Süleyman Karan

Süleyman Karan

Pancar küspesini yemek sanan her dalkavuğu da ‘sanatçı’ beller

Bu ülkede her şey birbirine karıştığı için, bazen primatı insan, yumrukökü ağaç, meczubu bilim insanı, soytarıyı da sanatçı sanar olduk. Burada konumuz ‘sanatçı’ olduğundan, diğerlerini pas geçip, bu terimi her önüne gelen icracıya, şovmene layık gören magazin gazetecilerinin derin kültürsüzlüğünü anarak doğrudan konuya girelim. Öncelikle bir insana ‘sanatçı’ demek için onun bir sanatsal yaratımının olması gerekir. Biraz daha net anlatalım; sanat Latin kökenli dillerdeki ‘art’ sözcüğüne denk gelir. Sinemadan örnek verelim, Pier Paolo Pasolini bir yönetmen olduğu için sanatçıdır, yani artisttir. Onun filmlerinde rol alan oyuncular, mucizevi performanslar gösterse dahi ‘aktör’ ya da ‘aktris’tir. ‘Act’ (sahne) sözcüğünün kökeninden türetilmiş ‘sahneye koyan’ zanaatkarlardır yani... Çok yetenekli aktörler, aktrisler vardır, ama çok yaratıcı ‘artistler’ olur. Tabii bunlar tüm sanat dallarında yaratıcı artistler ve yetenekli ‘aktörler’ ve ‘aktrisler’ için geçerli...

Gelelim ülkemize... Daha Türkiye, Yeni Türkiye olmadan öncesinde de sanatçı açısından oldukça bozkır bir ülkeydi. Ve bu sanıldığı gibi sadece plastik sanatlarda falan değil, sinemadan edebiyata her alanda böyleydi. Sonra, Yeni Türkiye denen amorf ülkeye doğru gittikçe, ‘sanatçı’ sıfatı ‘seviyesizlik, pespayelik, onursuzluk’ ile eşanlamlı olan ve icracı müsveddelerini tanımlayan bir hal almaya başladı.

Bir yalısını severdi, bir de vatanını!

Önce gündemden başlayıp, biraz geriye doğru gidelim... Ebru Gündeş denen ‘sanatçı’, daha yaşlı ‘hanımefendi sanatçıları’ kendine örnek alıp, parasıyla şerefi ters korelasyon halindeki bir adamla evlendi. Adam iktidara yamanmış uluslararası bir karapara ‘çamaşır makinesi’ydi. Para gani olunca, tabii ki seviyeleri gereği her türlü görmemişliği yapmak için pek ‘yetenekli ve yaratıcı’ bir şey oldu bu ‘sanatçı’... Ne kadar belediye konserlerinden cukka yaptı ya da buna yeltendi mi bilmiyoruz diğerleri gibi ama görmemişliğin dibine vurdu. Rüşvet rezilliklerinin çıktığı günlerde, kocası iktidarın şemsiyesi altında olduğu için, ‘vefakar bir eş’ olarak poz kesmeyi ihlam etmedi. Sonra işler ters gitmeye başlayınca, yalının parasını nasıl ödeyeceğinin derdini, kendini seven ‘fan’larıyla paylaştı. ‘Bir gün ben de böyle bir eş bulsam hayali içindeki’ umutsuz ev kadınları Ebru Gündeş’in derdi sebebiyle yeni dert sahibi oldular. İşler bir kez kötü gitti mi devamı gelir ya, kocası ABD’ye gidip tutuklanınca (şimdi anlaşılıyor ki, pabuç pahalı diye bu iktidarı ve her şeyi satıp, kendi paçasını kurtarmak için), vefakar ve fedakar eşi ‘haımefendi vatansever sanatçı’, koşturup saray çevresini uyarmış ve demiş ki, “Aman ha bu benim kocam olacak herif, vatana millete zarar verebilir!” Bunu kimden öğreniyoruz, tabii ki medyadan... Hangi medyadan? Magazin medyasından ve tabii ki ondan da seviyesiz yandaş medyadan, ki bunlar bu icracı mesveddelerinden de bir tık geri.. Neymiş, ‘yalısever’den ‘vatansever’e zıplayan bu ‘sanatçı’nın kocasından cukkaladıklarına (yani Türkiye ve İran halklarından çaldıklarına) el konulması ayıp olurmuş! Artık umutsuz ev kadınlarının dertlenmesine gerek yok, uluslararası dolandırıcının eşinin cukkası sağlamda! Bu tabii ileride bu adamdan çöplenen herkesin ne kadar ‘vatansever’ atraksiyonlarla eğilip büküleceğinin de bir göstergesi...

Çünkü Yeni Tükiye’de ne kadar eğilip bükülürsen, o kadar bir şeysin...

Dalkavuklar dünyasının yetenekleri

Nasıl 1001 Gece Masalları’ndaki gibi çevresi soytarılar, dalkavuklar ve hokkabazlarla dolu olan bir sultan varsa, bu Yeni Türkiye’de de aynen böyle... Bir farkla en azından masaldakı bu canlıların eli yüzü genelde düzgün olur, ama Yeni Türkiye’de bu da yok, bayağı bir ucubeler tayfası... Ucube projelerin açılışlarında, sanki projeye milleti alıştırmak için el pençe divan dikilip duruyor, herkesi çirkinliğin en dibine aşina kılmaya çalışıyorlar. Bunlardan bazılarını, mesela şu ağlak zırlak ‘beyfefendi’, ‘baba’ arabeskçiyi, halkla bü- tünleşmek için neredeyse kompozitör seviyesine yükselten ‘ana medya’nın Perihan Mağden taklitçisi ‘aptalca yazalım ki bol bol aptal okurumuz olsun’ tayfasının (bunları çoğu ya Yeni Yüzyıl ya da Radikal’deki amorf postmodern yarı-aptallardı) kulağına küpe olsun, hikâye tam bir ‘pancarı salkım sögüt sanma’ meselesi... Bir yumrukökten şiirsel bir ağaç çıkartmaya kalkarsanız, o yumrukök sadece ‘kendini ağaç sanan yumrukök’ oluyor. İşte o ‘fantezi arabesk sanatçı’ bir ara ‘akil adam’ oldu, malum o akil adamları tutanların akılsızlığı ve içten pazarlıklı fıtratı yüzünden Kürt meselesi tam bir çözümsüzlüğe döndü... Bu fanteziden şarkıcı şimdi de mostralık açılış dekoru... Onu pohpohlayan o gabi köşeyazarları ise sanırım artık ucuzundan şaraba talim ediyor. Bunların methiyeleriyle beş para etmezlerin gözünde ‘sanatçı’ olanlar ise bir taklalarını milyarlar, iki takla bir perendeye daha da milyarlar kazanıyor.

Çöpten ‘yerleştirme’ için malzeme

‘Kurtlar Vadisi’ denen bir saçmalığı tarih bilgisi olarak bellemiş bir güruha, belediye sahnelerinde bö- ğürüp halkın parasını yiyen aşırı derecede gerizekalı ve şerefsiz şarkıcıların ‘sanatlarını icra ettiği’ Yeni Türkiye’de, berbat şiirleriyle geçmiştekinden de berbat bir ‘sanatçılar’ güruhu yerin dibine doğru kök salıyor. Hepsi devletin kulu kölesi, hepsi padişahtan üç- beş altın bekleyen iki büklüm şeylerden oluşan bu ‘sanat dünyası’, umarız bir gün gelecek, bir enstalasyon malzemesi olarak bir bienalde yerini alacak. Param olursa, bastırırım parayı olurum küratörü, malzemem hazır, piyasa değerleri üç kuruş olduğu için kamyonla alır, yerleştiririm malzemeyi... ‘Geri dönüşüme uygun çöpten yerleştirme olsun’ adı...

Önceki ve Sonraki Yazılar