O ittifak zaten ölü doğmuştu

    İspanya, Türkiye ile eş başkanlığını yürütüğü Medeniyetler İttifakı’ndan çekilmeye karar vermiş. 2005 yılında Başbakan Erdoğan ile muhatabı Zapatero tarafından insanlığın en büyük sorununa yani “öteki’ne karşı hoşgörüsüzlüğe” çare olarak piyasaya sürülen bu “ittifak”  onuncu yılında çökmüş oluyor.

 

    Doğrusu ya; uluslar, kültürler, inançlar arasında her türlü diyaloğu destekleyen biri olmama rağmen, bu “İttifak”ı  gözüm hiçbir zaman tutmamıştı.  Kurucu terimler ve aktörler yanlıştı..  Bana daha çok  bir “piar” olayı olarak görünmüştü.  Özellikle, kendisini İslam dünyasının lideri olarak yansıtmak isteyen Türkiye’nin desteklediği bir imaj operasyonu.  Hristiyan aleminin liderliğine soyunmadıklarına göre, bu işten İspanya’nın çıkarının ne olacağını pek anlamamıştım.

 

    Nitekim, on yıl içinde bir alay toplantıya rağmen, havanda su dövmenin ötesine geçilmedi.  Bu “İttifak”ın önümüze koyduğu somut bir sonuç gösterebilir misiniz?  Bağnazlık ve öteki’ne tahammülsüzlük konusunda bugün durum daha bile kötü.

 

                                                         *                  *         *

 

      Yapılan en büyük hata, din ile medeniyetin eş anlamlı imiş gibi kullanılmasıydı.  Projeye baktığınızda şöyle bir resim görmeniz isteniyordu:  Dünyadaki çatışmanın önlenebilmesi için Hristiyan medeniyeti ile İslam medeniyeti arasında diyalog kurulmalı ve işbirliği yapılmalıdır.

Zapatero ile Erdoğan kendi medeniyetlerinin sözcüsü durumundadır!

 

      Tabii bu iddia, hemen “Ne hakla?” sorusunu akla getiriyordu.  Tamam, Papa Katolik alemi adına konuşabilirdi,  bir Halife” olsa o da İslam dünyası adına konuştuğunu iddia edebilirdi.  Ama Zapatero Papa olmadığı gibi, “laik” Türkiye’ye ve onun Başbakanı Erdoğan’a ne oluyordu?

 

      Temsil yetkisizliğinin ötesinde daha bir ciddi bir kavramsal tuzak söz konusu idi:  Medeniyet ile din eş anlamlı olarak kullanılınca, tartışma Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması”  çerçevesine oturmuş oluyordu. Hatırlayacaksınız, Huntington 21. Yüzyıl’da en büyük çatışmanın “medeniyet”ler arasında yaşanacağını söylüyor ve bazılarına göre böylece Amerika’nın İslam coğrafyasındaki şiddet politikasını meşrulaştırıyordu.  İstenen bu muydu?

 

      Bence günümüzün küresel dünyasında din ile medeniyet eş anlamlı olarak kullanılamaz.  Çağımızda,  tüm dinlerin üzerinde bir “çağdaş değerler” manzumesi  oluşmuştur, oluşmaktadır.  Medeniyet diye bir şey varsa, o budur. Önemli olan, dinlerin bu değerleri kendi içsel kavramlarıyla özümseyip özümseyemeyeceğidir.  Demokrasi gibi, kadın-erkek eşitliği gibi, idam ve işkenceye karşı çıkmak gibi…

 

      Tabii, İspanya’nın çekilmesi, kendi seçimi arifesinde, itibarsızlaşan Türkiye ile yanyana görünmemek gibi nedenlere de dayanabilir.   Her halukarda, “Yazık oldu!” diyemeyeceğim.

 

                                    *                        *                          *

 

      Bir buçuk aydır bir kitap çalışması dolaysıyla, yurtdışında, Amerika’nın Batı’sında idim.  Bu süre içinde gözlerimi,  dünyanın büyük resmi üzerinde tutmaya ve eninde sonunda hepimizi etkileyen büyük dönüşümleri görmeye çaba gösterdim.  Gittikçe tımarhaneleşen memleketimin günlük polemiklerine bulaşmamaya çalıştım.  Ama dönüş yoluna çıkarken şu kadarını söyleyeyim:  Türkiye dışardan hiç ama hiç iyi görünmüyor!

 

      Birisi, üstelik bir kadın milletvekili kalkmış, bu ülkede asıl programın Osmanlılık olduğunu, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ise 80 yıllık “reklam arası” olduğunu söylemiş. Evet, bir süredir bazı bakımlardan Osmanlı’nın son dönemlerine döndüğümüz doğrudur. O dönemde de Türkiye küçümsenen, aşağılanan, her fırsatta alay edilen, mizah dergilerine konu olan bir ülkeydi, ne yazık ki şimdi de öyle.  Gençlerin tabiriyle söyleyeyim, Amerika dahil, dünya bizimle “kafa buluyor”. Tüm itibarını yitirmiş, yöneticilerinin sözüne güvenilmeyen, manyakça şeyler yaşanan bir ülke görünümündeyiz.

 

      Kötü bir reklam kuşağında olduğumuz söylenebilir.  Daha ne kadar sürebilir?

Önceki ve Sonraki Yazılar