaltında göze batmadan yapılır , yakalanılırsa da hesabı sonra kapatılmak üzere küçük esprilerle kapatılır…
***
Barış zamanlarında yetişkinlerin gizemli bir oyunu gibi yürütülse de savaş zamanlarında muhtelen en zalim olayların yaşandığı bir dünya .
Bazen de, 2006 ‘da İngiltere’deki eski rus ajanı Litvinenko’nun öldürülmesigibi barış zamanlarında da bu “oyunlarda” bazen yaşam kaybedilebiliyor.
Tabii , bunlar buzdağının görünen küçücük parçaları.
İşte ülkenin , daha doğrusu ülkeyi yönetenlerin “saygınlık seviyesi” barış zamanlarında ilgili ülkelerin yöneticilerinin uluslararası saygınlığı ama kullanılabilirliği ile de bu “etkinlikler” doğru orantılıdır.
***
Özellikle İstanbul son yıllarda yabancı istihbarat örgüt veya taşaronlarının değişik cinayetlerine tanık olmuştu.
Ama Kaşıkçı cinayeti gibisi ve resmi bir kurum içinde doğrusu olmamıştı.
Suudi Kabile Kraliyeti ve katil memurları bu sefer suç üstü yakalandı.
Türk Emniyet makamlarının titiz çalışmaları sonucu her türlü “temizliğe” rağmen önemli cinayet delilleri toplandığı açıklandı.
Cinayetin kayda bile alındığı , naklen izlendiğine dair iddialar ortada havaya uçuştu.
En son çıkan haberlere göre de Suudi Başkonsolosluk binasında hidroflorik asit ve özel kimyasal kalıntılar bulundu ve Kaşıkçı’nın vücudu bunlarla tamamen yok edildi.
Önce cinayeti reddeden Suudi İdaresi önlerine delil kondukça , daha doğrusu gerçeklerden kesitler uluslararası basına sızdırıldıkça itiraflara başladılar.
Sonra da hem örtbas etmeye devam ettiler , hem de terbiyezsizce Kaşıkçı ailesinden “baş sağlığı” dilediler.
***
Bu ağır ve göstere göstere işlenen cinayet ve daha sonraki adeta bizimle ve dünya ile dalga geçercesine olayı üç beş yetki aşımı yapan memura ve adeta arbedede şanssızlık sonucu öldüğü gibi yüzsüzlük ve aymazlık kokan açıklama işin belki en adi yanıydı.
Türkiye soğukkanlı bir şekilde olayın bütün yönleriyle aydınlanması konusunda irade açıkladı ve işlemler yaptı.
Her ne kadar eski (?) Suudi istihbaratı danışmanı “gazeteci” Suudi Cemal Kaşıkçı İstanbul ‘da , hem de ülkesi Konsolosluğu’nda hunharca “kaybolup” veya “önce parmakları , sonra kafası kesilerek katlediliyorsa” ;
Her ne kadar bu “konsolosluk cinayeti” yüzde yüz amerikan kontrolündeki çağdışı en ucube suudi iktidarı tarafından yalan dolanla beş –on suudi özel görevli katil ajana yıkılıp kapatılmaya çalışılıyorsa da ;
Bu işe amerikalıların bir kaç ay önce darbeyle başa getirdiği Muhammet Bin Selman’ın tek başına karar verip uygulayamayacağı ve sonuçta ucunun Washington’daki yönlendirici patron ve amirlerine kadar uzayacağı düşünülüyorsa da ;
Olay , bir sonraki cinayete kadar unutulmaya ve dondurulmaya bırakılıyor ise de …
Türkiye’nin yüksek menfaatleri bu cinayetin son noktasına kadar aydınlanmasından geçer.

Önceki ve Sonraki Yazılar