O kaçtığınız soru var ya...

"Ben ne yaptım?" kaçımız bu soruyu kaç kere sorduk kendimize? Sıradan bir soru değil bu. Bu kültürü edinebilseydik eğer,daha çok sevecektik birbirimizi ve daha az kıracaktık,

telafisi güç sözcükler dökülmeyecekti belki dudaklarımızdan

ve kavgalarımız daha az olacaktı belki de.

Hepimizin çocukluğu zengin, fakir demeden bir rekabet içinde geçti ve geçiyor. Çünkü insanın kimliğini bulmasında

en önemli unsurlardan biri "başarı".Başarıya ulaşmanın en kısa ve çabuk yolu ise "en yakınındakini" geçmekti hep.

Düşünün daha ilkokul yıllarında önce komşunun oğlu

ya da kızını, anne ve babaların istediği ortamlarda

geride bırakmaya zorlanmakla başladı her şey. Yani aileler verdi önce notlarımızı,sonra öğretmenler…

Bu arada isimlerimiz sadece çağrılmak içindi.Pek azımızın adı, tek başına anıldı. Genellikle mukayese yeni deyişle karşılaştırmalı geçti isimler.Ayşe, Fatma ile Bülent, Orhan'la yarıştırıldı. Hatta o kadar ileri gitti ki bu; bazen komşular arasında küskünlüklere bile yol açtı.

Kendimden biliyorum, rahmetli annem için "Nobel Ödülü" alacak birisi olarak yetişmem değil,komşunun oğlu Murat'tan daha iyi not almam önemliydi.

Oysa aynı kulvarlarda görünsek de,aynı yöne koşmuyorduk, yeteneklerimiz farklı alanlardaydı. Matematiğe uzak, doğal olarak başarısız olanlar iyi koşuyorya da güzel resim yapıyordu. Sesi güzeldi kimimizin, kimimizin kalemi güçlü.

Aile sohbetlerinde "yeteneklerimiz" dile geldi gelmesine hatta gösteriler de yapıldı akraba, konu komşuya ama o kadar. Sonuçta her dönemde ayrı ayrı da olsa,toplumun kabul ettiği saygın meslekler vardı.Ve biz oraya ulaşmak için koşullandırılmıştık,olmadı, oldurulmadı yani.

Yaşamlar hep ipotek altındaydı. Ve çok yetenek heba oldu gitti, bizim için "iyiyi güzeli" istediklerini söyleyenler için.

İşte o yaşlarda başladık "mazeretler" üretmeye. Bizim değil, bizim için varılması istenen noktaya yürürken,her tökezleyimizin dışımızda bir nedeni oldu.

Ayağımıza taş değdi bazen,bazen yağmur yağdı bazı sel.

Ama en geçerlisi mazeretlerin başarısızlığımızın çoğaltılmasıydı. Yani birlikte yenildiklerimizin artmasıydı. "O da zayıf aldı" ile başlayıp, "o da işsiz", "o da boşandı" gibisinden sığınaklarımız da oldu, "ama o nun ........vardı" gibi kaçışlarımız.

Böyle büyürseniz elbette başarısızlığı üstlenmez, hiç "ben ne yaptım?" sorusunu kendimize sormaz, başarı için yarıştıklarımızın başarısız olmasını bekleriz. İşte o zaman da yaşam şekillenirken eksik olan "harç" tüm toplumsal düzeni etkiliyor.

Bunun en basit örneği liderler sultasındaki ,siyasi yaşamımızdır. Aynı sistemin içinde benzer şeyleri söyleyenler "yeni"yi aramak yerine, yarıştığının başarısızlığı üzerine planlar yapmıyor mu?



Önceki ve Sonraki Yazılar