CHP'li Tekin; İstanbul’da 25 yıllık yönetime duyulan bir öfke var

CHP'li Tekin; İstanbul’da 25 yıllık yönetime duyulan bir öfke var

CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kala kilit konumda bulunan İstanbul'a dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. 

YURT/İZMİR

CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kala kilit konumda bulunan İstanbul'a dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. 

İstanbul'un sorunlarını çözmeye istekli olduğunuzu yakından biliyorum. Mahalle mahalle biliyorsunuz... Öncelikle CHP İstanbul'u alabilir mi sorusuyla başlayalım...

İstanbul’un 961 mahallesinin 785’ini adım adım gezen bir insan olarak söylüyorum, CHP bu seçimde daha önce sahip olmadığı bir fırsata sahip. Ekonomideki kriz ortamı halkta büyük bir öfke yaratmış durumda. İstanbul’da 25 yıllık yönetime duyulan bir öfke ve sıkıntı da var. Şu an İstanbul’a ihanet ettiğini alenen itiraf eden, itiraf etmek zorunda kalan bir kadroyla yarışıyoruz. Nereden tutsanız elinizde kalıyor. İstanbul için bir tek projeleri, bir tek çözümleri, bir tek planları yok. Sorun 25 yıldır çözemediğiniz hangi sorunu önümüzdeki 5 yılda çözeceksiniz? Ulaşım mı, çarpık yapılaşma mı, kentsel dönüşüm mağdurları mı, altyapı mı? Bugün İstanbul sağlıklı şehirler sıralamasında sondan ikinci. Dünyada kadınlar için en tehlikeli 10 şehirden biri İstanbul. Bu iktidarın karnesi budur. Bu tabloyu değiştirmenin yolu da var. 11 milyon seçmenin yaklaşık 7,5 milyonu 340 mahallede yaşıyor. Bu mahallelerde de toplam oyumuz 1 milyon 400 bin. Bu oyu 3 milyon bandına yaklaştırabildiğimiz takdirde kazanabiliriz. Bunun da yolu sosyolojik dinamiklere uygun adaylarla sahaya inmekten geçiyor. 

İstanbul'u alabilmenin yolu sağ seçmenin ikna edilmesinden mi geçiyor? Nasıl ikna edilecek?

Daha önce AK Parti’ye oy veren seçmenlerin elbette oyuna ihtiyacımız var. Gidin Kapalıçarşı’ya, daha önce AK Parti’ye oy veren esnafla konuşun. Hepsi yaka silkiyor. Onları kazanmak zorundayız. Bunun yanında MHP’ye oy veren seçmenlerin de oyunu almalıyız. 25 yıl geçti. İstanbul’un bir dönem daha AKP tarafından yönetilmesini isteyen bir tane MHP’liyi ben daha görmedim. MHP’li seçmen de AKP belediyesinden rahatsız. MHP’li seçmen de Sayıştay’ın açıkladığı 753 milyonluk yolsuzluğu duyunca küplere biniyor. MHP’li seçmen de deprem toplanma alanlarının AVM, plaza, rezidans olmasına öfkeleniyor. Bunun yanında HDP’ye oy veren de çok ciddi bir seçmen kitlesi var. O seçmenlerin de duygu ve isteklerini iyi anlamak zorundayız. Onlar İstanbul’da ikinci sınıf vatandaş olmayı asla istemiyor, bunu da hak etmiyor. Onlar da yaşadıkları şehirde saygı görmek, kaliteli ve nitelikli hizmet almak istiyor. Dolayısıyla yapılması gereken partileri aşan bir büyük ittifak kurmaktır. İstanbulluluk üzerinden bir araya gelmeliyiz. Daha iyi yönetilen bir İstanbul istiyoruz. Kaynakları yolsuzluğa gitmeyen, halk için harcanan bir İstanbul her şeyi başarabilir. Yeniden dünyada kredi sahibi olan, kolayca finans imkanına kavuşan, 21’inci yüzyıla uygun projelerle gündeme gelen bir İstanbul, tüm Türkiye’ye de lokomotif olacak.  Bunu başarmamız gerekiyor.

Yoksul ve yardım alan da çok sayıda vatandaş var. Onların oyu da önemli...

İstanbul’da 2 milyon 602 bin yoksul kardeşimiz var. Türkiye’deki her 8 yoksuldan biri İstanbul’da yaşıyor. Bu kardeşlerimize yönelik sosyal destekler artarak devam etmek zorunda. Toplum dediğimiz birbirinden bağımsız, birbirine adeta düşman gibi yaklaşan insanlar topluluğu değildir. Buna toplum denmez, buna orman ahalisi denir. Toplumdaki insanlar kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlıdır ve birbirine yardımcı olmak zorundadır. Komşusu aç yatarken kendi tok yatan bizden değildir. Bu ahlakı yeniden inşa etmeliyiz. Bu yoksulluğu azaltmanın bir yolu da İstanbul’da çarkların yeniden dönmesini sağlamaktır. Öyle her bulduğun toprağa beton bina dikmekle yoksulluğu filan çözemezsin. Yenilikçi, bu çağa uygun projelere ihtiyaç var. Bakın Elon Musk Gigafactory diye bir şey kurdu. Tam 1 milyon 700 bin metrekarelik bir üretim alanı.  Lityum batarya pil, elektrikli araba üretiyor. İki tanesi Amerika’da,  üçüncüsünü Şangay’a kuracaklar. Ne oluyor? Örneğin Çin’de yerel elektrikli araç üreticileri buradan kazanacakları rekabet imkanlarıyla 2 milyon araç satmayı planlıyor. Portekiz’deki Lizbon’dan, Almanya’daki Saarland eyaletine kadar hepsi gel bizim şehrimize dördüncüsü kur diye yarışıyor. 21’inci yüzyıl bu. Bunun gibi sayısız örnek var. Akıllı bir belediye bu örneklerden birini de İstanbul kazansın diye canını dişine takar. AKP’nin böyle bir derdi var mı? Yok. Onların hayali yetmez. AKP bugün çağa sırtını dönmüş durumda.  İstanbul’da AKP belediyesinin tek derdi, ihaleleri nasıl yandaşlara veririz, İSKİ’de nasıl yolsuzluk yaparız, şirketlerin kaynaklarını nasıl sağa sola aktarırız. Otopark satan İSPARK bile zarar etmiş durumda.  Şimdi yoksulluğu bitirmenin yolu yolsuzluğu bitirmekten geçer. Hiçbir şey yapmayın, Sayıştay raporuna göre İstanbul’da 1 yılda yapılan yolsuzluk 753 milyon lira. Bu parayı her yıl yoksullukla mücadele için kullanın 5 yılda yoksullukla mücadele için 3 milyar 765 milyon liralık kaynak kullanmış olursunuz. Her şey akıl fikir işi. Dere akıyor, suyunu nereye vereceksin? Mesele bu. Bugün AKP suyu sürekli beton lobisine veriyor, vatandaş yoksul kalıyor. Bunu değiştirdiğimiz anda yoksulluk kalmayacak.

Binali Yıldırım bugün "İstanbul’u deprem tehdidini ortadan kaldıracak çalışmalar, yeşil alan ve çevre hassasiyetini sonuna kadar gözetecek bir yönetim anlayışı ve ulaşımın, trafiğin eziyet olmaktan çıkacağı bir şehre dönüştüreceğiz" dedi. Ne diyorsunuz?

Demek ki Sayın Binali Yıldırım oyunu CHP’ye vermeye karar vermiş. Çünkü adama sorarlar, 25 yıldır bunu niye yapmadınız? İstanbul’daki deprem toplanma alanları plazalara, avmlere dönüştürülürken Binali Yıldırım Erzincan’da kesme çorbası içip babiko mu yiyordu? Bakanlık ve Başbakanlık yapıyordu. İzin vermeseymiş. Yeşil alanlar yok edilirken Binali Yıldırım gemiciğiyle dünya seyahatine mi çıkmıştı?  Hayır. Görevinin başındaydı. Gezi Parkı’nın yok edilmesi planlanırken kendisi itiraz etmedi, tam aksine o küçücük parkın bile yok edilmesi için var gücüyle çalıştı. Halk izin vermedi. Efendim çevre hassasiyeti gözetecekmiş. 2002 yılından beri Bakanlar Kurulu’nda. Bu çevre hassasiyeti aday olunca mı aklına geldi? 16 yıldır bir kere şahit olmadık. Binali Yıldırım 16 yıldır beton lobisine çalıştı. 5 yıl daha yetki verirseniz 5 yıl daha beton lobisine çalışır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Binali Yıldırım da yoğurdu beton lobisiyle yemeyi seviyor. Ben İstanbullulara sesleniyorum. Sayın Binali Yıldırım zengin adam. Malı, mülkü her şeyi var. Malta’da şirketleri var. Gayet keyfi yerinde. Diyebilirim ki Sayın Binali Yıldırım Malta’yı bildiği kadar İstanbul’u bilmez.  Zaten aday olmaya da çok istekli değildi. İstanbullular nazik insanlardır, hal hatır bilen insanlardır, kendisini çok sevdiği Meclis’ten ayırmazlar. İstanbul kazanır.

Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan da "betonlaşmayla medeniyet olmaz. Ormanı küstürüyoruz" dedi. Oysa deprem alanları ve yeşil alanlar AKP döneminde imara açılmadı mı? AKP özeleştiri mi yapıyor?

Aynen katılıyorum. TOKİ bir rapor hazırladı. Rapora göre sadece 76 projede 240 milyar vurgun yapılmış. Kaçak inşaat alanı 12 milyon 400 bin metrekare. Zeytinburnu’da 16:9 kuleleri hala duruyor. Efendim ne dedi Erdoğan? Sahibine küsmüş. Ya vallahi kimse duygusal durumunuzla ilgilenmiyor. Hukuki durumla ilgileniyoruz. Bu işi neden çözemediniz? Yargıçlar, savcılar herkes emrinize amade. 75 yaşındaki Metin Akpınar’a dava açtırmayı biliyorsun da bu kuleleri traşlatmayı mı bilmiyorsun? İşte hodri meydan. Ben bu emsalsiz ihanete ilişkin raporu Meclis kürsüsünden açıkladım. Bir de araştırma önergesi verdim. Erdoğan Grup Başkanvekillerine talimat versin, İstanbul’u beton mezarlığa gömenlerin yakasına yapışalım. Öyle mitingde kürsü tokatlayarak hiçbir problem çözülmüyor. Bugün İstanbul’da son kalan yeşil alanlar mezarlıklar. İstanbul bu noktaya gelmiş. Kim getirmiş? Kendileri söylüyor zaten. İhanet ettik diyor. İstanbullulara da söylüyorum hainlere yetki vermeyin. İstanbul’a ihanet edenlerden hesap sorulacak yer sandıktır. Sandık önünüze geliyor. Gerekeni yapın, İstanbul nefes alsın.

Yerel seçim öncesi AKP elektrik faturası başta olmak üzere sosyal teşvik primi, ucuz kredi gibi bir çok adım attı. Sizce seçim yatırımları amacına ulaşır mı?

Seçimden önce vaatler gırla gidiyor. 1 Kasım’da ne dediler? Tek başına iş başına. Ekonomi büyüyecek dediler. Halk gitti buyrun iş başına geçin dedi. Meydanlarda oy isteyen Başbakan’ı zorla istifa ettirdiler. Adamcağız geçenlerde açıklama yaptı. Bu muameleyi ben 28 Şubat’ta bile görmedim diyor. Yetmedi. 16 Nisan’da gittiler. Çift başlı sistem olmaz işte işler yürümüyor filan dediler. Bütün bakanlar dizildi, hep bir ağızdan açıklama yaptılar. Referandumda evet çıkarsa “ekonomi uçacak.” Ne oldu? Ekonomi çakıldı. 24 Haziran’da milletin karşısına baskın seçimle çıktılar. Verin yetkiyi faizlerle nasıl mücadele edilir görün dediler. Faizler yüzde 25’e çıktı. Dünyada faizin en yüksek olduğu üçüncü ülkeyiz. Kenya’da faiz yüzde 9, Zambiya’da 9,75, Uganda’da 10. Türkiye bugün Uganda’dan bile kötü yönetiliyor. Şimdi vatandaşın karşısına çıktılar gene bir takım vaatler. Kimse inanmıyor. Seçimden önce indirim, seçimden sonra bindirim. Bugün verdiklerini yarın kepçeyle alacaklar. Halkımız uyanıktır. Bunlara bir ders vermezse emin olun bu düzen böyle devam edecek. O zaman fırsat bu fırsat, ben halka diyorum ki bir kulaklarını çekin kendilerine gelsinler.

CHP milletvekilleri bir karar alarak Sayın Kılıçdaroğlu’na verilen tazminat cezalarını ödeyeceklerini ilan ettiler. Ne düşünüyorsunuz?

Bu normal bir hukuk davası değildir. Bakın burada özellikle vicdan sahibi insanlara sesleniyorum. 3 dava var, 3 ayrı mahkemede. 3 mahkemenin hakimi de değiştirildi, bir yıllık, iki yıllık, üç yıllık hakimler atandı. Bu hakimlerin hepsi AKP’li. Bunlar da hukuk tarihimizde görülmemiş tazminat cezalarına hükmettiler. Yani adam tazminat davasını kendi açıyor, Kılıçdaroğlu’ndan para istiyor, karar verecek kadıyı da kendi atıyor.  Böyle bir yöntem olur mu? Bir zamanlar Sayın Erdoğan çıkıp anlatıyordu efendim Kanuni Sultan Süleyman o kadar adilmiş ki, işte aleyhine hüküm veren kadı eğer adil karar vermese, başını kesecekmiş filan. Ne oldu Kanuni Sultan Süleyman’a? Ne oldu Ömer’in adaletine? Hepsi laf. Kalbinde zerre yer etmemiş. Erdoğan’ın yaptıklarını tarihte darbeciler yapmadı. AKP Genel Başkanlığı, Başbakanlık yapmış Ahmet Davutoğlu bile “28 Şubat’ta bunları yaşamadık” diyorsa herkes takkesini önüne alıp düşünmek zorunda. Zulmün bu kadar arttığı, zalimlerin de bu kadar arsızlaştığı bir dönem olmamıştır. O yüzden elbette milletvekili arkadaşlarımız bu adımı atıyor, hukuka, demokrasiye sahip çıkıyor. Bütün milletvekillerimizle gurur duyuyorum.