Süleyman Karan

Süleyman Karan

'Ruh çağırmak' değil ki mesele!

Gezi Direnişi’nden bu yana benzer bir arayış
sürüyor. Demokrasi ve özgürlükler için mücadele
ettiğini söyleyen hemen herkes ‘birlik ve
beraberlik’, ‘birleşik muhalefet’, ‘dayanışma’ ve
daha farklı adlar verdikleri bir gereksinimi dile getirip
duruyor. Sonuna bir takı ekleyerek, ‘ruh’ takısı!
Biraz ruh çağırma seanslarına dönmüş durumda
bu arayış ya da geçmiş bir halüsinayon sebebiyle
bir ‘ruh’ arayışı söz konusu olan...
Artık olgunlaşma zamanı
Oysa ki Gezi Direnişi sırasında, bir demokrasi
ve özgürlük koalisyonu oluşmuştu, çimentosunu sekülerliğin
oluşturduğu... Harçta hemen tüm demokrasi
yandaşları yer alıyordu; Atatürkçüler, sosyaldemokratlar,
sosyalistler, liberaller, liberterler,
çevreciler, Aleviler, Kürtler’in en azından seküler
kanadı ve daha irili ufaklı her türlü sosyopolitik ve
sosyokültürel çevre... Bu bir koalisyon, geçmişten
örnek vermek gerekirse bir tür ‘anti-faşist cephe’ydi.
Kendiliğindenliği sayesinde, çok daha farklı
bir şey gibiydi, ki bunu herhalde sosyologlar ileride
değerlendirecek, farklı kuramlar ortaya çıkacaktır.
Kendiliğindenliğin getirdiği özgürlükçü ruh halinin
ne olduğunu henüz kavramış değiliz çünkü... Tarih
o denli hızlı ilerlemiyor, politik başkaldırıların sosyal
sonuçları öyle ha deyince çıkmıyor ortaya... Çıkacak,
çıktığında da pek çok şey değişecek. Değişmeye
direnen hemen her şey gibi...
Farklılık mı, farkındalık mı?
Bir örnekle başlayayım, ama eleştirmeden önce
“İyi ki de var” diye ekleyeyim; Birleşik Haziran Hareketi...
Türkiye sosyalist geleneğinin iki ana dalının
mirasını temsil eden iki hareketin mirasçıları tarafından
kurulmuş bir sosyalist blok... Devrimci Yol
ve Türkiye Komünist Partisi (son ve bölünen TKP
ile karıştırmayın, 1920’de Mustafa Suphi ve arkadaşları
tarafından kurulmuş olanı, TKP-TİP geleneği)...
Gezi Direnişi’nin ve hemen ardından kurulan,
bir ara sadece İstanbul’da sayıları 50’yi geçen forumların
devamı gibi bir kodlamayla çıkmış olması,
ve hâlâ kendini böyle tarif ediyor olması, bir ipucu,
mesela yukarıda sözünü ettiğimiz ‘ruh çağırma’
meselesine... Zira kendini tanımlarken, öncü gibi
davranan her grup, aynı zamanda birlikteliğin önünü
istemese de tıkamış oluyor.
Geçelim Halkların Demokratik Partisi’ne...
Kendini ‘radikal demokratların Türkiye partisi’
olarak tanımlayıp, Kürt meselesinin çözümü için
anti-demokratik kapalı kapılar ardında görüşmeleri
desteklemiş olması bir handikap... Türkiye'nin
genel demokrasi ve özgürlük sorunlarının önüne
‘Kürt meselesi’ni geçirmesi ayrı bir sorun. İşte bu
sebeple HDP'nin de ‘sorunların birincisi’ yerine
‘ortak sorunları’ öne çıkartması gerek.
Ve gelelim demokrasi ve özgürlük cephesinin en
geniş kitlesine sahip Cumhuriyet Halk Partisi’ne...
Özellikle CHP Gençlik Kolları, sokakta, mahallede
zaten böyle bir birlik arayışı içinde... Gezi’ye de kalabalık
bir biçimde katılmışlardı zaten. İşte bu dinamizm
tüm CHP’ye yayılabilirse, demokrasi ve özgürlük
cephesinin en geniş bileşeni de hareketlenmiş
olacak. Hele ki yasama, yürütme ve yargının işlemediği,
otoriterliğin cılkını çıkartmış bir iktidar sürecinde,
ana muhalefet partisinin TBMM ve seçimler dışındaki
demokratik mekanizmalarda yerini alması
can alıcı önemde... Demokrasi için gerekli bedel neyse
böyle dönemlerde, ödemek de boynunun borcu...
İster sivil itaatsizlik, ister sokak... Her şekilde...
Türkiye’nin tüm ‘Şirinler’i birleşin!
Tüm bu bileşenleri alt alta yazmamın sebebi, bu
hafta Şirin Payzın’ın ‘Ne Oluyor?’ programının sonunda,
Özgürlük ve Dayanışma Partisi Eş Genel
Başkanı Alper Taş’ın yaptığı çağrı... Özetle dediği;
tüm demokrasi güçlerinin hukuksuzluğa, otoriter
mezhepçi iktidara karşı el ele vermesi... Umut veren
şu ki, hemen yanında oturan Binnaz Toprak’ın
Alper Taş’ın elini sıkıp, “İşte yapılması gereken tam
da bu” demesi... Herkes bunu diyor artık, kişisel,
ideolojik, örgütsel ajandaları bir kenara koymanın
zamanı çoktan geçti, bari son treni kaçırmayalım.
Tüm yurtseverlere, bu yurdun barış, demokrasi
ve özgürlük içinde olacağı bir yarın tahayyülüne sahip
herkese bir önerim var, özellikle de kendini ‘en
yurtsever’ sanıp, önderlik peşinde koşanlara... ‘Şirinler’i
izleyin, Gargamel’i nasıl alt ediyorlar her bölümde
bir bakın! Mesele bu kadar basit, hiç öyle
10’ar, 20’şer sayfalık analizlere gerek yok. ‘Birlikten
kuvvet doğar’ kadar basit bir hikâye! Ve hâlâ
demokrasi ve özgürlük hayali olanlar bu ülkede çok
ama çok kalabalık, yetkin, donanımlı, unutmayın...

Önceki ve Sonraki Yazılar