Sanayi devriminden demokrasi kültürüne

Sanayi devriminden demokrasi kültürüne

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger YURT Gazetesi'nde konuk yazar olarak bir yazı kaleme aldı. Aksünger yazısında birbirinden çarpıcı konuları ele alırken "Türkiye'yi 10 müteahhide peşkeş çektiler" ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger YURT Gazetesi'nde yayınlanan "Sanayi devriminden demokrasi kültürüne" başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye, 1991'de kabul ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı 1993'te yürürlüğe koydu. Ancak bazı maddelerine çekince koyarak kabul etmişti.

Şartname azınlıklara 'ayrı özel bir statü ve self determinasyon' gibi imtiyazlar öngörmediği halde, çekince konulan maddeler, şartnamenin özerklikle ilgili en önemli maddelerdir. Çekincenin temel nedeni Güneydoğu'dur.

Şimdilerde yerel demokrasinin ve yerinden özyönetimin güçlenmesi için Türkiye'nin bu çekinceleri kaldırarak şartnameyi bütünüyle anayasa kapsamına almasına ihtiyaç vardır.

Son zamanlarda bu konu HDP'nin gündeme getirmesi nedeniyle üniter devletin yıkılması, bölünme gibi algılanıyor.

Ama artık eskimiş merkeziyetçi yönetim şeklinin yerine günümüze daha uygun, halkın yönetimde daha çok söz sahibi olduğunu hissettirecek, demokratik bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Yıkılacak olsa Almanya, Japonya yıkılırdı

Devlet bölünecekse veya yıkılacaksa, dünyanın en milliyetçi devletleri arasında yer alan Almanya, Japonya gibi ülkeler yıkılırdı. ABD'de vatandaş 'Amerikalıyım' diyor. Biz ülkeyi aslında bölmüşüz de haberimiz yok.

Lazlar bir yerde yaşıyor, Kürtler bir yerde yaşıyor. Alevilerin yoğun yaşadığı kentler, mahalleler var. Ortak yaşam kültürleri kopuyor. İktidar, bunu daha da derinleştiriyor.

HDP bunu anlattığı zaman kötü algılanıyor. Peki, HDP bunu neden istiyor? Bir vesile Diyarbakır merkezli özerk bölgede söz ve karar merci olmak istiyor.

Zaten fiili durum bu. Bu durum, 'Diyarbakır kopuyor' gibi gösteriliyor. Aynı şeyi 1920'lerin sonunda Atatürk'ün de düşündüğünü ve 1950'lerde il genel meclislerinin bu mantığın üzerinden geldiğini kimse kabul etmiyor, söylemiyor.

İl genel meclisleri yerel parlamentoydu. Tüm ili yönetmek için bir parlamento seçiliyordu.

Rantların hepsi merkezde toplandı

Bunu ekonomik anlamda da savunuyorum. İzmir, Hazine'ye yüzde 8'e yakın katkıda bulunuyor. Üretim anlamında ölçeklendirildiğinde İstanbul'dan daha fazla katkısı var. Ancak merkezi hükümet, İzmir'e iki birim yatırım bile göndermiyor. Oysa yerinden yönetimi sağlayabilsek, mali özerklik söz konusu olacak ve vergilerin bir bölümünü yerel yönetimler toplayacak.

Toplanan vergilerin nereye harcanacağına il veya bölge meclisleri karar verecek.

Merkezi yönetimin örneğin petrol, kömür, maden çıkardığı ve ya enerji ürettiği bölgeye pay bırakması gerekecek. Soma'da Yırca köyüne termik santral yapılmasına veya Artvin'de maden açılmasına Ankara'daki bir bakanlık ve ona bağlı üç- dört bürokrat izin veremeyecek. Çevre, ulaşım, eğitim, sağlık gibi konular yerele devredilecek.

Merkezi yönetime katkı bölgelerin gelişmişlik endeksine göre oranlanacak. Dünya yerinden yönetime giderken bizde kalktı. Rantların hepsi merkeze toplandı.

Her şey Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Hazine Başbakan'ın iki dudağı arasında. Türkiye'yi 10 müteahhide peşkeş çektiler. Denge sağlamak frene basmak için bu sistemin düşünülmesi lazım. Demokrasi yasama organının diktatörlüğü demek değildir.

Yasama organı da oyunun kurallarına uymak zorundadır. Yasama organı kuralları keyfi olarak değiştirme imkânına sahip olursa, bu da demokrasiye yönelik bir tehdit oluşturabilir.

Eskiden frene TSK basardı

Kuvvetler ayrılığının oldukça güçsüz kaldığı, yargının her an siyasi iktidarın güdümüne girdiği ülkemizde, darbeler toplumsal anlamda her zaman karşılık buldu.

Bu süreçler halkta da TSK'da ciddi bir sorumsuzluk da yarattı. Halk cumhuriyet değerleri, laiklik ve demokrasi karşıtı hareketlerin hepsinde ordudan medet umar hale geldi.

TSK da zaman zaman 'koşullar oluştu' diyerek, kendine görev çıkarmaya çalıştı. Fakat bir yere kadar. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 27 Nisan e-muhtırasının yayınlanmasından sonra Recep Tayyip Erdoğan'la Dolmabahçe'de baş başa bir görüşme yaptı. Recep Tayyip Erdoğan daha sonra 'Biz Genelkurmay Başkanı'yla iki yetkili olarak, mahrem bir görüşme yaptık.  Bu benimle mezara kadar gider, hiçbir zaman açıklamam. Sayın Büyükanıt açıklarsa o zaman ben de görüşmenin detaylarını paylaşabilirim' dedi. Burada önemli bir detay var. İki kişi arasındaki yapılan bir görüşmenin içeriğini bir taraf her an yalanlayabilir. Ya da farklı aktarabilir. İkisi de olmadı şimdiye kadar.

Demek ki, ya yapılan görüşme kayıt altına alınmış ya da ortada birilerini zor durumda bırakacak bazı belgeler var. Yoksa mezara gidecek olan neydi?

Demek ki orduda bir zümrenin bir açığı vardı ve birileri bunları biliyordu.