Bu düzen değişmelidir!

Tuhaflıklar ülkesiyiz vesselam… Şu hale bakın; meslek yaşamı boyunca devlet adına, devrimci sol örgütlerle, kavga etmiş, onları kovalamış, yakalayıp sorgulamış, bir eski polis müdürü, “Devrimci Karargah Davası”ndan yargılanıp hüküm giyiyor…
Polis; yargı marifetiyle, muhalefet partilerinin binalarına giriyor ve hiçbir yasadışı içeriği olmayan pankartları topluyor…
16 yaşında bir lise öğrencisi, bir elinde mikrofon bir elinde bir kağıt parçası ile konuşurken, “Cumhurbaşkanı’na hakaretten” apar topar gözaltına alınıyor, ardından tutuklanıp, cezaevine konuyor…
Ve Anayasasında, “Devletin resmi dili Türkçedir” diye yazan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en tepe noktasında oturan Cumhurbaşkanı, Osmanlıca’ya özlemini dile getirirken, “Bir gece yattık sabah kalktık baktık ki o dil yok" diye serzenişte bulunabiliyor… Bir başka konuşmasında ise 78 milyon nüfuslu ülkeyi görmezlikten gelip, “Neslimizi kuruttular” diyebiliyor…
Daha onlarca absürtlük sıralayabilirim size…
Allah aşkına! Bütün bu yaşananları hak ediyor bu toplum? 21. yüzyılda dünya ülkesi olduğunu iddia eden bir Türkiye’ye yakışıyor mu bunlar? Neden kimse itiraz etmiyor? Nihayetinde bütün bunlar bir haksızlık ve bir anlamda “zulüm” değil midir?
*
Evet, ne yazık toplumun belli bir kesimi bunu hak ediyor. Zira toplumlar, layık oldukları yönetim anlayışı ve yöneticiler tarafından yönetilir. Ve bir gerçek daha var ki; zalimi, zalim yapan, zulme boyun eğenlerdir!
Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Yurt Gazetesi’nin dünkü sayısında “Paralel zulüm güçleri ve ezilenler!” başlıklı yazısında şöyle diyor;
“Kur’an, paralel zulüm güçleri karşısında Tanrı’nın desteğini alabilecek tek kuvvet görüyor; ezilip, horlananlar! Allah bu ezilip horlananların yanında olacaktır. Yeter ki bu ezilip horlananlar, gerçekten mazlum olsunlar. (…) Paralel zulüm güçleri zaman zaman bazı menfaat çekişmeleri yüzünden birbirlerine öfkelenebilir, hatta birbirleriyle kapışabilirler. Ezilip horlananların en büyük zaaflarından biri işte bu sırada ortaya çıkmaktadır. Ezilip horlananlar, bu paralel zulüm güçlerinden birine veya ötekine destek verir bir tavır takınma hatasını işleyebilmekte, böylece ‘Zalimlere eğilim göstermeyin’ emrini çiğneyebilmektedirler.”
Yaşar Nuri Öztürk’ün, Kur’an’a gönderme yaptığı bu tespitin yanlış olduğunu kimse söyleyebilir mi? Ve kimse, “haksızsın” diyebilir mi?
Hiç sanmıyorum!
*
Başkalarını bilmem ama benim bu sisteme, bu düzene ve bu yönetim anlayışına itirazım var! Bu düzen baştan aşağıya değişmek zorundadır. Çünkü ben daha özgür, daha adil, daha vicdanlı, daha birbirini iyi anlayan, daha ahlaklı, kavga yerine barış ve sevginin hakim olduğu bir ülkede yaşamak istiyorum. Ve bütün bu taleplerimin yarına kalmasını istemiyorum. Ve benim başka gidecek yerim de yok. Cenneti de cehennemi de bu ülkede yaşamak zorundayım. Kifayetsiz muhterislerin, keyfine terk edemeyeceğim kadar anlamlı ve önemli bir hayatım var. Ve sadece ben değil; toplumun bütünü, bu düzene bu adalet anlayışına, bu zapt-ı rapt hizniyetine, ve yaratılan bu “polis ve parti devleti”ne itiraz etmek zorundadır. Aha fırsat… Haziran ayına şunun şurasında bir şey kalmadı. Sandık önünüze geliyor. Ya bu düzeni değiştireceksiniz. Ya da “zalimin zulmü”ne boyun eğmeye devam edeceksiniz!

Önceki ve Sonraki Yazılar