GDO'ya son darbe mi geliyor...

GDO'ya son darbe mi geliyor...

Avrupa’da Adalet Divanı CRISPR (gen düzenleme) teknolojisiyle değiştirilen organizmaların, 2001 tarihli GDO Yönetmeliği’nin getirdiği kısıtlamalara tabi olmasına hükmetti. Karar, sert bir karar olarak değerlendiriliyor.

Avrupa Parlamentosu, 2001 yılında GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) Yönetmeliği adıyla bilinen bir yasayı yürürlüğe koydu. Bu karar, Avrupa Birliği üyesi olan 28 ülkenin, (ülke içinde) GDO’lu ürünlerin yetiştirilmesi ya da sınırları dışından GDO’lu organizmaların ithal edilmesine dair bir yasaklama tedbiri alınmasına da olanak sağladı. Buna karşın, CRISPR gen düzenleme teknolojisinin ortaya çıkması ve hızla gelişmesi neticesinde, GDO’nun ne olduğu ve ne olmadığına ilişkin tanım da belirsizleşti. Bilim insanları, GDO’lar hakkındaki AB kısıtlamalarının CRISPR gen düzenlemesiyle yetiştirilen ürünlere uygulanmayacağını umut ediyordu; fakat Guardian gazetesinde yazan Arthur Nelson’ın aktardığı kadarıyla, konuya ilişkin olarak, Avrupa Birliği Adalet Divanı, genetiği düzenlenmiş ekinin de aynı biçimde, GDO olarak sınıflandırılmasına ve aynı sıkı düzenlemelere tabi olmasına hükmetti.

Karar, Fransız tarım sendikası Confédération Paysanne (Köylü Konfederasyonu) ve diğer gruplardan oluşan bir konsorsiyumun, geliştirilen yeni teknolojiler ışığında mahkemenin GDO Yönetmeliği’ni yeniden yorumlaması talebinin ardından geldi.

Nature dergisinden Ewen Callaway’in aktardığına göre, GDO Yönetmeliği’nin yazıldığı dönemde, başka bir organizmadan elde edilen bir genin bir bitki ya da hayvanın genomuna eklendiği “transgenesis” (gen aktarımı) tekniği kullanılarak üretilen GDO’lar hedeflenmişti. ‘Herbisit glifosatı’na (ticari olarak Roundup adıyla da bilinen, istenmeyen yabani otlara karşı kullanılan bir kimyasal madde) dirençli bir bakteriden alınan genleri içeren ‘tüketime hazır’ mısır, bu tür organizmalara bir örnektir. Tartışmaya konu olan mahsul, yabani ot ilaçları (herbisit) kullanılmadığı durumlarda, etrafındaki diğer tohumlar hayatta kalamazken bile hayatta kalabiliyor.

Benzer biçimde, CRISPR teknolojisi de DNA’da değişiklikler yapmaya olanak sağlar; fakat hedef çok daha belirgindir. Bakteriye, bir genin ‘genel formu’ verilir ya da araştırılan DNA’nın bir uzantısı eklenir; ardından, bu DNA’yı canlı hücrelerden çekip almak, bazı genleri ayarlamak veya etkisiz kılmak amacıyla -genellikle Cas9 diye anılan- bir enzim kullanır.

GDO İLE AYNI MUAMELEYİ GÖRECEK

CRISPR’yi savunanlar, gen dizilimine yabancı bir madde eklenmediği için transgenik (gen aktarımlı) bitki modifikasyonundan çok daha farklı olduğunu iddia ediyorlar. Bunun yerine, CRISPR’nin mevcut olan genlerle yürütüldüğünü, DNA’nın zamanla kendiliğinden değiştiği doğal ‘mutagenez’ (genetik değişim) sürecini taklit ettiğini ve kimi mutasyonların bitkilerde veya hayvanlarda yeni özelliklere neden olduğunu ifade ediyorlar. Diğer yandan, tohumların radyasyona ve mutasyon süresini hızlandıran diğer süreçlere maruz bırakıldığı ‘mutasyon ıslahı’ adlı ve on yıllardır kullanılan bir teknik, AB’nin GDO Yönetmeliği’nden muaf tutuluyor.

Mahkeme, Ocak ayında, Avrupa Adalet Divanı’nda bir başsavcının her iki görüşü de değerlendiren 15 bin kelimelik bir belge yayınlamasından beridir kararsız görünüyordu; ancak bilim insanlarına CRISPR’nin bir mutagenez olarak kabul göreceğine ilişkin bazı umutlar verdi. Bununla birlikte, alınan yeni karar, gen düzenlemeyi, yönetmeliğin kapsadığı genetik bir modifikasyon biçiminde sınıflandırdı.

 ‘GENETİĞİ DÜZENLENMİŞ ÜRÜNLERE DARBE NİTELİĞİNDE’

Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi’nde görevli hukuk akademisyeni Kai Purnhagen, gazeteci Callaway’e “Bu, önemli ve oldukça sert bir karar,” dedi. “CRISPR–Cas9 içerikli gıdalar gibi tüm yeni buluşlar için Avrupa Birliği’nin uzun onay sürecinden geçmeniz gerekecek.”

Ürün araştırmacıları ve bilim adamları açısından, karar büyük bir darbe anlamına geliyor. Laboratuvarda genetiği düzenlenmiş ürünler üzerinde araştırma yapmaya devam etseler dahi, araştırmalar için ticari ve kamusal desteğin azalmaya başlayacağını ileri sürüyorlar; zira hiç kimse piyasaya sürülmeyecek bir ürün hakkındaki araştırmalara yatırım yapmak istemiyor.

Nelsen, Greenpeace gibi çevreci grupların, hâlihazırda Belçika, İsveç ve Finlandiya’ya CRISPR içerikli bitki araştırmalarını durdurmaları için çağrıda bulunduklarını; ayrıca İngiltere’den, balık yağında bulunan Omega-3 içerikli yağ asitlerini üretmek amacıyla genetiği düzenlenmiş olan yağlı keten tohumları alanındaki deneyleri durdurmalarını talep ettiklerini aktarıyor. Bunun, jeopolitik neticeleri de var. Wired haber sitesinden Eric Niler, araştırmacıların birkaç Afrika ülkesinde genetiği düzenlenmiş ürünler üzerinde çalıştıklarını ve yeni türlerde manyok*, mısır ve tatlı patates üretmeye çalıştıklarını aktarıyor. Karar, bu ürünlerin, Afrika kıtasının en büyük ticari ortağı olan AB genelinde satışını da engelleyecek.

BİYOTEKNOLOJİ ENDÜSTRİSİNE ‘DUR’ DENDİ

Avrupa Toprağı Dostları Derneği’nin yiyecek ve çiftçilik kampanyası üyesi ve mahkemedeki genetik düzenleme karşıtı davacı gruplardan birinden olan Mute Schimpf, “Bu yeni ‘GDO 2.0’ genetik mühendisliği teknikleri, kırsal kesime ve yiyeceklerimize girmeden önce, her açıdan test edilmeli,” diyor. “Biyoteknoloji endüstrisinin, genetik olarak değiştirilmiş ve istenmeyen ürünleri tarlalarımıza ve tabaklarımıza getirme doğrultusundaki son girişimlerini yenilgiye uğratan ve bir dönüm noktası olan bu kararı mutlulukla karşılıyoruz.”

Buna karşın, birçok bilim insanı epey mutsuz. Düsseldorf’da bulunan Heinrich Heine Üniversitesi’nde görevli Sarah Schmidt, Science dergisinden Erik Stokstad’a “Avrupa’daki tarım ürünleri biyoteknolojisi açısından ölümcül bir darbe,” olduğunu ifade etti. Schmidt’in söylediğine göre, gen düzenleme yöntemiyle ürün elde etme süreci yıllara ve yaklaşık 35 milyon dolara mal olurken, bu bedeli üniversiteler, küçük çaplı biyoteknoloji şirketleri ile biyoteknoloji dışında kalan ve kâr amacı gütmeyen şirketler ödeyecek ve tarım endüstrisini devasa çok-uluslu şirketlerin kontrolüne bırakacak.

İsveç’teki Ümea Üniversitesi’nde bitki fizyolojisi profesörü olan Stefan Jansson, Niler’a, “Bu karar, Avrupa sisteminin GDO’ları düzenleme konusunda ne kadar ahmak olduğunu ispatlıyor,” dedi. “Birçoğumuz, son 10 yıldır bir şeyleri değiştirmeye çalışsak da yeterince başarıya ulaşamadık. Bu türden şeyler söz konusu olduğunda, insanlar, bilim insanlarını dinlediklerinden daha fazla Greenpeace benzeri örgütleri dinliyorlar.”

Niler, Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin, genetik olarak düzenlenmiş ürünleri, geleneksel melezleme süreciyle üretilenlerle aynı gördüğünü ve sağlık ya da çevre açısından herhangi bir tehdit oluşturmadığı şeklinde değerlendirdiğini belirtiyor. Çok yakında, diğer ürünlerin yanı sıra, genetiği düzenlenmiş (GE) keten, buğday ve soya fasulyesinin de ABD pazarına girmesi bekleniyor.

*Manyok, sütleğengiller ailesinden, sıcak ülkelerde yetişen ve yüz elliden fazla türü bulunan, üçlü veya yedili gruplar halinde, yelpaze biçiminde yapraklara sahip olan, köklerinde bulunan nişastadan yararlanılan büyük bir ağaç.

Yazının aslı Smithsonian.com sayfasından alınmıştır