Öldürülen üç Müslüman genç, Erdoğan ve Obama

Geçen hafta şu soru sık sık soruldu: Twitter olmasaydı büyük Amerikan medyası North Carolina eyaletinin Chapel Hill kasabasında üç Müslüman gencin infazı haberini verir miydi?

Pek çok kişi, bu arada ABD’de yaşayan Müslümanlar, “Hayır, vermezdi!” dediler. Ve eklediler: “İyi ki Twitter var!”

Gezi olayını yaşamış olan bizler onların ne demek istediklerini çok iyi biliyoruz. “Penguen haberciliği”ni ilk keşfeden biziz. Biliyoruz ki, belirli çıkar çevreleriyle bağlantılı medya kimi haberleri görmektense penguen belgeseli göstermeyi yeğ tutar.

*

Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya olanaklarının yaygınlaşması ile, yeni patlak veren “sıcak haber”in topluma yayılma şeması değişti.

Bu olanakların bulunduğu medya ortamlarında halk “sıcak haber”i ilk olarak Twitter’dan öğreniyor. Sonra daha fazla bilgi almak ya da görüntü görmek için haber televizyonlarına dönüyor. Onlarda hiçbir şey bulunmadığını görünce çok kızıyor. Yeniden Twitter’a dönüp öfkesini orada dile getiriyor. Bu tepki çalı ateşi gibi yayılıyor. O kadar ki, sonunda büyük medya da o habere bir yerinden girmek zorunda kalıyor.

Çünkü artık medyanın o haberi vermiyor olması, olayın kendisinden bile daha büyük bir haber haline gelmiştir.

Bu kez de aynen öyle oldu. Chapel Hill’de üniversite öğrencisi, Arap kökenli, Amerikan yurttaşı üç Müslüman gencin beyaz bir Amerikalı tarafından öldürülmesi yerel sınırları aştı, önce ulusal sonra da uluslararası bir habere dönüştü.

*

Büyük medya, gecikmesini olayın “yerel” bir olay olması ve “nefret suçu” boyutunun belirgin olmamasıyla açıkladı: Silah cenneti ABD’de bu türden cinayetler “vukuat-ı adiyye”dendi ve genellike eyalet sınırları dışına yansımazdı.

Ancak, özellikle Amerika’da yaşayan Müslümanlar açısından, bu açıklama ikna edici olmadı. Onlara göre, Amerikan medyası Müslümanlara ve Araplara karşı önyargılı davranıyor, ayrımcılık yapıyordu. Haberi görmezden gelmesinin nedeni buydu.

Şu soruyu soruyorlardı: “Ya silahlı kişi Müslüman, öldürülenler Hıristiyan ya da Yahudi olsaydı?”

Kuşkusuz o zaman yer yerinden oynardı. Bu olay, uzun zamandır şikayet edilen ve İslamofobi’nin görünümlerinden biri olan bu olguyu net bir şekilde ortaya koydu.

Anlaşıldı ki, söz konusu olan “nefret suçu” ise kurbanın ya da katilin milliyeti ya da dini önemli değildir. Tepki vermek gerekir.

Bu çok önemli bir noktadır. Umarım dalga dalga yayılır ve insanlığın ve Amerikan halkının yurttaşlık bilincinin bir parçası haline gelir.

*

Başkan Obama bu cinayetten bir süre önce yaptığı bir konuşmada Amerikan toplumunu şiddetin İslamiyetle özdeşleştirilmesine karşı uyarmıştı: “Sakın beyaz atın üstüne tırmanıp, bu yapılanların belirli bir bölgeye özgü olduğunu düşünmeyelim. Haçlı seferleri ve Engizisyon dönemlerinde İsa adına yapılan dehşet verici şeyleri hatırlayalım. Kendi ülkemizde de, esaret İsa’nın adı kullanılarak haklı gösterilmişti…”

Gerçekten, tarih gösteriyor ki, hangi etiket altında olsun, hangi peygamberin adı kullanılırsa kullanılsın, kör inançla iktidarın (silahın) buluşması korkunç sonuçlar doğuruyor. Yapılması gereken kör inanca karşı çıkmaktır ve bunun en önde gelen yolu da bilimsel eğitimdir.

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan iki gün önce ta Meksika’dan Başkan Obama’ya seslendi ve “Bu cinayetler hakkında niçin bir şey söylemiyorsun?” diye sordu.

Erdoğan’ın sorusu, kendi ülkesindeki sicili bir yana, haklı bir soruydu. Nitekim ertesi gün Obama bir yazılı açıklama yapmak zorunda kaldı. Obama Paris’teki Charlie Hebdo protesto yürüyüşüne de üst rütbeden birini göndermediği için eleştirilmiş, daha sonra hatasını kabul etmişti.

Barack Hüseyin Obama, Müslümanlarla ilgili konularda niçin tutukluk yapıyor, geç kalıyor?

Acaba bunun nedeni, Amerikan halkının yüzde 20’sinin, babası Müslüman olan Başkan’ın kendisinin de Müslüman olduğuna inanması olabilir mi?

Öylesine aklıma geldi. Siyaset, garip bir alem! Beni aşıyor.

Başa döneyim: İyi ki twitter var!



Önceki ve Sonraki Yazılar