Abdüllatif Şener açıkladı... CHP'den aday olacak mı?

Abdüllatif Şener açıkladı... CHP'den aday olacak mı?

Abdüllatif Şener, 'Muhtemelen bu seçimlerde milletvekili adayı olacağım. Ama şu anda partiler aday listelerini ilan etmedikleri için herhangi bir sürprizle karşılaşmak da mümkündür. Onun için başka bir açıklama yapmak doğru olmaz' diye konuştu.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) 24 Haziran seçimlerinde aday olarak göstereceği milletvekili listesi 20 Mayıs Pazar günü toplanacak Parti Meclisi'nde oylanarak netleşecek.

21 Mayıs saat 17:00'ye kadar Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) sunulması gereken listelerde yer alıp almayacağı merak edilen isimlerden biri de, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin eski kurucularından ve hükümetlerinde başbakan yardımcılığı görevleri üstlenen Abdüllatif Şener.

Ankara'da BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Şener, "Cumhuriyet Halk Partisi'nden muhtemelen milletvekili adayı olacağım. Ama şu anda partiler aday listelerini ilan etmedikleri için herhangi bir sürprizle karşılaşmak da mümkündür. Onun için başka bir açıklama yapmak doğru olmaz" dedi.

Hangi ilden aday gösterileceğinin netleşmediğini belirten Abdüllatif Şener, ABD'nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs'e taşımasını Gazze'de protesto eden 60 göstericinin İsrailli askerler tarafından öldürüldüğü Pazartesi günü özellikle sosyal medyada en çok konuşulan isim oldu.

Gündeme oturmasının nedeni ise 2012 yılında CNN Türk'te katıldığı bir programda, "İsrail, Kudüs'ü başkent ilan edecek ve buna en çok Erdoğan yardım edecek. Başkent ilan edildiği gün de en çok o meydan okuyacak" sözlerinin 6 yıl sonra tekrar yayılmış olması.

Videonun sosyal medyadaki paylaşımlarının çoğunda Şener, ünlü kâhin Nostradamus'a benzetildi.

Peki, bu öngörüsü bir bilgiye mi dayanıyordu? Bu nedenle mi Adalet ve Kalkınma Partisi'nden istifa etmişti?

Abdüllatif Şener, eleştirileri sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, BBC mülakatında kendisiyle ilgili sorulan sorularla ilgili "Bana öyle bir referans gösterin ki gösterdiğiniz bu referansı biz adam yerine koyalım. Bu referansın siyasette kıymeti harbiyesi yok" sözlerine de yanıt verdi.

Erdoğan'ın sizin "üstünüzde hakkı olmadığını" söylediniz. Açıklamada 2002-2007 arasındaki hükümetin başarılarından söz ettiniz. Sonuçta hükümetin başı Sayın Erdoğan'dı ve sizin kararlarınızın arkasında da duran isim oydu. Başarınızı desteklemesi bir hak değil mi?

Kararların arkasında durmasından öte o dönem, politikaları iyi bilmediği bir dönemdi. Belediye başkanlığını biliyor fakat hükümet etmeyi bilmiyordu. Ekonomiyi emanet etmiş olması, ekonomi yönetimini benim üzerimden sürdürmüş ve başarılı bir programın uygulanmış olması aslında kendi hükümetinin de başarısı anlamına geliyordu.

Ondan da yararlanan kendisi. Kamuoyuna, bilmediği bir süreci doğru yönetmiş görüntüsü vermek, kendisi açısında da önemliydi. Onaylamasa ne yapacaktı? Bildiği bir konu değil. "Bunu onaylamıyorum, başka bir şey yapın" diyecek hali yoktu zaten.

Orada bir hak görmüyorum. Üstelik orada da bir katkımı görüyorum. Kurduğumuz AK Parti'nin genel başkanı oldu, başbakanı, milletvekili oldu. Bu süreçlerindeyse benim katkılarımdan yararlandı. Yani sahip olduğu unvanlarda benim ona katkım var ama benim sahip olduğum siyasi unvanlarda onun bir katkısı yoktur.

İkili ilişkilerimizde de aynısı söz konusudur. Bu nedenle bu kadar üzerinde hakkı olan birine karşı 'biraz daha nazik, biraz daha Cumhurbaşkanının üslubuna yakışır bir şekilde yaklaşabilirdin, bunu yapman gerekirdi' diye hatırlatmak maksadıyla söylediğim sözlerdir onlar.

"Tarzını, siyaset üslubunu beğenmiyordum"
Kudüs'ün başkent olmasıyla ilgili 6 yıl önceki öngörünüz bir bilgiye mi dayanıyordu?

Öteden beri İsrail, Kudüs'ü zaten başkent olarak görmek istiyordu. Bunu aldığı kararlarla da açıklamıştı. Hatta 2005 yılında Sayın Erdoğan, başbakan sıfatıyla Kudüs'e gittiğinde Ariel Şaron'la yaptığı görüşmede Ariel Şaron, "İsrail milletinin başkenti ve İsrail Devleti'nin başkenti olan Kudüs'e hoşgeldiniz" dedi. Sayın Erdoğan buna bir tepki göstermemişti.

Buna benzer olaylar zaten İsrail'in niyetlerini açıklıyordu. Ama bölgede Arap Baharı nedeniyle İsrail'i kuşatan ülkelerde parçalanmalar, çözülmeler, dağılmalar ortaya çıkınca bu ortamdan İsrail'in yararlanacağını düşündüm.

İsrail'in etrafındaki ülkelerdeki bu kaos ortamına katkı sağlayan dünyada mevcut hangi iktidar, hükümet varsa onun da bu sürece katkısı olduğunu düşündüğümden Sayın Erdoğan'ın da bugünkü geldiğimiz noktaya katkısı olacağını söyledim.

"İsrail'in başkenti Kudüs'e hoşgeldiniz" sözlerinin söylendiği dönem siz de AKP'nin hem kurucusu hem de bakanıydınız. O zaman neden böyle bir tepki vermediniz ve istifa etmediniz?

Hükümet etmek önemli bir hadisedir. Hükümette bütün kararlar kolektif olarak alınır. Yani her gün 30 civarında Bakanlar Kurulu kararı imzalarsınız. Bir bakan, bu kararlardan birini imzalamadığı takdirde o kararname yürürlüğü giremez.

Onun için her önünüze gelene itiraz edip istifa etmeye, ayrılmaya kalktığınız zaman tek bir gün bile iktidarda, hükümette kalamazsınız. Bu, Türkiye'deki siyasetin bir kuralıdır.

Ben ilk başladığım günden itibaren Sayın Erdoğan'la anlaşamadım. Özellikle ihaleler, özelleştirme ihaleleri konusunda ve diğer siyasi partilere ve seçmen kesimlerine karşı sert eleştirileri nedeniyle tarzını, siyaset üslubunu beğenmiyordum.

Bırakmayı o yıllarda da düşünmüştüm. Bazı arkadaşlara da 'bırakacağım' diye söylerdim. Ama seçmenler beni, dört yıllığına seçmişler.

Sürem bitmeden bırakmış olmak, seçmenin iradesine karşı da bir saygısızlık olur düşüncesi içerisinde 'yeni seçim döneminin başlamasıyla birlikte aday olmam ve bırakırım' diye planlama yapmıştım ve bu planlamaya uygun olarak bıraktım. Bunda bir çelişki yoktur.

Aynı açıklamanızda Türkiye'ye bir şantaj uygulandığını söylemiştiniz. Birincisi, bu şantaj nedir? İkincisi de Türkiye'nin bekasına yönelik bir sıkıntı varsa dört yıl beklemek doğru mu?

Türkiye'nin bekasına yönelik sıkıntılar" gibi ifadeler o dönemlerde yoktu. Her şey düzgün yürüyordu. O dönemlerde yalnız bazı dış politik gelişmeler nedeniyle Sayın Erdoğan'ın çizgisinde bir kırılmayı hissediyordum.

'Türkiye üzerinde şantaj var' gibi cümleler, hissettiğim bu kırılmalar nedeniyle kullandığım ifadelerdir. Ama doğrusu bugün itibariyle o günkü koşullarda neyi kastettiğimi de hatırlamıyorum.

Şantajın ne olduğunu hatırlamıyorsunuz?

Evet, o yayında öyle bir şey kullanmışım ama ne olduğunu hatırlamıyorum.
"Filistin konusunda Erdoğan'a haksızlık yapmadım"
Erdoğan'ın Filistin meselesinde başından beriki tavrını biliyoruz. Yoğun açıklamalar yapıp Filistin'in arkasında duruyor. "Filistin'in arkasında değil" diyerek biraz haksızlık yapmış olmuyor muyuz?

Bu bir haksızlık değil. Gelişmelere baktığımızda sözlerin başka politikaların başka olduğunu görüyorum. Yani Sayın Erdoğan'ın, Filistin'i destekler nitelikte görünen sözleri, cümleleri hatta sert çıkışları, yaptığı mitingler gerçek politikasını göstermiyor.

Hatta politikalarına baktığınızda mesela Arap Baharı'nda Suriye'yi, Libya'yı böyle hallaç pamuğu gibi dağıtan ülkelerle birlikte hareket etmiş olması, Filistin sorunun da derinleşmesine yol açmış bir konudur.

Yani uyguladığı politikalar doğrudan doğruya İsrail'in yararlanacağı, Filistinlilerin zorda kalacağı politikalardır. Böyle olunca vermiş olduğu demeçleri, yapmış olduğu konuşmaları sadece iç politikaya yönelik beyanlar olarak değerlendiriyorum.

AKP'nin kuruluş sürecinde Batıyla, özellikle Amerika ve Yahudi lobisiyle ilişkileri çok gündeme geldi. Bunları bile bile o zaman neden itiraz etmediniz ve bu kuruluşun içinde yer aldınız?

Partinin kuruluşu öncesinde bu söylediğiniz ilişkilerde kamuoyuna yansıyacak şekilde belirgin bir yapı görmedik. Evet, kuruluş safhasında Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmiştir.

Orada muhtemelen bazı lobilerle de görüşmeler yapmıştır. Ama bunlar, bütün siyasetçilerin yaptıklarından farklı bir görüntüye sahip değildi.

Ama yapmış olduğu görüşmelerde bazı özel taahhütlere girmişse bunu bugün itibariyle ben de bilmiyorum.

Kuruluş safhasında yani benim bulunduğum dönemde, 2001 ile 2007 arasındaki dönemde, bu bahsettiğiniz konular bazında çok derinden rahatsız olacağım bir şey hissetmedim.

Tüm dünyadaki politikacılar benzer davranıyorsa bugün sorun ne?

Bugün sorun şu: İsrail, Kudüs'ü başkent haline dönüştürmek istiyor idi ve Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak suretiyle bunu gerçekleştirmiştir.

Şimdi Kudüs, İsrail'in başkenti olmalı mı, olmamalı mı? Kudüs, İsrail'in başkenti olursa bölge barışına zarar mı verir, katkı mı sağlar?

Benim baktığım nokta budur. Bu olay bölge barışına zarar verdiği gibi İsrail'in kuruluşuna esas olan 1947'deki Birleşmiş Milletler kararına da daha sonraki yıllarda Birleşmiş Milletler'in vermiş olduğu tüm kararlara da aykırı bir şeydir.

Kudüs, bağımsız ve özerk bir yönetime sahip olacaktı. Bu statüsünü güç yoluyla ABD ve İsrail birlikte bozmuşlardır. Bu durum da bölgedeki barışa zarar verecek bir gelişmedir. Ben, barışa zarar verecek bütün gelişmelere karşı tepki duyarım.

Aday olacak mısınız?

Muhtemelen bu seçimlerde milletvekili adayı olacağım. Ama şu anda partiler aday listelerini ilan etmedikleri için herhangi bir sürprizle karşılaşmak da mümkündür. Onun için başka bir açıklama yapmak doğru olmaz.

Parti adını söylemiyorsunuz?

Yok. Cumhuriyet Halk Partisi.