NTV binası önündeki Arjantin formalı adam

2011 seçimlerine birkaç ay kala, biraz da şaşırtıcı bir şekilde, NTV’deki bir tartışma programına davet edildim, konu MHP’ydi.

Kanala gittiğimde kapıda uzun saçlı, küpeli, Arjantin formalı biri tarafından karşılandım, gazetecilikten geliyordu ve programın yapımcısıydı. Program öncesi biraz sohbet ettik, dünyaya aynı pencereden baktığımızı anlamamız güç olmadı, program sonrasında ise “ajandamıza kaydedildiniz, bundan sonra sık sık görüşeceğiz umarım” dedi ve vedalaşıp ayrıldık.

Ancak seçimle birlikte NTV öyle bir dönüşüm geçirdi ki, bırakın muhalifliği, iktidar politikalarına biraz mesafeli duran bütün isimler bile kanaldan uzaklaştırıldı. Ben de doğal olarak bir daha herhangi bir programa davet edilmedim ve o gazeteciyle hiç karşılaşmadım.

Yıllar sonra, Kadıköy’de bir esnafın camına isabet eden kartopu nedeniyle bir kişiyi öldürdüğünü, öldürülen kişinin de bir gazeteci olduğunu söyleyen haberlere öfke ve üzüntüyle bakarken, fotoğraftaki kişiyi bir yerlerden tanıdığımı şaşkınlıkla fark ettim: NTV stüdyolarının girişinde beni karşılayan o Arjantin formalı programcıydı bu, yani Nuh Köklü’ydü.

***

Geçtiğimiz günlerde Nuh’un katili ilk duruşmasına çıkarıldı. Katilin ağabeyi tarafından Cumhurbaşkanına yazılmış ve “ne hikmetse” dava dosyasına girmiş bir mektup ise duruşmaya damgasını vurdu.

Gün boyu defalarca okuduğum bu mektup, “bir ağabeyin katil de olsa kardeşini kurtarma yakarışı” değildi, basit bir çaresizlik mektubu ya da bir af dileme, bir özür metni de değildi; o mektup rejimin ta kendisiydi!

Katilin ağabeyi “Selamünaleyküm” diyerek başladığı mektubunda, önce Cumhurbaşkanını ne kadar çok sevdiklerinden ve ona gönül verdiklerinden söz ediyor, sonra da “cinayetle ilgili yanlışları düzeltmeye” girişiyordu.

Katilin ağabeyine göre, Nuh ve arkadaşları o gün iç güvenlik paketini protestodan gelmekteydiler, öldürülen kişi “AKP’ye karşı ve Gezi olaylarının öncülerinden”di, olaydan zaten “milletvekilimiz Metin Külünk” haberdardı.

Mektubun ne söylediği açıktı yani: Evet ortada bir ölüm vardı ama öldürülen kişi, zaten iç güvenlik paketini protestodan gelen “vatan millet düşmanları”ndan biriydi, zaten AKP’ye karşıydı ve dahası “Gezici”ydi.

Yani öldürülmesi cinayetten sayılmayacak olanlardandı, ölmüştü ama memleket bir hainden, bir anarşistten kurtulmuştu, kardeşi hakkında verilecek karar da buna uygun olmalıydı.

Katilin ağabeyi, Ali İsmail’in katilinin “darbeyi önledik” savunmasına benzer bir pozisyondaydı aslında ve “esnaf gerektiğinde polistir” sözünden aldığı ilhamla yazıyordu.

Dahası hukukun ve adaletin nasıl işlediğinin farkında olduğu için, araya bir vekil adı da sıkıştırarak, Cumhurbaşkanından hukuku bypass etmesini ve şahsi bir karar vermesini bekliyordu, onun ağzından çıkacak olan karar hukukun ta kendisiydi çünkü.

Ağabey mektubu hangi tarikata mensup olduklarını belirterek bitiriyor ve böylece tarikat-ticaret-siyaset üçgeni tamamlanmış oluyor, “yeni Türkiye’nin ruhu” bütün çıplaklığıyla açığa çıkıyordu: Hukukun askıya alınması, biat, adaleti tek kişinin sağlayacağına duyulan inanç, öldürülmesi cinayetten sayılmayan vatan hainleri, mağdur edebiyatı, modern yurttaşlığın reddi ve tarikat kardeşliği…

***

Kısacık yaşamına onur ve haysiyeti sığdırmayı başarmış, boyun eğmemiş insanlardandı Nuh Köklü, yaşamı gibi ölümü ve sonrasında yaşananlar da nasıl bir karanlığın, nasıl bir kötülüğün içinde boğulmakta olduğumuzu anlamamıza vesile oldu.

Anısı, azıcık da olsa nefes almamıza vesile olsun, huzur içinde uyusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar