Gürsel Tekin: 24 Haziran’da gereken dersin alındığını umuyorum

Gürsel Tekin: 24 Haziran’da gereken dersin alındığını umuyorum

CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, 31 Mart'ta yapılacak olan yerel seçimlerde sandık güvenliği için "CHP'nin her sandıkta 3 yetkili olacak şekilde organize olması gerektiğini" belirtti.

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Gürsel Tekin Leman Haber'e konuştu.

- Bir televizyon programında “seçim güvenliği ile ilgili ciddi sıkıntılar var” dediniz. Ne demek istiyorsunuz?

Şimdi ne diyoruz? Demokrasi halkın kendi yöneticilerini seçtiği seçimdir. Halk gider, sandıkta oyunu kullanır ve neticede kimi isterse ona görev verir. Devletin görevi nedir? Devletin görevi de adil rekabet koşullarını sağlamaktır. Partiler eşit şartlarda yarışırlar, sandıklar güven içerisindedir, sandığa giren ile çıkan arasında bir fark yoktur. Mesela Fransa’da sandık güvenliğini sıradan vatandaşlar sağlamaz. Almanya’da, Amerika’da, Danimarka’da hiçbir demokraside böyle bir şey yok. Devletin kurumları var. Sandık güvenliğini sağlıyor. Açık ve şeffaf bir şekilde sayım yapılıyor, sonuç ortaya çıkıyor. Gambiya’da bile bir seçim yapıldı. İktidarda Yahya Cammeh vardı. Son derece otoriter bir insan. Orada bile sandık sonuçlarına müdahale edilmedi. Muhalefet kazandı. Şimdi Türkiye’de bir sandık güvenliği endişesi yaşıyoruz. Çünkü sandığı koruyacak olanların sandığa müdahale edip etmeyeceğini bilmiyoruz. AKP’nin bu konuda bir çalışma yaptığını zaten herkes biliyor.

Erdoğan da sandık görevlilerine diyor ki: “Seçimle ilgili her türlü tedbiri aldık. Sandıkları da görevli tüm arkadaşlarıma sesleniyorum oradaki güvenlik görevlilerinden yardım isteyin.” Şimdi burada ne denildiğini iyi anlamamız gerekiyor. CHP acilen her sandıkta en az 3 görevli olacak şekilde organize olmak zorundadır. Bu konudan görevli Genel Başkan Yardımcısı ve arkadaşlarımız var. 24 Haziran’da yaşanılandan gereken dersin alındığını umuyorum. Bunu bir daha yaşamaya CHPlilerin de milletimizin de takadı yoktur.

- Siyasi partiler demokratik kuralları rafa kaldırdı, emir komuta yöntemiyle aday belirledi. Sizce nasıl bir yöntem olmalıydı?

Türkiye’de bütün siyasi partiler demokrasiden bahsediyor, hiçbiri kendisi demokrasiyi uygulamıyor. Bu konuda en iyi durumda olan her şeye rağmen CHP’dir. CHP’ni bu konuda güçlü yapan da gelenekleri ve parti kültürüdür. Benim en büyük üzüntüm bu seçim döneminde bu konuda ileriye değil geriye doğru bir adım attık. Parti kültürümüze ve geleneklerimize aykırı bazı uygulamalar yapıldı.

Biz tek adamcılığa ve keyfi yönetime karşıyız. Bunun panzehiri ne? Hukuk devleti, çoğulculuk, katılımcılık. Demokrasi böyle işler. O halde evimizde de böyle olmak zorunda. Kuralsızlığın olduğu yerde keyfiyet olur.

Bir kere aday belirleme süreçlerinin mutlaka objektif kriterlere bağlanması gerekiyor. Bugün artık her bölgede kamuoyu anketi yaparak adayları ölçmek mümkün. Bunun yanında örgütlerde mutlaka eğilim yoklaması yapılması gerekiyor. Parti emekçilerimizin sesini duyacağız. Nihayetinde sicil taraması da yapılması gerekiyor. Bunu niye söylüyorum? Çünkü bunlar yapılmazsa bir yerde birini aday gösteriyoruz, sonra aday olma yeterliliğine sahip olmadığı ortaya çıkıyor, topluma ciddiyetsiz bir görüntü veriliyor.

İnsan için kanser neyse, eş, dost, akrabacılık, nepotizm ve torpilcilik bir siyasi parti için o’dur. Ben CHP’de genel başkan yardımcısı olduğum gün, ağabeyim belediye meclis üyesiydi, kendisinden istifa etmesini istedim. Kimseye iltimas yapılamaz. Bir siyasi parti sadece yöneticilerine ait değildir. Üyelerine, seçmenlere ve nihayetinde millete aittir. Halka ait olan bir yerde adam kayırma olamaz, liyakat olur. Bir partiye bu virüs girdiği anda artık o parti halk için mücadele edebilme, halkı temsil edebilme gücünü kaybeder. İşte AKP’nin başına gelen budur. Bugün AKP milleti temsil etmiyor, saray çevresinde örgütlenmiş çıkar çevrelerini temsil ediyor. Bu virüs CHP’ye sokulmamalıdır. Bizim bütün uyarılarımızın nedeni, hayatımızı verdiğimiz, ilkelerine ve ideallerine inandığımız CHP’ni korumak içindir.

Hayatta en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir diyen Atatürk’ün partisi modern yöntemleri kullanmalıdır. Hiç kimseyi hayatı boyunca kayırmamış, yakınlarının da hiçbir imtiyaza sahip olmaması için çalışmış Mustafa Kemal’in partisine nepotizm hastalığı yerleşemez. Bu partide kim 1 oy fazla getirecekse o aday olmalıdır, halkın ve örgütümüzün işaret ettiği isimler listelerde yer almalıdır. Eğer bu konuda bir sorun varsa, bunun sorumluluğu da ağırdır. Ben inanıyorum ki bu muhasebe mutlaka yapılacaktır.

-Belediye Başkanlarının projeleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Belediye Başkan adaylarının bugün proje diye açıkladığı şeyler proje değil. Binali Yıldırım bey çıkıyor yol yapacağım, kaldırım yapacağım diyor. Bunlar zaten Belediye Başkanlarının görevi. Kanunu açıp bakıp orada Belediye Başkanlarının görevleri var, işte ulaşım hizmetleri, altyapı hizmetleri hepsini geliştirmek yerel yönetimlerin görevidir. 21’inci yüzyılda köprü yapmayı proje diye anlatıyorlar. Köprü yapmak 14’üncü yüzyılda bile bir proje değildir. İmar işidir. Proje dediğiniz şey büyük bir hedef koymak ve geliştirmektir. Mesela İstanbul’a senede 40 milyon turist getirmek bir projedir. Bu projeyi hayata geçirmek için hayatın her alanında adımlar atarsınız. Mesela İstanbul’a dünyanın en büyük elektrikli araç üretim fabrikası yatırımını kazandırmak bir projedir. Lizbon, Amsterdam bunun için yarışıyor, Tesla’dan yatırım almak için süreç yönetiyor. Bugün açıklananlar proje değildir, beyaz peynir satacağım diye yola çıkan bakkal gibiler. Bakkalın işi budur zaten. İstanbul çok büyük projelere ev sahipliği yapabilir. Bu vizyonu görmemiz lazım. 

-Erdoğan dikey yapılara izin vermeyeceğiz diyor sizce uygulanır mı?

Ben bir rapor açıkladım. TOKİ uzmanları hazırlamış. Sadece 76 projede yapılan imar yolsuzluğunun boyutu 240 milyar. Milletin parası bir avuç adamın cebine akmış. Bu konuda bir araştırma önergesi verdim. Sayın Erdoğan sözünde samimi ise Grup Başkanvekillerine talimat versin, İstanbul’un kanını emen çetelerle hesaplaşalım. Dikey yapılaşmayı durduralım.

25 yıldır İstanbul’u yönetiyorlar. AKP dikey yapılaşmanın partisidir. Bu düzenden besleniyor. AKP bunu değiştiremez. Bugün İstanbul için bunu değiştirmek bir zorunluluktur. İstanbulluları bunu göz önüne alarak bir karar vermeye davet ediyorum.

-İstanbul’da öncelikler ne olmalı? Sizin önerileriniz nedir?

Birinci öncelik beton lobisini İstanbul’dan kovmak olmalı. Bizim beton lobisine değil halka çalışacak bir yönetime ihtiyacımız var. Beton lobisi ve imar çeteleri İstanbul’u yaşanmaz bir yer haline getiriyorlar. Doğamız yok oluyor, denizimiz zehirleniyor, ormanlarımız ciğerlerimiz bu beton lobisi tarafından yok ediliyor. İstanbul’da tarım yapılacak alan kalmadı. Son yeşillikler mezarlıklar. Bunlar gerçek sorunlar. Halka gidecek olan para bugün çetelere gidiyor.

Bu mücadelenin çok başlığı var. Bunlara kapıyı kapatıp rant değil halk odaklı bir yönetim için çalışmamız gerekiyor. Ulaşımda dünya standartlarını yakalamak zorundayız. Altyapıda bunu başarmak zorundayız. Katılımcı, şeffaf, hesap veren bir yönetim ile yönetilmek zorundayız. İstanbul’da yaşam şekillerine yönelik her türlü ayrımcılık ortadan kalkmalı. Kültür, sanat, bilim desteklenmeli. Bunlar olduğu anda, İstanbul her yıl Paris ve Londra’dan fazla turistin geldiği, esnafın özgürce ürettiği, finansın başkenti olarak bölgeye adeta ışık olan bir şehre dönüşür. Yapamazsak ne yazık ki bunun bedeli de ağır olacak. Konut stoğumuz belli. Allah korusun bir depremde çocuğumuzu götürebilecğimiz toplanma alanı bile yok. Alayı AVM, rezidans oldu. İstanbul’u rant çetelerinin elinden kurtaramazsak bu rant çeteleri İstanbul’u yok edecek. Durum bu kadar vahim.

-Beton Lobisi derken ne kast ediyorsunuz?

İstanbul’u gerçekten yöneten, imar planlarına karar veren, rant ile geçinen bir grubu kast ediyorum. Bu grubun hayatın her alanında uzantıları var. Bunlardan beslenenler var. Sadece 76 projede 240 milyar vurgun yapmışlar diyorum. Bu paradan bürokraside, medyada, siyasette birileri payını alıyor. Onlar da bu lobi için çalışıyor. Bunlar bugüne kadar adeta at koşturdular. İstanbul’un göğsüne vurulan hançerlere bakın onlar Beton Lobisi’nin anıtlarıdır. O anıtlar diyor ki İstanbul’u biz yönetiyoruz. Bu lobilerle mücadele etmek için beton, imar işlerinde bir uzantınızın da olmaması lazım. Ben bunun mücadelesini veriyorum. Çok bedel ödedim, ödemeye de devam edeceğim ama sonunda mutlaka biz kazanacağız.

-İlginç bir durum var bazı adaylar CHP rozeti taşımıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Olabilir seçim stratejisi açısından atılan bazı adımlar var. Kimseyi yargılamıyorum. Ancak şunu söylemek isterim CHP rozeti çok kıymetli bir rozettir. CHP rozeti iftihar edilecek, övünülecek bir rozettir. CHP rozeti en sonunda Polatlı’ya kadar gerilemiş, ölümün kenarından dönmüş milletimizin kurtuluş ve bağımsızlık iradesinin simgesidir. CHP rozeti bu ülkeyi çağdaş medeniyetin dahi ötesine çıkarma hedefinin timsalidir. CHP rozeti demokratik, özgür, adil bir Türkiye hayalinin ifadesidir. CHP rozeti demek her tür baskıya, ayrımcılığa karşı insanlık davasını yükseltmenin, bu topraklarda insanca yaşama iradesinin ta kendisidir. CHP rozeti sadece Türkiye için değil bütün bölgemiz için bir ışık, yol göstericidir. CHP rozetinden utanılmaz, CHP rozeti ile ancak onur duyulur ve ona layık olmaya çalışılır. Benim söyleyebileceğim tek şey budur.