'Yaşlı simitçi gibi, kör ve sağır olun ya da batın!'

Son 12 aylık dönemdeki ihracat yüzde 0,6 gerileyerek 152 milyar dolara düşmüş. İl bazında en fazla ihracatımız, halen uluslararası bir otomobil firmasının bulunduğu Sakarya’dan geliyor. Bir başka deyişle; Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘2023’ hayallerine kavuşmak için özlemini duyduğu ‘10 Dünya Markası’ yolunda halen bir arpa boyu yol gidememişiz!

Şubat ayında ihracatımız, sırasıyla: Etiyopya, Hırvatistan, Fas, BAE, Şili ve Nijerya’da artmış. Başka bir deyişle; katma değeri yüksek ihraç hedefinden uzaklaşmışız.

Türkiye, ‘17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ sonrası, yediği HSYK ve internet sansürü darbeleri ile sendeliyor. MİT Yasası ise pusuda bekliyor. Ülke bu durumu hazmedememişken, Başbakan ile oğlu arasındaki bir ses kaydı gündeme düşüyor. İşte böyle bir gündemde, TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) şubat ayı ihracat rakamlarını Denizli’de açıkladı.

TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi bu konuda bir irade mi bildirecek, diye bekliyoruz.
TİM Başkanı şöyle konuşuyor: “Dünya ekonomisinde, ticaretinde yeni bir baharın rüzgârları eserken, Türkiye gündeminin ekonomiden kopup, kısır siyasi çekişmelere odaklanması hepimizin huzurunu kaçırıyor”. TİM Başkanı, siyasi gelişmelere yönelik bir yorum yapmıyor. Bu; hak verilmese de, anlaşılabilir bir durum.

Sonra, TİM Başkanı ibret alalım diye şu öyküyü anlatıyor: Yolun kenarında yaşayan ve simit satan bir adam vardı. Bu adam zor işitiyordu, bu yüzden radyosu yoktu. Gözleri bozuktu, bu yüzden gazete okumazdı. Ama taze simitler satardı. Yolun kenarında durup bağırırdı: ‘Bir simit alır mısınız’… İnsanlar da onun simitlerini alırdı. Ticaretini yürütmek için daha büyük bir fırın aldı. Bir yaz tatilinde, üniversitedeki oğlu ona yardıma geldi. Ertesi gün, oğlu şöyle dedi: “Baba radyoyu dinlemiyor musun? Gazeteleri okumuyor musun?  Ekonomi iyi gitmiyor ve bizim ülkenin durumu kötü”.

Bunun üzerine adam düşündü: ‘Eh, oğlum üniversiteye gidiyor, gazeteleri okuyor,  radyoyu dinliyor; haklı olmalı’. Adam böylece, aldığı unun ve siparişlerin miktarını azalttı. Tabelaları indirdi. Simitleri satmak için yolun kenarında durmaktan vazgeçti. Satışları da bir günde düştü ve sonunda ‘Haklısın oğlum’ dedi, ‘İşler iyiye gitmiyor’.
 
Hikâye aslında ne anlatıyor?
Gözleri ve kulakları bozuk, yaşlı simitçinin ‘işimi geliştireceğim’ diye aldığı fırının elektriğini karanlık güçler veriyor. Ve engelli satıcı bozulan işlerin, 17 Aralık ve demokrasiden uzaklaşılmasından kaynaklandığını, yeni fırınındaki elektrik sisteminin tüm aileyi öldürecek şekilde kurgulandığını göremiyor, uyarılara karşı da sağır.
 
İşte durum böyleyken, Türk insanının gazete okuyamaması için MİT Yasası ile basına sansür; radyoyu ve sağduyuyu duyamaması için HSYK’nın sesinin kapatılması; interneti kullanamaması için de ‘İnternet Sansürü’nün neden gerekli olduğunu, niye kör ve sağır olmamız gerektiğini anlatıyor.
 
Simitçinin oğlu uzak bir şehirde okuyor. Kör, sağır ve yaşlı simitçinin satış yerine bir kazaya uğramadan ulaşması için herhangi bir destek, hatta yol bile göstermiyor. İşini nasıl daha iyi yapacağıyla da ilgilenmiyor. Üniversite öğrencisi oğulun, sadece Haziran Ruhu ile Gezi Protestosu’nun öznesi olmadığını, 2014 treni için sağır ve kör adamın gözleri ve kulakları olacağını da unutuyor.
Unutuyor ve ne diyor:
“Negatif algıya neden olacağından; oğlunuzdan bile gelse, siyasi gelişmeleri görmeyin, duymayın, kör ve sağır mevcut yapının devamını dileyin ya da simitçi örneğindeki gibi batmaya razı gelin”.
Satıcınız demokrasiye karşı kör, hukuka karşı sağır olabilir. Bu durumun çözümü  tüm Türkiye’yi kör, sağır yapmak değildir.
Cumhuriyetimizin 100. Yıldönümü 2023’te, demokrasinin ve hukukun işletildiği; babanın oğlundan uzaklaştığı değil, ailelerin daha bir kenetlendiği; gelişmelere kör ve sağır olduğu değil, daha uyanık olduğu bir dünyaya ihtiyacımız var.

Önceki ve Sonraki Yazılar