Taşgetiren’den, ‘Sandıklar FETÖ’ye teslim edilmiş’ diyen eski gazetesi Yeni Şafak’a: Yaptığı suç

Taşgetiren’den, ‘Sandıklar FETÖ’ye teslim edilmiş’ diyen eski gazetesi Yeni Şafak’a: Yaptığı suç

Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, eski gazetesi Yeni Şafak'ın "Sandıklar FETÖ’ye teslim edilmiş" başlığına tepki gösterdi. Taşgetiren, "Yaptığı suç, bu yapılanlar AK Parti’ye başka bir maliyet getirir" dedi.

Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, 31 Mart yerel seçiminde İstanbul'da alınan sonuçların ardından, "Sandıklar FETÖ’ye teslim edilmiş" diye başlık atan eski gazetesi Yeni Şafak'a tepki gösterdi.

"Azıcık hukuk bilgisi ve hukuka saygısı olan bir medya organı bunu binlerce kez çoğaltmaz… Bu suçtur" diyen Taşgetiren, "Bakın, bu yapılanlar Ak Parti’ye başka bir maliyet getirir. Şunu açıkça ifade etmek isterim: Bir süredir Ak Parti imajı, bu medya dili yüzünden de yara alıyor" dedi. 

Yeni Şafak 10 Nisan 2019 tarihli nüshasının sürmanşetine, "Sandıklar FETÖ'ye teslim edilmiş" başlığını atmış, "İstanbul seçimlerinde, Büyükçekmece ile birlikte en şaibeli 2 ilçeden biri olan Maltepe’den çarpıcı detaylar çıkıyor. Maltepe’de ilçe seçim kurulunun ilçe ve şehir dışından usulsüz olarak atadığı 962 kişiden 122’si FETÖ bağlantılı çıktı" ifadelerini kullanmıştı.

Taşgetiren eski gazetesine tepki gösterirken, "Azıcık hukuk bilgisi ve hukuka saygısı olanlar, yani mesela suçun şahsiliği ilkesinden, suç sabit olmadıkça her insan masumdur ilkesinden, bir insan yargıda aklanmışsa suçsuzluğuna hükmedilmesi gerektiğinden haberi olanlar, insanları kardeşi yüzünden, çocuğunun okuduğu okul yüzünden, ya da suçsuzluğu anlaşıldıktan sonra hala şu örgütün bu örgütün üyesi olmakla suçlamazlar" ifadesini kullandı.

Karar yazarı Taşgetiren'in "Saygınlıkların korunması" başlığıyla (11 Nisan 2019) yayımlanan yazısı şöyle:

Yeni Şafak’ın sür-manşetinde şu başlık yer alıyor: “Sandıklar FETÖ’ye teslim edilmiş.” Başlığın altında ve haberin içinde sandıkların FETÖ’ye teslim edilmişliğinin gerekçesi olarak da bir liste sunulmuş. Şu liste orada yer alıyor:

“İ.B. Maltepe Belediyesi’nde görev yaptığı halde 2229 numaralı sandığa başkan oldu. İ.B.’nin kardeşi M.B. ise 1096 numaralı sandığın başkanı. M.B. İnfaz Koruma Memuru olarak çalışırken kamudan ihraç edildi, 10 Ekim 2018’de ise OHAL Komisyonu kararı ile göreve iade edildi. 2020 numaralı sandıkta asil üye olarak görev yapan T.H.’nin dosyası da kabarık. Çocuğu FETÖ okullarında okuyan T.H., İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nde görev yaparken bir dönem açığa alındı. T.H.’nin polis müdürü kardeşi G.T. KHK ile 2016’da ihraç edildi. R.S. ise öğretmenken önce ihraç edildi, sonra komisyon kararı ile görevine döndü.1191 numaralı sandığın başkanı E.İ.: Kardeşi asker öğrenci iken okulla ilişiği kesildi. 1541 numaralı sandığın başkanı A.K.: Aynı sandığın aynı zamanda asil üyesi! Adı bir dönem FETÖ soruşturmalarında geçti. 1277 numaralı sandığın başkanı G.G.: Kardeşi Antalya’da polis memuru iken ihraç edildi. 1413 numaralı sandığın asil üyesi Ö.G.: Kardeşi İstanbul emniyet müdürlüğünde görevli iken açığa alındı. Diğer kardeşi komiser yardımcısı iken ihraç edildi. 2256 numaralı sandığın asil üyesi F.D.: TÜİK’te geçici personel iken ihraç edildi ancak OHAL Komisyonu tarafından görevine iade edildi.”

                                                 ***

Siyahları ben yaptım. Ne var orada?

“Kardeşi… OHAL komisyonu kararı ile göreve iade edildi… Çocuğu FETÖ okullarında okuyan… T.H.’nin polis müdürü kardeşi… Sonra komisyon kararı ile görevine döndü… Adı bir dönem FETÖ soruşturmalarında geçti… Kardeşi… Kardeşi… Diğer kardeşi… ancak OHAL Komisyonu tarafından görevine iade edildi…”

Azıcık hukuk bilgisi ve hukuka saygısı olanlar, yani mesela suçun şahsiliği ilkesinden, suç sabit olmadıkça her insan masumdur ilkesinden, bir insan yargıda aklanmışsa suçsuzluğuna hükmedilmesi gerektiğinden haberi olanlar, insanları kardeşi yüzünden, çocuğunun okuduğu okul yüzünden, ya da suçsuzluğu anlaşıldıktan sonra hala şu örgütün bu örgütün üyesi olmakla suçlamazlar. Bunu bir medya organı binlerce kez çoğaltmaz…  Bu suçtur.

Bir gazeteyi yönetenler bunun suç olduğunu bilmiyor olamazlar. Ama durumdan vazife çıkarıp, gazetenizi de o görevin içine sokarsanız gazetenin tarihine yargısız infaz günahı eklendiğine bakmaz, gözünüzü karartıp bunu yaparsınız.

Seçim kaybedilmiş mi gözüküyor, seçimi yenilemek mi lazım, bunun için yolsuzluk algısı mı oluşturulmalı, Parti sözcüleri bunun için bastırıyor mu, böyle bir durumda gazeteye hangi görev düştüğü sorusu mu ortaya çıktı, öyleyse ne duruyorsunuz?

Yolsuzluk varsa tabii ki araştırılsın. Tabii ki vatandaşın bir oyu bile zayi olmasın. Tabii ki seçime hile karıştırılmasın. Ama bakın, şu yapılan var ya, en az seçimde hile yapmak kadar vahimdir. Hukukun en temel ilkelerini hiçe sayıyorsunuz. Bunlar 28 Şubat zamanlarının fesadıdır, dediğimde tüyler diken diken oluyor. O zaman askerlerin eşlerinin fotoğrafı istenmiş, çocukların hangi dersaneye gittiği araştırılmış, ana – babasının irticaya yakın olup olmadığı soruşturulmuştu. Şimdi de kardeşlerden, çocuklardan yola çıkılarak FETÖ ithamı yapılıyor. O da yetmiyor, aklanmış adamın aklanmışlığı yok farz ediliyor. Yargı niye var o zaman, OHAL Komisyonu niye var? Bu mantık bir FETÖ sanığı varsa onun etrafındaki -kardeşi, anası, babası, çocuğu, hısım akrabası- onlarca insanı zanlı alanına sokuyor. Bunun insafı var mı?

Şunu düşünür insanlar: Eğer Ak Parti’nin “seçimde hile” diye dile getirdiği konular bu tür şeylerden ibaretse, polis operasyonları bu alanlarda yapılıyorsa “Devlet dili”ne güven noktasında büyük problem çıkar.

Böyle olmaz, bakın, bu yapılanlar Ak Parti’ye başka bir maliyet getirir. Şunu açıkça ifade etmek isterim: Bir süredir Ak Parti imajı, bu medya dili yüzünden de yara alıyor.

***

“Yeniden seçim” tartışmaları nereye varır, bilemiyorum. Ama şunu ifade etmek isterim: Ak Parti’nin toplumla ilişkisinde bir sorun oluşmuş bulunuyor. Hem de öyle böyle değil, ciddi bir sorun. En içerden en dışardan dile getirilen “sakınılmış” notları topladığınızda kabarık bir dosya çıkar ortaya.

Şunu da söyleyeyim: Yeni bir seçim Ak Parti’ye istediğini verir mi, emin değilim. Yani yenilenen seçimde de Binali Yıldırım kaybederse nasıl bir itibar aşınması olur? Binali Bey’in suskunluğunun bir anlamı olmalı.

Bu tartışmalarda “partili cumhurbaşkanı” hüviyeti içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yer almasının, sade vatandaş nezdinde nasıl karşılandığı da önemli bir soru. Bence hukuk gibi, Cumhurbaşkanlığı gibi bazı alanların saygınlığının sadece kendi tabanlarımız değil, tüm vatandaşlar nezdinde korunması hayati bir mesele.