Paris-Ankara-Niğde

New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne dalış yapan Boeingleri, kulelerin yıkılışını canlı olarak izlediğimiz o Eylül gününün üzerinden 14 yıl geçti.

Genel kabul gören yargılarla, 11 Eylül, ABD dış politikalarının dönüm noktası, ABD'nin Afganistan'da yarattığı “selefi” canavarlarla yüzleşmesinin simgesiydi.

Fakat zamanla hikayenin boşlukları ortaya döküldü.

11 Eylül'ün “önceden bilindiğine” ilişkin devlet belgelerinden, örtülü Amerikan projesi olarak selefiliğe dair pek çok soru işareti...

Dünya, Londra, İspanya, İstanbul, Ankara'dan sonra Paris'te bir kez daha “selefi” militanların vahşetiyle irkildi.

40 dakikada altı-yedi ayrı noktaya saldıran IŞİD militanları Fransa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra en büyük katliamı yaptı.

IŞİD'in sadece palalarla kafa kesen, cahil ve barbar bir örgütten çok daha fazlası olduğu biliniyordu.

Irak'ta ve Suriye'de askeri yeteneği dikkat çekecek kadar şaşırtıcı manevralarla şehirleri ele geçirdiler, beklenmedik saldırılar düzenlediler.

Profesyonel çekilmiş görüntülerle medyayı kendi propogadanları için kullandılar.

Charlie Hebdo baskınıyla anlaşılmamıştı ama bu defa Avrupa'nın herhangi bir şehrinde, yaşları çok genç sekiz on militanı aynı gün “ölüme gönderecek” güce, organizasyona, yeteneğe sahip olduklarını gösterdiler.

Eylem için seçtikleri dört yer Bastille'den sonra Fransız İhtilali'nin ikinci kutsal mekanı Cumhuriyet Meydanı'na, hürriyet, eşitlik ve kardeşlik şiarını simgeleyen heykellere açılan sokaklar oldu.

Batılı savaş makinelerinin Ortadoğu'da, Afrika'da fiziki şiddetten daha sık başvurduğu simgesel şiddeti kullandılar.

IŞİD'in üstlenmediği Ankara Katliamı, neyi, kimleri hedeflediyse, bizzat üstlendiği Paris saldırısı ülkenin benzer simgelerine saldırdı.

Ankara'da Kürtler, sosyalistler, barış yanlıları hedef olmuştu.

Paris'te sol eğilimli, alt tabakadan proleterler, onların buluşma yerleri seçildi.

Haberlerde küresel “güvenlik” fetişistlerinin, neoliberallerin kullandığı o berbat dil vardı; “eş zamanlı” saldırdılar.

Bu öyle “gizli servislerin” manipülasyonuyla, komplo teorileriyle açıklanacak gibi değil.

Marx “Tarihte ne olmuşsa öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur” diyordu.

IŞİD'in bu vahşetinde de aynı neden sonuç bağlantısı var.

İşgal edilen Irak'ta, yüzbinlerce insanın ABD askerlerince kavrularak öldürüldüğü Felluce'de biriken öfkenin ürettiği vahşet...

Pentagon stratejisinin “dilini” belirleyen uzmanlardan biri olan Thomas Barnett “Ben Türkiye'yi küresel ekonomiyle en az bağlantılı ve bu yüzden de kitlesel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkeler grubu içine dahil ettim” diye yazdığında takvimler 2005 yılını gösteriyordu ve ortada ne Suriye meselesi vardı, ne de Irak'ın bölünmesi.

Barnett ABD'nin 11 Eylül sonrası stratejisini iki kritik kavrama dayandırmıştı; “işleyen küresel merkez” ve “entegre olmamış boşluk”. Suriye, Irak, İran, Libya, Mısır, Tunus, Suudi Arabistan gibi ülkeler “entegre olmamış boşluklar” olarak küresel finansal sistemi tehdit eden birer karadelikti. ABD tarafından bu ülkelere “güvenlik” er ya da geç ihraç edilecek, bunun için kan da dökülecekti.

Barnett'ın kimi öngörüleri kahin keskinliğinde doğrulandı. Arap Baharı ile başlayan sürecin yarattığı bir dizi ayaklanma bu ülkelere demokrasiden çok “finansal entegrasyon” getirdi.

Örneğin Libya'da daha ayaklanmanın ilk günlerinde isyancıların ekonomistleri bile şaşırtarak “Bingazi Merkez Bankası” kurmuştu.

Ancak ngöremediği şey ise “kan dökmenin” maliyeti oldu.

Arap Baharı, önce Mısır'da, sonra Suriye'de, son olarak İran'da bir duvara tosladı.

Küresel savaşa adapte olan “selefilik”, Suriye ve Irak'ta sıkışmadı, cepheyi giderek genişletti ve Avrupa'ya kadar uzandı.

Türkiye, tam da 3 milyar Euro, tam üyelik ve Türklere AB vizesi gibi seçeneklerin masaya sürüldüğü gün Paris katliamı yaşandı.

Niğde'de görülen IŞİD davasında Musul'daki rehinelerle takas edildikleri ileri sürülen sanıkları mahkemeye bile getirmeye tenezzül etmeyen, IŞİD militanlarının iadesi için MİT Yasası'nı değiştiren Türkiye, Suriye politikasında ağır bir fatura ödeyecek.

Paris Büyükelçiliği önünde elindeki “IŞİD, Made in Turkey” pankartı taşıyan adam, bunun habercisi...

Önceki ve Sonraki Yazılar