Oylarımızla kimler oynuyor?

Önümüzdeki 7 Haziran genel seçiminde bir kez daha, 12 Eylül darbesinden kalma o son derece adaletsiz sisteme göre oy kullanacağız: yüzde10 ülke barajlı ve seçim çevresi barajlı d’Hont sistemine göre. Dijital hileleri veya sandık başı kaba hileleri, trafoya kedi girmesini,  sayısı belirsiz anket şirketinin özellikle oy kullanmamayı özendiren yönlendirmelerini bir yana bıraksak bile, bu çifte kavrulmuş barajlı sistemin bizzat kendisi “temsilde adalet” ilkesini ortadan kaldırıyor. Bir tek oyun bile Meclis’teki sandalye (pardon ceylan derisi koltuk) dengesini iktidar lehine bozacak bir sistem bu. Ülke barajı konusunu artık sağır sultan bile biliyor: barajı aşamayan tüm partilerin alacakları (belki de yüzde 20’ye yakın) oy, “çöpe” gitmeyecek de, barajı aşan partilere aldıkları oy oranında dağıtılacak!

Merkezin sağındaki ve solundaki partilere oy verenlerin tüm oyları, o seçmenlerin asla oy vermeyecekleri partilere gidecek. Tabii, bu bedava pastadan en büyük parçayı da en çok oy alan parti kapacak. Aynı şey seçim çevresi barajı için de söz konusu. Bir seçim bölgesinde partilerin aldıkları oylar, o seçim bölgesinin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşılıncaya kadar tekrar tekrar bölünüyor. Sizin oy verdiğiniz parti o seçim bölgesindeki son bölünme işleminde bir oy farkıyla bile bir milletvekilini daha fazla oy alan partilere, büyük olasılıkla da iktidar partisine kaptırıyor. Hele bir de oy verdiğiniz parti bir oy farkla ülke barajını geçememişse verdiğiniz oy, iki kez hiç istemediğiniz partiye gitmiş oluyor. Siz farkına varmadan onlar pastanın kremasını da mideye indiriyor.

Bu sistem 12 Eylül rejimi tarafından sözde “koalisyonlar dönemine geri dönmemek, siyasi istikrarı sağlamak” gerçekte ise darbecilerin seçimi kazanacağını sandıkları General Turgut Sunalp’in MDP’sini iktidara getirmek için yasalaştırıldı. Barajsız d’Hondt sisteminin  yerine ülke barajlı (%10) ve seçim çevresi barajlı d’Hondt sistemi getirildi. Ama o oyun geri tepti:
Özal’ın ANAP’ı %45,14 ile 211; Necdet Calp’in HP’si %30,46 ile 117, Sunalp’in MDP’si %23,27 ile 71 milletvekili çıkardı!

Buraya nerelerden geldiğimizi çok kısa anımsatmak isterim.
“Çok partili döneme” geçilen 1946 Seçimlerinde hileler yapıldığı iddiaları üzerine, Ali Fuat Başgil, Fethi Okyar’ın oğlu Osman Okyar, Samet Ağaoğlu’nun kız kardeşi Süreyya Ağaoğlu, Ömer Lütfü Barkan, Hıfzı Timur, Burhan Apaydın gibi kişilerden oluşan bir komisyon“Seçimlerin Yargıç güvencesinde yapılması, gizli oy açık sayım ilkesinin benimsenmesi” önerisini getirdi. CHP de söylentilerden bunalmış durumdaydı. Başbakan Yardımcısı Nihat Erim öneriyi benimsedi ve Başbakan Şemsettin Günaltay’a kabul ettirdi. Yasa Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından onaylandı. 1950 seçimleri bu yasayla yapıldı. O zamanki liste usülü çoğunluğa dayanan sistem de temsilde adaleti sağlamıyordu. Her ilde seçimi kazanan partinin listesi bütünüyle Meclise giriyordu. Seçim sonucunda oyların yüzde 55’ini alan Demokrat Parti 416, Yüzde 40’ını alan CHP 68 sandalye elde ettiler.

Sandık tarihimizin temsilde adalete en fazla yaklaşan seçimi 1965’te yapıldı, bir nispi temsil çeşidi olan Milli Bakiye sistemi uygulandı. Bir seçim bölgesinde milletvekili çıkaramayan partinin artan oyları, başka bir seçim bölgesine aktarılıyordu. Sonuç olarak oyların % 52,9’unu alan AP 240, CHP %28,7 oy oranıyla 134, YTP %3,7 ile 19, TİP %3 ile 14, CKMP (bugünkü  MHP) %2,2 ile 11 milletvekili çıkardı, bir de bağımsız (TİP listesinden Çetin Altan) milletvekili seçildi. Ben henüz 20 yaşını bitirmediğim için oy kullanamamıştım, ama Ankara Mamak’taki bir sandıkta TİP’in (Türkiye İşçi Partisi)  sandık gözlemciliğini yapmıştım.

Kısacası, 12 Eylül darbesinden bugüne seçim sistemi değişmedi, önümüzdeki seçime de bu adaletsiz sistemle gidiyoruz. Gerekçe yine  aynı: koalisyonları önlemek, siyasi istikrarı sürdürmek! Gerçekte ise sizi istemeyenlerin oylarını cebe atmak.

Şimdi, dayatılmasından 32 yıl sonra bu sistemin tıkandığını nihayet herkes görebiliyor. Çünkü günlerdir seçime katılan partilerden birinin %9,99 ile barajı aşamazsa kazanacağı koltuklara kimlerin oturacağı hesaplanıyor.
Bu düzeni biraz bozarsa seçime katılımın yüksek olması bozabilir. Bugüne kadar katılımın düşük olmasının kimlere yaradığını gördünüz. Türkiye bu köhnemiş seçim sisteminden eninde sonunda kurtulacaktır. Şu an için atılabilecek ilk adım, mutlaka sandığa gidip oy kullanmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar