Başbakan Yıldırım: İstihbarat MİT'e saat 15.00'te gelmiş; MİT Başkanı'na sordum cevap veremedi

Başbakan Yıldırım: İstihbarat MİT'e saat 15.00'te gelmiş; MİT Başkanı'na sordum cevap veremedi

Başbakan Binali Yıldırım, önümüzdeki günlerde yeni bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yayınlanacağını açıkladı. Yıldırım, darbe girişimi bilgisinin Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) 15 Temmuz günü saat 15.00'te geldiğini söylerken, "MİT Müsteşarı neden bize haber verilmediğinin cevabını veremedi" dedi.

Yıldırım, darbe girişimi sonrası görevden uzaklaştırılan sayısını 62 bin 10 kişi olarak açıkladı ve "Bunların 58 bin 611’i görevden uzaklaştırma, açığa alma. Memuriyete son verme değil. Görevden çıkarılan, ihraç edilen sayısı 3 bin 499. Ağırlıklı olarak darbeye katılan subaylar, astsubaylar, rütbeli rütbesiz, caniler" dedi.

Yıldırım, darbe girişimi sonrası görevden alınan öğretmenlerin okulların açılış zamanını etkileyip etkilemeyeceği konusunda, "Hayır, şu an için etkilemiyor" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın HDP'ye yönelik olanlar hariç bütün davaları geri çekmesinin ardından Yıldırım da yazar, gazeteci ve siyasetçilere yönelik davaları geri çektiğini açıkladı. Yıldırım, yaklaşık bin 500 kadar davanın geri çekildiğini söyledi.

Yıldırım, Milli Savunma Bakanı Fikri Işık'ın önce "yapılmayacak" şeklinde açıklayıp, daha sonra "Benim açıklamam, sadece 30 Ağustos törenlerindeki geçitlerde askeri araçların kullanılmayacağına yöneliktir" dediği 30 Ağustos Zafer Bayramı törenleriyle ilgili de "Bir olay yaşadık diye 30 Ağustos’u gözardı edemeyiz" ifadesini kullandı.

Yıldırım, reklam arası vererken "Devam edeceğiz" diyen Fırat'a "Daha sabah işe gideceğiz" dedi.

Yıldırım, darbe girişimi sonrası iptal edilen kamu izinleriyle ilgili "Bu bir tedbirdi, memurlar arasında bu insanlarla iç içe olan insanlar var. Bu tedbiri aldık, çok fazla uzun süreceğini zannetmiyorum. En kısa zamanda bir müjde vereceğiz. Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığıyla bir değerlendirme yapmamız lazım. Mesajı aldık, beklentiyi karşılıksız bırakmayız" diye konuştu.

CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat’ın sunduğu Gündem Özel programında konuşan Yıldırım’ın açıklamasından satırbaşları şöyle:

“Yeni KHK önümüzdeki günlerde yayınlanacak”


KHK bugüne kadar 3 tane çıktı, bundan sonra da çıkacak. Önümüzdeki günlerde yeni bir KHK yayınlanacak, onunla ilgili hazırlık çalışmaları devam ediyor. Dahil olacak konular hususunda çalışılıyor, birkaç güne kadar toparlanmış olacak.

Sayın Cumhurbaşkanımız ile görüşmemizde, terör hadiseleri ve YAŞ sonrasında malum jandarmada, TSK'da terfiler, tayinler oldu. O personel normalde diğer yıllarda hep 30 Ağustos'ta devir teslim yapılırdı ama bu sene hem şurayı öne aldık hem de görev yerlerine gitmeleri için 48 saat süre tanıdık. Yarın itibariyle bu süre tamamlanacak. Bütün atanan komutanlar görev yerlerine gidecekler ki zaafiyet oluşmasın.

“Cumhurbaşkanımız Genelkurmay’ı ziyaret edecek”

Yarın malum Cumhurbaşkanımız Genelkurmay'a geçmiş olsun ziyaretinde bulunacak. Pazar günü Demokrasi ve Şehitler Mitingi var, bunu konuştuk. Siyasi partilere de davet yapıldı. CHP Genel Başkanı katılmayacak ama heyet gönderecek. MHP'den de bu akşam cevap geleceğini düşünüyor. Keşke kendileri gelseydi parti başkanları. Orada vatandaşa hitap etselerdi çok daha güzel bir birlik beraberlik görüntüsü olurdu. Ama temsilci göndermeleri de bir anlamda birliğe, beraberliğe verdikleri önemi gösterir.

İstihbarat ile ilgili bir çalışma yapılıyor, nasıl olacağı yönünde tam karar vermiş değiliz. Çeşitli alternatifler üzerinde çalışmalar tamamlanacak. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ile konuyu değerlendirecek ve karar vereceğiz. İstihbarat ile ilgili dağınıklık olduğu söz konusu. Emniyet'in, Jandarma'nın, MİT'in istihbaratı var. Bütün bunlar olurken, genel anlamda istihbaratla ilgili sorunlarımız olduğu ortada. O bakımdan istihbarat bir ülkenin güvenliği için geleceği için olmazsa olmaz öneme sahiptir. Bilgiye sahip olmazsanız, başınıza gelecek olaylara tedbir almakta geç kalırsınız. Bizim 15 Temmuz'da yaşadığımızın özeti budur. Yeterli istihbarat alınabilseydi, belki de bu mesele bu noktaya gelmeyebilirdi. Bunlar ayrı meseleler.

“TİB’in yerine bir kuruluş gelmeyecek”

İstihbaratın yeniden yapılanması, iç ve dış tehditleri aynı anda ele alacak ve onlara yönelik operasyonel tedbirler içerebilecek, gelişmiş ülkelerin sahip oldukları bir istihbarat alt yapısı var tabii. Ama önemli olan buradaki koordinasyonsuzluğu ortadan kaldırıp, bilgi kirliliğine meydan vermeden, istihbaratın sağlıklı işlemesini sağlamak. İstihbaratın birçok yönü var.

Bir olay olduktan sonra olayla ilgili derinlendirme ve olayı aydınlatma için yapılan bir çalışma var. Bütün bunların kimin tarafından nasıl yapılacağı bu düzenlemede yer alacak. TİB'i de kapatacağız. TİB artık epey yıprandı. 17-25 Aralık sürecinde de TİB üzerinde FETÖ yoğun yapılanma yaptı. TİB'in yerine bir kuruluş gelmeyecek. TİB de istihbarat kuruluşlarına destek veren bir yapıydı. Bu yapı yeni kurulacak istihbarat sisteminde ele alınmış olacak.

Kayıtlarıyla ilgili, süre gelen davalar var. Bunlarla ilgili araştırmalar yapıldı. Kapatılınca da orada kurumsal hafıza yok olmayacak. Onlar bir kenarda duracak. Herhangi bir hukuki delil ihtiyacı olunca oradan karşılanacak.

Bazı ülkelerde iç-dış istihbarat ayrı, bazılarında tek bir çatı altında koordinasyon var. Çok değişik örnekler var. Her bir ülkeninki diğerine uyacak diye bir kural yok. Biz kendi gerçeklerimizi dikkate alarak, bugüne kadarki birikimi de yok sayamayız, iyi örnekleri devam ettirmek suretiyle sağlıklı bir yapıyı kurmamız lazım.

Siz birilerini takip ediyorsunuz, dinliyorsunuz. Sizi kim kontrol edecek? Sizin ynalış yapmadığınızdan toplum nasıl emin olacak? Dinleyeni kim dinleyecek? Verilen yetkiler çerçevesinde görevini yapanlar, bu görev alanı dışına çıktı mı çıkmadı mı? Zaman zaman denetimleri yapılacak.

TİB'de denetimlerde titizlik gösterilmediği için, güven esas dedik, bu yollara gitmedik, ama olmuyor. Kontolü elden bırakmamak lazım.
 
“MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması gündemde”


MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na bağlanması gündemimizde, çalışıyoruz.

İstihbarat, gerek emniyet gerek MİT, zaten FETÖ ile ve diğer terör örgütleriyle ilgili izleme yapıyor. Ancak Cumhurbaşkanımızın ifadesinde kast edilen belki ayrı bir hassasiyetle ayrı bir bölüm marifetiyle takip edilmesi olabilir.

“MİT Başkanı’na ‘Nasıl olur’ dedim, cevap veremedi”

Bana nakledilen, MİT'in naklettiği şu: Bir binbaşı bir önemli bilgi için MİT'e gelmek istiyor. Dah erken geliyor. 3 civarında kabul ediliyor. Kabul edilince, ben izindeydim, beni geri çağırdılar, dediler ki 7'de hazır ol, görevin helikopterle gidip MİT'i bombalamak, Hakan Fidan'ı alıp gelmek.

Gelen arkadaş ne anlattı, detayını bilmiyorum. MİT Başkanı'ndan dinlediklerimi söylüyorum. Onun üzerine Genelkurmay Başkanı Hakan Bey'i çağırıyor. 8'e kadar bir arada oluyorlar ve o ara Genelkurmay Başkanı sağa sola talimatlar gönderiyor. Sonrası malum.

Ben bunu MİT Başkanı'na sordum, nasıl olur dedim. Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın haberi yok. Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi olabilir, ama Başbakan'a bağlasınız. Ama bunun cevabını veremedi.

Bizim için işlerin önceliği var. Büyük bir felaketin eşiğinden döndük. Bunları yaptıktan sonra, biz ne yanlış yaptık bütün bunların özeleştirisini tabii ki yapacağız. Kendi içimizde zaafiyete düşersek büyük yanlış olur. Büyük felaket arkasından "sen görevini yaptın, sen yapmadın" gibi bir münakaşa o krizin doğurduğu sonuçların bertaraf edilmesine katkı sağlamaz. Aksine moral değerler tekrar gidebilir ve başka bir krizle yüz yüze gelebilirsiniz. Önceliğimiz kişilerin hangi pozisyonda olduklarından ziyade bu işle ilgili temizlememiz gereken birçok konu var.

FETÖ ile doğrudan irtibatları bulunanların tespitini yapıyoruz. Bu darbeye dolaylı destek veren kuruluşlar var, sadece devlet içinde değil ki. İş aleminde de, üniversitelerde de var. Bütün bunlar üzerine çalışma var. Bir anlamda çorap söküğü gibi geliyor.

Kaç kişi görevden uzaklaştırıldı?


Görevden uzaklaştırma 62 bin 10, bunların 58 bin 611'i açığa alma. Görevden çıkarılan, memuriyetten ihraç edilen sayısı 3 bin 499. Bunun da ağırlıklı olarak darbeye katılan subaylar, astsubaylar, asker elbisesini giymiş caniler, hainler. Söylerken Silahlı Kuvvetler ile bunları birbirine karıştırmasın vatandaşlarımız. Ordumuz bizim gözbebeğimiz, Mehmetçik demişiz, peygamber ocağı. Şanlı tarihi olan Silahlı Kuvvetlerimizi bir kolaycılıkla bunlarla eş değer tutmak büyük yanlış olur.

Memuriyete girmiş toplam 86 bin kişi, 2010 KPSS iptal olunca 86 bin kişi çıkarılacak demektir. Aradan şu kadar sene geçti deme şansımız yok. Ya yasa düzenleyeceğiz bu mahkeme kararını etkisiz hale getireceğiz, ya da mahkeme kararını uygulayacağız.

Şunu yapmamız daha doğru olacak; bunların sınavlarını incelemek lazım. Tamamı mı soruları aldı, yoksa FETÖ'nün hedef gördüğü belli bir grup mu? Geriye yönelik sınav sonuçlarına bakılır, failler ortaya çıkar, diğerleri muaf tutulur.

“Okullar zamanında açılacak”

Şu anda zannediyorum 23 bin civarında öğretmen açığa alındı. Dolayısıyla ders sezonu geliyor, öğretmen ihtiyacı var. Bu yüzden 15 bin öğretmen alınması konusunda bir karar aldık ve M.E.B.'e talimat verdik. Sütten ağzımız yandı, yoğurdu üfleyerek yiyeceğiz. Okul açılma tarihinde erteleme ihtimali söz konusu değil, okullar zamanında açılacak.

“Tekrarlanmayacağının garantisi yok”

Sadece cemaat değil, TSK'nın yapısını, savunma kabiliyetini, caydırıcılık kabileyitini azaltacak her türlü tehdide karşı yeniden yapılanma ihtiyacı var. Bu ihtiyaç yıllardan beri var ama maalesef yapmak mümkün olmadı. Keşke böyle bir olay arkasında olmasaydı. Yıllardan beri hep konuşulur. Şu anda yaptığımız yıllardan beri Silahlı Kuvvetler'in kendi yapmak istediği reformları, yaşadığımız bu hain darbe teşebbüsü sonucu ortaya çıkan tablo belli. Bu şartlarda kim garanti edebilir darbecilerin bunu tekrarlamayacağına? Garantisi var mı, yok.

Yaptığımız şey şu; Bir, dünyanın gelişmiş ülkelerinde ordunun nasıl bir fonksiyonu var, o görevi esas alarak bu yapılanmayı gerçekleştirdik. İkincisi de bu terör örgütünün bundan sonra ordu içinde tahribatının olmaması, veya buna benzer darbe teşebbüsünün meydana gelmemesi için yapılması gereken işleri yaptık. Bütün eleştirileri saygıyla karşılıyoruz, gerekirse düzeltmeler de yapılabilir. Allah emri değil, yapılan bir kanundur.

Yapılan işle TSK zaafiyete uğratılmamıştır, aksine asli görevlerinde daha etkin çalışmasına zemin hazırlanmıştır. GATA'yı, atölyeleri, bakım tesislerini aldık, dolayısıyla Genelkurmay artık harbe hazırlık gibi kendi asli konularına daha çok zaman ayıracak. Kuvvet Komutanlarını ayırdık, niye? Milli Savunma Bakanı, kuvvet komutanlarının üzerinde görünüyor ama bir şey yaptıramıyor. Aniden karar almanız gerekiyor, alamıyorsunuz.

“O gece Eskişehir’i aradım, bir sürü mazeret söylendi”

Diyelim ki bir darbe teşebbüsü var, siz de siyasi irade olarak sistemde yoksunuz. Nasıl müdahale edeceksiniz? Eskişehir'i arıyorum, halkın üzerine bomba atılıyor diyorum o gece. Bir sürü mazeret. Diyorum ki yapacağınız, bir yerde uçak kaldıracaksınız, insanları öldürenlerin üzerine siz gideceksiniz. Bunu onların söylemesi lazım, ben akıl veriyorum, bu sefer diyorlar ki "efendim uçaklar yüklü değil." Onlarınki nasıl yüklü kardeşim? Efendim "filanca üsten gelecek o da bir saat", bir sürü mazeret. Üstlerine gidince "yazılı emir verin." İnsanlar ölüyor, ne yazılı emri? "Bu telefon konuşması yazılı emirdir" dedim, öyle yaptırabildik.

Öyle bir ihtiyaç doğar ki siz, siyasi irade olarak, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanı dışında birine de emir verebilirsiniz. Derhal yerine getirilmesi lazım. Bu darbeyi önlemek için gelişmiş ülkelerde uygulanan bir metod. 

Ülke bir krizdeyse, darbe tehdidi ile karşı karşıyaysa, partiler arasında duruş farkı olmaz. Milli iradede bir araya geldik, onun için her gün canım sıkıldı şuradaki komutana emir vereyim denecek bir şey değil, belki ihtiyaç olmayacak. Ama olması halinde de yasa dışı, milli iradeye yönelik herhangi bir girişimi önlemek için bir tedbirdir. Bundan kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Bundan kafasında darbe fikri olan rahatsız olur.

Genelkurmay Başkanlığı'nın Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmasıyla ilgili, anayasa değişikliğini başarabilirsek, önce Meclis'te geçmesi lazım, sonra referandumla kapsamlı bir anayasa değişikliği. Ama bunun için Ak Parti olarak sayımız yetmiyor. CHP açıkça bunu uygun görmediğini beyan etti.

Sistem konusunda Ak Parti ile CHP ayrı düşünüyor. CHP parlamenter sistem diyor, AK Parti başkanlık diyor. Onların gerekçesi parlamenter sistemin Türkiye şartlarına daha uygun olması. Her iki sistem de halka sunulabilir. Millete sorarız, millet hangisini tercih ediyorsa. Yeter ki o noktaya getirebilelim.

Bu iş Meclis'e gelecek, oylanacak, 330 üzerinde kabul olursa, referanduma gidiyor. Referandumda vatandaş ya kabul ediyor ya reddediyor. Şöyle bir takvimimiz olabilir, genel başkanlarla yaptığımız görüşmenin amacı şuydu: Bir, OHAL sürecine ilişkin açıklamalarda bulunmak. Çok güzel, verimli görüşme yaptık, her iki parti başkanıyla. Burada tabii onlar bu son KHK ile ilgili biraz endişelerini dile getirdiler, biz de dikkatlice not ettik, düzeltme ihtiyacı olursa her zaman yapabiliriz dedik. Ayrıca o görüşmede anayasa uzlaşmasını beklemeden, ona devam etmekle öncelikli ve acil ihtiyaç olarak daha az maddeyi içeren bir değişiklik konusunda birlikte çalışma kararı aldık. 60 maddenin olduğu çalışma devam edecek, ama onu beklemeden daha küçük bir paket, mesela diyelim ki CHP'nin, MHP'nin, bizim istediğimiz hususları ortaya koyacağız, ortak istediklerimizi tespit edeceğiz, bu maddeler için hemen Meclis'e getirelim diyeceğiz. Biz şu an iki partimizle görüşme yaptık.

AB konusu da olması itibariyle, bu yüksek idare mahkemesi ve askeri yargıtayın kaldırılmasında bütün partilerin mutabakatı var. CHP'nin HSYK'nın yapısının göden geçirilmesi yönünde teklifi var. Devlet memurları konusunun tanımının daha anlaşılır hale gelmesi yönünde bir teklifimiz var. Amaç, partilerin ortak paydada birleştikleri maddeleri gündeme getirmek. Belki 5 biz, 5 CHP, 5 MHP getirecek.

Bu ülkenin geleceği hepimizi ilgilendiriyor, o yüzden kavga edecek çok şeyimiz yok ama paylaşacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyorum. Türkiye bir küresel FETÖ tehdidiyle karşı karşıya. Bu tehditlere karşı nasıl ortak zeminde hareket edebiliyorsak, Türkiye'nin geleceğini, gelecek nesillerin daha iyi bir ülkede yaşamasını, Gazi Mustafa Kemal'in gösterdiği hedefe ulaşması için birçok konuda ortak hareket edebiliriz. Bunlar vatandaşlarımızın özlediği tablolar. Biz yukarıda hangi havada olursak, vatandaş da aşağıda o pozisyonu alıyoruz.

Biz zaten her şeyde ortak olsaydık, farklı partiler olmazdık. Her partinin kendine göre düşüncesi var. Bunların hepsi anlaşılabilir ancak konu memleket meselesi olunca, gerisinin teferruat olması lazım.

"Davaları çektim"

Ben de muhalefet liderlerine yönelik davalarımı dün çektim. Epey vardı, saymadım.

657 değişmiyor, temel teşkil eden anayasa hükmü var. Onda bir değişiklik öneriyoruz. Bir devlet memuru var, bir kamu işçisi var, sözleşmeli var, bütün bu statülerin tek bir ad olarak ele alınması, bunun adı "kamu çalışanı" olabilir, bu şekilde bir düzeltme yapılacak.

Kemal Bey de davaları geri çekme konusunda benzer bir şey yaptı diye duydum, bunlar iyi niyet göstergesidir. Kimseyle davalı olmak arzumuz değil. Maalesef siyasetçi olmanın ağır bedeli var, herkes hakareti hak zannediyor. İşgal ettiğimiz makamın itibarını korumak mecburiyetindeyiz, yoksa bu davalar kendimizi tatmin için açtığımız davalar değil. Bu size verilen sorumluluğun itibarını korumak mecburiyetindesiniz. Sizin artık şahsi kararınız olmaktan çıkıyor. Ümit ederim dava açacak düzeyde bir olayla karşı karşıya gelmeyiz.

Askeri okulların durumu

Liselerde okuyanlar, okullara giriş ve aldıkları puanlar dikkate alınarak meslek liselerine ve liselere dağıtılacak. Ayrıca bunların yatılı okumalarından kaynaklanan yükümlülükler var. Onları affediyoruz. Daha önce de bir şekilde atılmış, ayrılmış bütün askeri öğrencilerin de tazminatlarını affediyoruz. Böylece o mağduriyetler ortadan kalkmış oluyor.

Harp okullarına gelince de yine öğrenciler mezun olmayacaklar, onlar da YÖK tarafından yine harp okuluna giriş puanları esas alınarak istedikleri yere kayıtlarını yaptıracaklar. Böylece hak kayıpları olmayacak.

Bu FETÖ'nün 15 üniversitesi kapatıldı. Oradaki öğrenciler de, aynı şekilde diğer üniversitelerin ilgili bölümlerine nakledilecek ama şunu yapacağız, onların bir hami üniversitesi var. Özel üniversiteler kurulurken, hami üniversiteler oluyor. Diyelim ki Fatih Üniversitesi'ninki İstanbul Üniversitesi. Öğrenciler oraya devrediliyor.

Harp okulları kapatılmıyor. Üniversite sınavına giren öğrencilerden alıp eğitmeye devam edecekler, ama Milli Savunma Üniversitesi adı altında birleştiriliyor.

İade-i itibara dair bir hüküm var; haksız yere bu düzmece raporlarla ordudan atılanlar tekrar haklarını aramak için müracaat edebilecekler.

30 Ağustos törenleri

Hükümet olarak 30 Ağustos törenleri konusunda aldığımız bir karar henüz yok. Bir olay yaşadık diye 30 Ağustos'u yok sayamayız, gereken neyse yapılır.

Çok taze bir darbe teşebbüsünün arkasından, işleri tekrar yoluna koymaya çalışıyoruz. Moral değerleri düzeltmeye çalışıyoruz. Tabii ki her ihtimali göz önünde bulundurmamız lazım. "Darbeyi bastırdık, bundan sonra bir şey olmaz" gibi bir rehavet söz konusu olmaz. Yurdun her köşesinde insanlar meydanlarda. Bu millet büyük bir millet, aziz Türk milleti dünya demokrasi tarihine adını yazdırmıştır. 79 milyon vatandaşımızın her birinin alnından öpüyorum. Bu darbeyi bastıran gerçek kahraman, aziz Türk milletidir. Onların inancı, onların gücü, tankın gücünü yenmiştir. Bu tartışmasız bir zaferdir. Darbe lafını duyup şapkasını alıp kaçanlar dönemi geride kalmış, yerine darbe yapanların şapka çıkardığı bir büyük millet gelmiştir. Özeti budur. Tabii millet, başkomutanına güvendi. Cumhurbaşkanımıza güvendi. Halkın iradesiyle seçilmiş hükümet, biz, kararlı bir şekilde dedik ki, "ölümüzü çiğnersiniz ancak başarılı olabilirsiniz." Bu kararlılık ve milletimizle kenetlenmek suretiyle bu belayı def ettik.

Bütün medya kuruluşları hakikaten asil bir duruş sergilediler, bir telkin ihtiyacı duymadan, ülkenin bekası için nerede durmaları gerektiğine kendileri karar verdiler. Savcılarımız hemen harekete geçti, elde kalan bir avuç polis teşkilatıyla aslanlar gibi bu darbecilerin karşısına çıktılar, bu darbeyi önlediler. Bu işe bulaşmayan, yurtsever komutanlar, subaylar, askerler de, tabii ki takdirle anacağımız kesimler. Dolayısıyla ülkemizin itibarını zedeleyen, şehitlerimiz olmasına sebep olan bu alçakça darbe girişimine karşı dimdik duran herkese şükranlarımı bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Bunların hepsi olabilir, ihtimal dışı değil ama bu tip ihbarlarla bizi hedeflerimizden alıkoymaya, bir kenara çekilmeye zorlamaya güçleri yetmez. Halkımızla beraber olmaya devam edeceğiz.

“İstedikleri kadar tarih versinler”


Kimin yarına çıkacağı, kimin çıkmayacağı onun kararıyla olmuyor. Bu bir tehdittir, suçtur, hedef göstermektir. Zaten işlediği suçların hesabı yok, bu da ilave oldu. İstediği kadar tarih versin, bizim de verecek cevabımız var. 15 Temmuz'da da çok kendilerine güvendiler ama hesap edemedikleri bir şey oldu, bu büyük millet bütün hesapları alt üst etti. Herkesin bir hesabı var ama Hakk'ın da bütün hesapların üzerinde hesabı var. Tehditlerin hiçbirinde "bu önemsizdir" demiyoruz, dikkate alıyoruz. Tehlike, tehdit devam ediyor derken kast ettiğim budur. Ülkede karışıklık çıkarmak suretiyle emellerini gerçekleştirmek isteyebilirler.

Vatandaşlarımızdan özellikle istirham ediyorum, farklılıklarımızı zenginlik kabul edelim. Bugün kucaklaşma günüdür. Bu demokrasi nöbetlerine devam edelim.

Biz dedikodulara göre amel edemeyiz. Gerçekleri tespit etme yükümlülüğümüz var. Oluşturulacak araştırma komisyonu 15 Temmuz gerçeklerini ortaya çıkarak.

OHAL kararnameleri

OHAL kararnamelerinin anayasaya uygunluğu konusunda hukukçular çalışıyor. Bundan sonraki tek net olan şey, bir OHAL kararına dayalı olarak çıkarılacak KHK'lar, çıktıktan hemen sonra Meclis'e gönderilir. 
Gülen’in iadesi

Kaçmasına karşı, bir tutuklama talebimiz var. Çok hukuki ve makul bir taleptir. ABD yetkilileri ümit ederiz ki dikkate alırlar. 15 Temmuz öncesine yönelik 4 dosya gitti, 15 Temmuz artık her şeyin ayan beyan ortada olduğu bir iş olduğu için, arkadaşlarımız elleri daha kuvvetli oraya gitsin diye düşünüyoruz. Elimiz dolu gitmemiz lazım. Var da zaten, yeterli görmüyorlar anladığımız kadarıyla, ne istiyorlarsa göstereceğiz.

ABD Genelkurmay Başkanı’nın ziyareti


ABD Genelkurmay Başkanı geldi Meclis'i gördü, şaşırdı tabii. Bir film hazırlanmış İngilizce olarak Başbakanlık tarafından, o geceye dair. Dediği şu, "Türk milleti, büyük millet, bunu ancak bu millet yapar." Bunun bir terör olayı olduğunu net bir şekilde ifade etti.

Biz resmi bilgilere itibar ederiz, bu darbenin Fethullah Gülen tarafından planlandığını biliyoruz. Ama kapasitesi bunu planlamaya yeter mi, yetmez mi, o konuda tartışmalar devam ediyor. Üst aklı mutlaka var, bunu biliyoruz ama ispatlamak gerekir. Ülke midir, kuruluş mudur, grup mudur, hepsi ortaya çıkacak. Bu tartışmaları ABD'nin sona erdirmesi için eline altın bir fırsat geçti.

Darbenin görünen ismini Türkiye'ye teslim eder, o zaman bu tartışmalar ortadan kalkmış olur. Böylelikle iki stratejik ortak arasında sıkıntı kalmamış olur.

20-21 Ağustos gibi üst düzey bir ABD'li yetkili Türkiye'ye ziyaret yapacak. Gelip görsünler.

Engellileri tabii ki bu işte ihmal edecek değiliz, gerekli kontenjanı vereceğiz. Rahat olsunlar, her zaman toplumun en üretken, yaratıcı kesimleri. Bugüne kadar yaptığımız her düzenlemeden çok büyük zevk aldık. Kimin engelli, kimin engelsiz olacağını göremeyiz. Önemli olan fiziki engel değil. Zihinlerdeki engeli kaldırırsak zaten tanıma ihtiyaç kalmaz.

HDP'den bir talep yok. Diğerlerinden talep geldi, değerlendirdik. Ayrımcılık yapmadık ama HDP'nin bir şeye karar vermesi lazım. Bölücü terör örgütü ile ilişkilerine karar vermesi lazım. Terör örgütüyle bağlarını kesip açıkça "PKK ve arkasındakileri lanetliyorum ve alakam yok, parti olarak biz Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünden yanayız, bölgede ayrı devlet hayalimiz yok" diyebilseler, işler kolaylaşacak. Biz büyük bir mücadele veriyoruz. Terör örgütüne karşı sesini yükseltemeyen, terör örgütünün işine yarayacak bir pozisyon alan partiyle nasıl konuşacağız?

Yeni dönemden kastı nedir Demirtaş'ın bilmiyorum ama bizim çözüm sürecinden anladığımız, vatandaşlarımızla devlet arasından terör örgütünün tamamen çekilmesi, yok olması. Terör örgütünü bu ülke gündeminden çıkarmadan, silahları en derine gömmeden konuşacak bir şey yok. Konuşacaksak vatandaşımızla konuşacağız. PKK'nın Kürtler gibi bir sorunu yok, Kürtlerin en büyük sorunu PKK. Bu sorundan vatandaşları kurtarmak boynumuzun borcu.

“Cumhurbaşkanı'nın hitabı Almanya'yı mı karıştıracak?”


Yüksek perdeden insan hakları, demokrasi, kişi hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü, söylemedikleri kalmıyor ama bir günde nasıl oluyor Anayasa Mahkemesi'nden karar çıkıyor? Cumhurbaşkanı'nın hitabı Almanya'yı mı karıştıracak, buna kimi inandırabilirsin? Oradaki insanlar, darbeyi lanetleyen bir toplantı yapıyorlar. Kaldı ki oraya gelenlerin o kadar çeşitliliği var ki, ama herkes bir taraf olmuş, Türkiye'nin demokratik değerlerinin korunması o taraf. Bundan Almanya'nın endişe duymasına gerek var mı? Abartarak tedbir almasına gerek var mı? Yadırgadık ve hoş karşılamadık.

Biz OHAL'i millete ilan etmedik, kendimize ilan ettik. Bu darbecilerle ilgili kararları hızlı almamız lazım, zaman kaybetmememiz lazım, yapısal sorunlarımızı vakit geçirmeden çözmemiz lazım dedik. Yoksa vatandaş her gün gündüz işinde gücünde, akşam meydanlarda.
 
Memurların yıllık izni

Memurların izinlerinin kaldırılması bir tedbirdi. Memurlar arasında maalesef bu örgütle iç içe olan insanlar var, adaletten kaçmamaları için bu tedbiri aldık. Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ile bir değerlendirme yapmamız lazım, mesajı aldık, bu konudaki beklentiyi karşılıksız bırakmayız.

Bedelli askerlik Türkiye'nin gündeminde yok.

15 Temmuz sözün bittiği yer. Türkiye'nin binbir emekle, yemeyip içmeyip biriktirdiği paralarla, aldığı silahlar, ordum güçlü olsun, bölgede barışın istikrarın teminatı olsun diye, iki asırdır gözbebeğimiz gibi üzerine titrediğimiz ordumuzun içinde yuvalanmış, 30-40 yıldan beri orduyu içeriden kanser hücreleri gibi kuşatmış bir terörist yapının bir gece ansızın yurtta sulh adına darbe yapıyorum diyor ve sivil insanların üzerine acımasızca kurşunları yağdırıyor. Ve bunu da hangi ulvi hedef adına yaptığını da bir türlü anlayamıyoruz. Eğer bu ülkenin geleceği, refahı ise bunun adı, neden öldürüyorsunuz insanları? Niye uçaklar, bombalar indiriyorsunuz? Niye helikopterden rastgele tarıyorsunuz? Bu sorular sorulacak. Bu darbe sona erdi, hesabı soruluyor ama o hesap sadece kişisel bir hesap olmayacak. Bu devlet malına verilen zararlar, bu silahların kullanılması, bu hasarlar, tahribatlar, vatandaşın psikolojisinin bozulması her yönüyle dava konusu olacak ve onların şahsına bir fatura çıkacak. "Yatarım, çıkarım" yok. Bir daha sittin sene aklından geçiremeyecek şekilde ağır cezalar alacaklar. Avrupa bize adalet dersi vermeye kalkmasın. İşlerine geldiğinde bir günde Erdoğan'ın vatandaşlarına hitap etmesinde mahzur görüyorlar, ondan sonra burada insanları acımasızca öldürenler için "acab?" diyorlar. Artık bu samimiyetsizlik son bulmalıdır. Türkiye bir Batı ülkesidir, aynı zamanda bir Asya ülkesidir. Medeniyetlerin buluştuğu noktadadır. Dostumuzu da düşmanımızı da iyi görüyoruz, hesap ediyoruz.

Değerli vatandaşlarım, büyük bir badireden döndük. Sizler bu darbenin atlatılmasında en büyük katkıyı sağladınız. Meydanları doldurdunuz, bu belayı def ettik. Artık görev bize düşüyor. Ağır bir sorumluluk taşıdığımızın bilincindeyiz. Aldığımız tedbirler bir daha bu sorunun karşımıza gelmemesi içindir, bunu özellikle bilmenizi istiyoruz. Yaptığımız işler ne ordumuzu zayıflatmaya yöneliktir, ne de darbecileri yargısız infazla yok etme işidir. Türkiye hukuk devletidir. Vatandaşlarımızdan mesajları alıyoruz, o mesajlar enine boyuna tartışılacak. Bir kez daha bütün medya kuruluşlarımıza o gece gösterdikleri güzel duruştan dolayı teşekkür ediyoruz. Bu belanın def edilmesinde emeği geçen herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye'nin 81 vilayetinde bir şenlik havasında nöbet tutan vatandaşlarımızı bir kez daha selamlıyorum.