Paçadan akanlar...

Kalıbına baksanız 'adam' dersiniz. Koca koca okullarda okumuş, şaraptan anlar, gurmedir, ecnebi memleketler görmüş, çeviriler yapmış, uzun cümleler kurup teoriler yazmış, hayatı boyunca 'onu asla tam olarak anlayamayacak olan' devrimcilere akıllar vermiş... Aklı zihninden taşmakta, paçalarından akmaktadır...

Gelgelelim, bu kazık kadar herif, şimdi çıkıp, “Beni kandırdılar” demektedir...
Bu kazık kadar herif, Murat Belge'dir, evet...
Yazık!.. Kandırılmış-mış!..
Bu yaşta elma şekeri mi tutuşturdular eline? Ne yaptılar emmime?!
Bu Hırsız-Katil Saltanatı'na amigoluk yaptığı günlerde, polis Hopa'da bir yiğit ağabeyimizi, Metin Lokumcu'yu katlederken, “Onun da çevresi Ergenekoncu canım” diye fetva veren iskambil papazı o değilmiş gibi... İşkenceyi göze alıp bir bakana yumurta fırlatan gencecik öğrencileri 'darbeci' ilan eden o değil de Birikim Dergisi'nin az ilerisinde çöp eşeleyen birikimsiz kediymiş gibi...
Kandırılmış-mış!..
E, madem kandırılıp bu kadar büyük ayıplar ettin, bari sus.
Yok...
Yok, yine en büyük lafları, o fırın gibi ağızlarıyla onlar edecek. Rahmetli Gorki mezarından kalkıp da manzarayı görse, “bütün düğünlerde damat, bütün cenazelerde ölü” olmak için çırpınan, aynı zamanda her iktidara yamanıp -ama- hep 'muhalif' kalabilen bu 'tür'ün karşısında şapka çıkarırdı, emin olun.
Cumhuriyet Gazetesi bir daha çıkarsın bu Belge'yi sayfalarına; 'konuk yazar' olmaz ama bu sefer, afili bir röportaj yakışır; anlatsın, hem iktidar yanaşması hem 'muhalif' nasıl olunuyor, Saray Muhallebicisi'nde bir kahvaltı kıvamında... Hatta Nuray Mert'le Ahmet İnsel eküri halinde yapsın röportajı...

***

Zira bunların hepsi aynı 'tür'ün soyu, her biri her daim kandırılıyor.
Nuray Mert olanı mesela, “Kandırıldık ama iyi kandırıldık” diyor. Konu iktidar olunca nasıl da hemencecik kanmaya meyilleniyorlar! Neydi, “Ben yoldan gönüllü çıktım” mıydı o şarkının sözleri?
“15 yaşında kız çocuğu musun sen bacım? Ne vaat ettiler de kandın?” diye sorsak, ayıp olacak. Neticede koca kadın, çok kandırılmış, örselemişler bunu. “İyi kandırıldık” lafı, travma emaresi sayılmalı.
Lakin idrak yolları kapanmış, 'bi sus' bilmiyor, genizden genizden ve daimi surette ahkam fışkırtıyor üstümüze. Hani “Al sana fışkiye!” deyip ver Melih Gökçek'e, diksin Büyükşehir Belediyesi'nin önüne, ahkam ırmakları çağlasın...
O kadar...

***

Ahmet İnsel olanı, istismar müptelası bir adem. Şimdi KaçAk Saray'da oturan siyasi ucubenin Meclis kürsüsünden yaptığı Erdal Eren istismarına fikir beyan ediyor, “Olumlu bir istismardır ve tercih ediyorum” diyor, pişkin.
Hiç kuşkusuz, “Biz bunları destekleyerek dönüştürürüz ümidine sarıldık” diyen Ayşe Hür'den çok daha kurnazdır o. Önüne çıkan her ümide sarılmak, destekleyerek dönüştürmek, öperek öldürmek, yalayarak silip süpürmek falan zahmetli zira, kurnazlara gelmez öyle işler.
Kurnazlar 'kullanışlı' hizmet sundukları iktidar katarlarında işleri bitip de münasip bir makasta ray kenarına fırlatıldıktan sonra, bir ufak parmak şakırtısıyla 'eski rejim'in, 'vesayet'in, 'Kemalizm'in, artık Allah ne verdiyse onun 'amiral gemileri'ne, mesela Cumhuriyet'e zıplayıverirler aniden. Haydarpaşa pokemonları! İslamcı katarlardan laik küpeştelere... Ne fark edecek ki?.. İstismara müptela bedenler, ruhen zaten her kalıba girebilir. Özü taştan Haydarpaşa utanır, bunlar utanmaz!
Hem istismar edilmişlerse edilmişlerdir, bunda beis yoktur. Hiçbir istismarı canlarıyla ödemediler ki. Oysa koro halinde amigoluk ettikleri ve temellerine hep beraber beton döktükleri bu aşağılık iktidar her gün, evet her gün, bizim canımızı almaktadır...

***

Bunlar gönüllü kandırılmışlıklarına flört muamelesi yapar, mendil gibi geride bırakıverirler. Her rezilliklerini mazeret dolu demeçlerle gömerler. El Fatiha!..
Steril ikametgahları, hiç kuşkusuz, dünyanın merkezidir. Dünyanın o merkezinde, steril sokaklardan geçip, temizlikçi kadının daha demin toz aldığı kütüphanenin önünde fotojenik göründükleri profilden pozlarını verir ve yüksek fikirlerini beyan ederlerken, beri tarafta biz kardeşlerimizin parçalanmış cesetlerine sarılırız. Kemiklerimiz kırılır. En güzel çocuklarımızın cenazelerini bekleriz adli tıp kapılarında...
Onların 'kanıp' da amigoluk ettikleri hırsızlar ve katiller sürüsü, güzeller güzeli kızımızı, çiçek gibi Dilek'i ta ciğerinden vurup koparırken, yüzlerinde en ufak bir utanç izi yok oysa. Koca koca ağızları koca koca lafları önümüze boca edip duruyor hâlâ. Üzerimize mazeret kusuyorlar.

***

Haydi şimdi gelin de bu kepaze manzarayı göre göre intikama gem vurun!
Yapamayız. Kimse yapamaz...

***

Bu ülke büyük bir hesaplaşmaya gebe. Ve ölmez de yaşarsak eğer, hesaplaşacaklarımız sadece bugünün aşağılık muktedirleri olmayacak. Onların leş gibi paçalarına sürtüne sürtüne, onların zulmünden kendilerine itibar devşirmeye kalkışan bütün şarlatanlar o hesaba dahildir.
Ve emin olun, tüm bunlar öfkeyle edilmiş laflar değil. Memleketin temizlenmesi, arınması, küllerinden yeniden doğması için hesaplaşma bir zarurettir.
Yoksa, kalbimizdeki öfkeyi serbest bıraksak, bu memleket şuracıkta infilak ederdi...

Önceki ve Sonraki Yazılar