"Koltuğa yapışmak benim için söylenebilecek en son şey"

"Koltuğa yapışmak benim için söylenebilecek en son şey"

AKP'nin İBB adayı Binali Yıldırım, seçime ve İstanbul'a dair açıklamalarda bulundu.

Meclis Başkanı görevinden istifa etmemesiyle gündeme gelen AKP'nin İBB Başkan adayı Binali Yıldırım,  ‘Koltuğa yapışmak benim için söylenebilecek son şey olur’. dedi. 

Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:

- Binali Bey, milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık, meclis başkanlığı… Siyasetin tüm kademelerinde önemli noktalarda bulundunuz. Şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayısınız. Tüm görevleriniz içinde, talip olduğunuz işi nereye koyarsınız?

Millete hizmet makam ve mevkilerle ilgili değil ama Allah büyük makamlar lutfetti. Ve hepsinde ülkeme hizmet imkânı buldum. Hepsinde de tek kritere tabi oldum: Milletin gönlünden geçene aracı olmak. İnsanlarımızın hayatını kolaylaştımak ve güzelleştirmek için kalıcı eserler vermek.

Cumhurbaşkanımızla bu uzun yola İstanbul’dan çıktık. Yürüdüğümüz, koştuğumuz yol gereği şimdi İstanbul’un emanetini almaya hazırım. Fatih’in fethettiği, Sinan’ın süslediği, Atatürk’ün işgalden kurtardığı, Recep Tayyip Erdoğan’ın ayağa kaldırdığı İstanbul Türkiye’nin özetidir ve İstanbul demek Türkiye demektir. İstanbul’a hizmet borcum var. Ben İstanbul’u biliyorum İstanbul bizi tanır.

- Kararı nasıl aldınız? İkna edilmeniz için uzun zaman çaba harcandığı doğru mu?
İstanbul’a hizmet imrenilecek bir şey. Dolayısıyla ikna edilmeye gerek yok. Bu güzel şehre daha fazla hizmet borcum var. Her gün metrobüs ile ekmeğinin peşine düşen kardeşime, her sabah okul yoluna çıkan, güvenli gelecek hayali kuran çocuklarımıza, gençlerimize borçlarım var. Hem çalışarak alın teri döken hem de evini ocağını düzen içinde tutan kadınlara, analara borcum var. Gazi Meclis’in başkanlığından bu borçlarımı ödemek için geliyorum.

- İstanbul sizin için ne ifade ediyor?
İstanbul kutup yıldızıdır. Türkiye olarak onunla gördüğümüzü, dünyaya onunla baktığımızı düşünüyorum. İstanbul’un liderliği olmasa dünyadaki saygın yerimizde olamayız. Gökkubbe altında İstanbul’un bir eşi ve benzeri yoktur. Ben de Kasımpaşa’da büyüdüm. Denizcilik eğitimi aldım. Evlendim, baba oldum. Cumhurbaşkanımızın büyükşehir belediye başkanlığı döneminde İDO Genel Müdürü olarak ekibinde görev yapma şansı buldum.

İstanbul’un insanıyla, Marmara Denizi'ni barıştırmak için deniz taşımacılığını yaygınlaştırdık. Bakanlığımda, başbakanlığımda Cumhurbaşkanımızla İstanbul için Türkiye için çok çalıştık. Marmaray, Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, dünyanın en büyük havalimanı, Allah’ın izni ile hepsini yaptık ve hizmete açtık.

- Hayalinizdeki kenti anlatır mısınız?

 Deprem tehdidini ortadan kaldıracak çalışmaların yapıldığı, yeşil alan ve çevre hassasiyetini sonuna kadar gözetecek bir yönetim anlayışı ve ulaşımın trafiğin çok daha kolaylaştığı bir İstanbul hayal ediyorum. Gençliğe hizmet en büyük önceliğim olacak. Gençlerin mutlu ve geleceğe emniyetle baktığı bir İstanbul…

Bilimde sanatta liderliğini dünyaya kabul ettirmiş, daha çok üreten bir İstanbul. Kısaca, İstanbul’a hizmet ederken kendi hayallerimi değil de gençlerimizin hayallerini gerçekleştirmek istiyorum.  Gelişen ve değişen şartlarda yeni sorunlarla ve taleplerle karşı karşıyayız. Bugünkü gençlerin meseleleri eski kuşakların meselelerinden çok farklı. ‘Z’ diye bir kuşak var.

Onların beklentileri farklı, onlar yapay zekâdan, robotlardan bahsetmek istiyor, haliyle belediyecilikten beklentileri de daha farklı. Gelişen teknoloji ile her kesimin ihtiyaçlarına cevap veren, sosyal içerikli, geleceğe yönelik yepyeni projeler ortaya koyacağız.

- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘İstanbul’a ihanet ettik’ sözünü nasıl okudunuz? Nerede yanlış yapıldı sizce?

Cumhurbaşkanımız, bütün siyasi hayatı boyunca milletimize karşı daima açık sözlü olmuş, daima özeleştiriyle yol alan, verilen hizmetlerin eksiğini yanlışını daima gözden geçiren bir yönetim tarzı belirlemiştir.

O söz de elbette uyarıcı, sarsıcı ve ciddi bir özeleştiri cümlesidir. Maddi büyüme insanı ve toplumu bize unutturmamalı anlamında söylenmiştir. “İstanbul benim aşkım” demiştir daima. Kendisinin İstanbul’a nasıl düşkün olduğunu herkes benim kadar bilir. Cumhurbaşkanımızın bu ifadesi özellikle yerel yönetimler için uyarıcı bir mesaj olarak yorumlanmalı.

Zira hiçbirimiz yaptıklarımızla yetinemeyiz. 16 milyon insanın mutluluğunu, huzurunu düşünüyorsak yaptıklarımızla yetinemeyiz. Şehrin ruhunu ıskalamadan, insanları, bitki örtüsünü, hayvan haklarını, çevreyi, hayat alanlarını daha çok dikkatle, özenle korumalıyız.   

- Kentte içinizi acıtan bir yer, bir eser var mı?

İstanbul tarih boyunca hep insanlığın göz bebeği olmuş bir başkent. Bir başkent daima başkent olma karakterini korur ve hürmeti hak eder. 15 milyonu aşan nüfusuyla Türkiye nüfusunun yüzde 18,6'sını barındıran ve 129 ülkeyi geride bırakan bir şehir. Bütün büyük şairler, sanatçılar İstanbul’a âşıktır, hayrandır. Nazım Hikmet de Necip Fazıl da, Yahya Kemal de Sezai Karakoç da İstanbul’a âşıktır, vurgundur.

Yani maddi ve manevi kimliğiyle, yer altı ve yer üstü hazineleriyle İstanbul en büyük değerimiz, en büyük müştereğimizdir. Bu şehre hizmet etmek bizim için şereflerin en büyüğüdür. Biz İstanbul sevdalısıyız. Laf ile aşk olmaz, aşkla koşan da yorulmaz. Biz de İstanbul için aşk ve sevda ile koşacağız...

- Yeni dönemi İstanbul 4.0 olarak tanımlıyorsunuz. Nasıl bir şehir kimliği inşa edeceksiniz?

İstanbul 4.0 gelenekle geleceği birleştiren, İstanbul’un dünyadaki yerini gelişen teknoloji kapsamında yeniden tanımlayarak bu aziz şehre yeni bir boyut getiren bir yaklaşım. 1994’te Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesiyle İstanbul için yeni bir dönemin kapıları açılmıştı.

Şehrin nefes almaya başladığı dönemdi o. Ona bir diyoruz. Daha sonra standart altyapıların kurulduğu dönem var, ikinci dönem. Üçüncü dönem, gelişmiş bir kent haline gelişi. Şimdi dördüncü aşamayı İstanbul 4.0 olarak anlatıyoruz. İstanbul’u Cumhuriyet’in 100’üncü yılına yeni bir vizyonla hazırlayacağız. Böylece dünyada söz sahibi olan bir şehir haline getireceğiz. Bunu da evrensel tasarıma uyumlu, enerji verimliliğini ön planda tutan, doğaya ve kültüre saygılı bir anlayışla yapacağız.

HAYATIM BOYUNCA MAKAM MEVKİ PEŞİNDE OLMADIM

- TBMM Başkanlığı’ndan istifa seçeneğini gündeminize aldığınız doğru mu? Gündeminize aldıysanız hangi motivasyon etkili oldu?

İstanbul’u yönetmek için sahadayız, vatandaşlarımızın arasındayız. Biz kendimizi anlatacağız, rakiplerimiz de kendilerini anlatacaklar. Kararı millet verecek. Milletin vereceği karar başımızın tacıdır. Tek motivasyonumuz var, halka hizmet. Kararlarımızı hizmetin nasıl ve ne şekilde olacağı belirliyor sadece. Ana muhalefet partimiz siyaset üretmekte zorlanıyor ama spekülasyon üretmekte zorluk çekmiyor.

Seçime giderken resmi süreç tamamlanmadan millete zaman kaybettirecek bir tartışmanın öznesi olmak istemem. Vatandaşımızın öyle bir gündemi yok.  Koltukların en iyisini gördük ama oralarda da arkamıza yaslanıp oturmadık. Bizim için önemli olan şey hangi koltukta oturduğumuz değil, vatandaşımıza nerede ne kadar hizmet ettiğimizdir. Hayatım boyunca makam mevki peşinde olmadım. En büyük makamın insanların gönlünde yer etmek olduğuna inanıyorum. Milletin tercihiyle yeni sisteme geçtikten sonra Başbakanlık makamını sona erdirmek için ne kadar bir mücadele verdiğimi cümle alem biliyor.  Koltuğa yapışmak benim için söylenebilecek en son şey.

- Rakibiniz Ekrem İmamoğlu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Biz bir demokrasi yarışındayız. Sözü millet söylüyor, biz tabi oluyoruz. Ben Binali Yıldırım olarak siyaseti kırıcı, yıkıcı bir tartışma ve rekabet alanı olarak görmüyorum. Bu duruşumu sonuna kadar korumak istiyorum. Siyaset iş yapma, ter dökmek, eser vermektir.

Bu ülkenin her vatandaşına, herkesin siyaset yapma hakkına saygı duyuyor, kimseyi ötekileştirmiyoruz. Medya olarak izlediğiniz gibi ben de CHP'nin adayına başarılar diledim. Zira benim için siyaset demek nezaket demektir, centilmenlik demektir. Şehir insanının bizden beklediği de nezaketten başka bişey değildir.

TARLABAŞI’NDA TARLA YOKMUŞ

- İstanbul’da vaktinizi nasıl geçiriyorsunuz?

Büyük bir soru sordunuz. “İstanbul’u sevmezse gönül, aşkı ne anlar?” demişler. Ne desem ki şimdi... Herhalde en çok dostlarla bir arada olmak güzeldir. Suriçi’nde öylesine dolaşmak her zaman güzeldir. Sahile çıkacağını bildiğim her sokakta yürümek çok güzeldir. Eminönü’nde balık ekmek, Hasköy’de kokoreç, iskeleler, Harem, Topkapı beni ta ilk gençliğime götürür. İstanbul’u bütün varlığımla severim. İstanbul’un dışında olduğum her yerde bu şehri özlerim.

Uzaklaştığımda İstanbul burnumda tüter. Türkiye’nin bütün şehirleri birbirinden güzeldir ama İstanbul’u sevmek bana göre bütün memleketi sevmektir. Boğaz’ın iki yakasını, denizi, silüeti, tarihi, insanı, martıları, şarkıları herşeyini severim. Bütün sevenler gibi, ben de bu şehri sevdiğim kadar bu şehrin de beni sevmesini istiyorum. Bu sevgiyi kazanmak, hak etmek için İstanbul’a layık hizmetlerde bulunmak, eserler vermek istiyorum. İnsanların hayatlarını daha çok kolaylaştırmak, onlara daha çok zaman kazandırmak istiyorum.

- İlk geldiğiniz güne dönelim…

İstanbul’la tanıştığım ilk günü anlatayım. Erzincan’dan kalkmış dedesinin yanına gelmiş küçücük bir çocuktum. Düşünün ki köyden geliyorsunuz okumaya. Şehir ışıl ışıl. Her şeye hayran hayran baktığımı hiç unutmam. Şehrin insanı büyüleyen eşsiz bir güzelliği vardı. Harem’de otobüsten indim, vapura bindim. Ama bindiğim şeyin vapur olduğunu ilk anda anlamadım.

Daha sonra hareket ettiğindeki şaşkınlığımı dün gibi hatırlıyorum. Aile büyüklerimiz Tarlabaşı’nda oturuyordu ve ben ilk geldiğimde oraya gidecektim. Gözümde bir tarla canlandırmıştım ve o tarlanın başında bir ev hayal etmişim. Dedemin evine bir vardım ki, Tarlabaşı dedikleri yer iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalıkmış, meğer tarla yokmuş.  

- Kenti dünyanın neresine benzetirsiniz?

Hiçbir şehrine benzetemezsiniz. Başka şehirler kendilerini İstanbul ile kıyaslayabilir ama İstanbul’u başka bir şehirle kıyaslarsanız yanlış yaparsınız. Hem tarihi hem de manevi yönü farklıdır. Fethedilişi Peygamberimiz tarafından müjdelenmiş gönüller şehridir. Napolyon İstanbul için “dünyanın başkenti” der. İstanbul’u hangi şehre benzetirseniz benzetin çok şey eksik kalır. Cümle sonunda döner dolaşır, o şehrin İstanbul’u bir köşesini hatırlatan birkaç yanıyla son bulur.

MİSAFİRLERİMİZ EV SAHİBİNİN HUKUKUNA RİAYET ETMEK ZORUNDA
- Metroda, tramvayda, yolda, her yerde vatandaşla iç içesiniz. Sizden beklentilerine tam olarak vakıf mısınız?

Sokakta gençlerle de kadınlarla da her yaştan-kesimden insanla iletişim içindeyim… Çeyrek asır önce İstanbul’un çok büyük temel sorunları vardı. Bunları aştık, her geçen gün hizmetlerimizin üstüne yenisini koyarak hedeflerimizi hep yükselttik. Biz bunları yaptık ancak Dünya da başdöndürücü bir hızla değişiyor.

Doğal olarak insanların ihtiyaçları da değişiyor. Bugün 25 yaşında olan gençler çöp dağlarını da susuz İstanbul’u da hatırlamıyor.  Haliç’in kokusunu da unuttu çoğumuz. Bugün insanlarımızın çok daha farklı alanlarla hizmetlere ihtiyaçları var. Biz geleneksel ve çağı yakalayan belediyecilik hizmetleriyle halkımızın karşısına çıkmaya hazırız…

- Bir de Suriyeliler mevzunu konuşmak isterim. “Şehir yaşanacak olmaktan çıktı” diyenler çok. Bir çözüm düşünüyor musunuz?

Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak, savaştan canını, namusunu kurtarmak için kaçmış 3,5 milyon Suriyeliye geçici koruma statüsüyle ev sahipliği ettik. Yaptığımız insani vazifeden hiçbir zaman pişmanlık duymadık, duymayız.

Bu sorumluluk, bu değişmez üslup bizim kimliğimizin gereğidir, devlet ve milletimizin kumaşı başka türlü davranmamıza izin vermez. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın altını çizerek belirttiği gibi Türkiye olarak bir yandan oradaki can emniyetleri için büyük bir mücadele verirken bir an önce şartların uygun hale gelmesini ve vatanlarına, memleketlerine dönmelerini istiyoruz.

Tabii ki, misafirlerimiz ev sahibinin hukukuna riayet etmek zorundalar. Hukuksuzluk yapan olursa cezasını mutlaka görür. Kimsenin hukuksuzluğuna müsamaha göstermeyiz.  

TRAFİKTE BEKLEME SÜRESİNİ 45 DAKİKADAN 25 DAKİKAYA İNDİRECEĞİZ

- En önemli sorunlardan biri trafik… Ulaştırma Bakanlığı da yaptınız, pekçok kritik görevde bulundunuz. Bu keşmekeşe karşı çareniz var mı?

Ulaşım benim işim. Yol açmak yolda olmayı, yolun hukukunu korumayı gerektirir. Tabii ki trafik tüm dünya metropollerinde problem, bunun bilincindeyiz. Ancak bunun arkasına sığınıp İstanbullunun sorunlarına kulak tıkamayacağız. Öncelikli işlerimizin başında, ulaşım ve toplu taşımadaki sorunları ortadan kaldırmak geliyor.

Çünkü bu İstanbulluların ortak bir talebi. İstanbul’un yollarına baktığınızda, otopark olmadığı için yollar otopark olarak kullanılıyor.  Bu oran neredeyse yüzde 40, trafik akışının sekteye uğramasına kattığı negatif etki ise çok daha fazla. Sorunların kaynağına inip tek tek çözüm getireceğiz. Aktarma istasyonları çevresinde oluşturulacak park alanları da bunlardan bir tanesi.

Trafik durmayacak, sürekli 80 km olmayacak ama mutlaka akacak. Durma zamanını azaltacağız. Bekleme süresini 45 dakikadan 25 dakikaya indireceğiz. Trafiği rahatlatacak bir diğer alan da toplu taşıma kanalıyla getirilecek çözümlerden geçiyor. 5 yıl içerisinde bitecek olan 13 raylı sistem projesi daha var ve tamamlandığında İstanbul’un raylı sistem uzunluğu 450 kilometre olacak. İstanbul toplu taşımanın tam olarak yaşanacağı bir şehir olacak.  Bunun için biz de hazırız, projelerimiz hazır…

EŞİMİN KALBİNE GÜVENİRİM

Aday olmaya karar verdiğiniz anı benimle paylaşır mısınız? Eşinizle mi, çocuklarınızla mı, torunlarınızla mı, dava arkadaşlarınızla mı konuştunuz?

Bizim ve benim yönetim anlayışımızda istişare esastır. İstişare demek ortak akıl demektir. Beraber düşünüp sözün şırasını, özünü çıkarmak demektir. Cumhurbaşkanımızın başarsının en büyük sırrı da budur kanaatimce.

Ben insanları dinlerim, kendi sözümü söylemek için acele etmem, sabırsızlık göstermem. Bilmediğime bilmiyorum derim. Kimsenin sözünü kesmek istemem. Çocuk söylüyorsa, genç söylüyorsa, kadın söylüyorsa, büyüğüm söylüyorsa hepsini ayrı ayrı dikkatle dinlerim. Karar vermek önce bilgiye hakim olmayı gerektiriyor.

Eğer İstanbul adaylığı bağlamında soruyorsanız diyebilirim ki, benim kadar ailemin bütün fertleri de İstanbula hayrandır. Kimse aksi yönde bir kanaat beyan etmedi. Eşimin görüşleri benim için her zaman çok önemli ve değerlidir. Onun kalbine, hissiyatına çok güvenirim. O da ailemin diğer fertleri de bu karardan önce beni gönülden desteklediler.