Saray kabinesinin şifreleri

AKP Hükümeti kuruldu, tartışmalar sürüyor. Kiminin “operasyon kabinesi”  kiminin “senkron hükümeti”  kiminin “Başkanlık kabinesi” olarak yorumladığı yeni Bakanlar Kurulu’na Erdoğan’ın damga vurduğu şüphe götürmez. Saray’ın pragmatist tutumu kırılamayınca Davutoğlu’nun bugünden sonra üstleneceği görev de net biçimde tanımlanmış oldu.
Erdoğan, çok önceden ilan ettiği “fiili başkanlığa” uygun ve yeni rejime geçişin kilometre taşlarını döşeyebilecek bir kabine şekillendirdi, Davutoğlu da kabullendi. Saray “Patron benim” dedi ve Davutoğlu’na oyun alanı çizgilerinin darlığını hatırlattı. O da bunu sindirdiğini gösterdi.
Tıpkı AKP MKYK belirlenmesinde yaptığı gibi. Erdoğan o sürece de müdahalede bulunmuş, Davutoğlu önce olmazlarmış, Saray’ın Binali Yıldırım restini görünce önüne konulan listeyle delegenin karşısına çıkmıştı. Hükümet yapılandırmasında benzer sürecin işlediğini görüyoruz. Erdoğan masaya yumruğunu vuruyor ve dediğini yaptırıyor.
***
Erdoğan’ın kabine tercihleri birden çok kişiye ve çevreye mesajlar içeriyor. Yeni kabinenin şifreleri klasik beklentilerin çok ötesinde anlamlar taşıyor. Israrla “Başkanlığı istiyorum” diyor. Olmazsa “2019’a kadar Hükümetin tüm ipleri benim elimde” yaklaşımının altını buyurganca çiziyor.
Saray, zor görevlere; başbakan yardımcılığı, Ekonomi, Adalet, İçişleri, Enerji bakanlıklarına, parti grubuna getirdiği stratejik isimlerle kendisini 2023’e Başkan olarak taşıyacak omurgayı inşa ediyor.
Hedefe giden en kestirme yol ise çözüm sürecinden ve Kürt Siyasi Hareketi ile yeniden masaya oturmaktan geçiyor. HDP ile Dolmabahçe mutabakatının açıklandığı o fotoğrafta yer alan üç isim bugün bakan. Yalçın Akdoğan Başbakan Yardımcısı, Efkan Ala İçişleri Bakanı, Mahir Ünal Kültür Bakanı.
Bekir Bozdağ ile birlikte üç aktörün çözüm sürecine dönük geçmişteki görevleri hafızalarda. O bağlamda Erdoğan yeni yıldan sonra Başkanlık yolunda farklı bir adla da olsa çözüm sürecini canlandırmayı hedeflemiş olabilir. Aynı kadro için çözüm sonrası icraatı anımsatıp “operasyon ekibi” diyenler de var. Demek ki, Saray ne isterse harfiyen uygulayacak bir ekip işbaşında.
Ayrıca; damadı Berat Albayrak’ı Enerji Bakanlığı’nın başına getirmesi de son derece anlamlı. Saray kritik önemdeki enerji alanına doğrudan müdahil olacağını baştan ilan ediyor.
***
Saray bakan seçimi ile hedefleri uğruna önüne çıkabilecekleri ezip geçeceğini de muştuluyor. Anımsayalım. AKP kurulduğunda yanında üç önemli aktör vardı. Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener. Erdoğan’ın üçü ile yolları zaman içinde ayrıldı. O’nun tasarruflarına “hayır” diyen Şener çok önceden AKP’yi terk etti. Gül ve Arınç ise önemli makamlarda yer tutmalarına karşın özellikle partinin kuruluş felsefesinden saptığını düşündükleri son dönemde (2011 sonrası)  Erdoğan’a doğrudan cephe aldılar.
Erdoğan’ın giderek otoriterleşmesinden, “tek adam” siyasetinden rahatsızlıklarını kamuoyu önünde tartışmaya açacak kadar ileri gitmekten çekinmediler. Saray’a koşulsuz itaat edenleri “AKP’yi ana davadan uzaklaştırmakla” suçladılar.
Erdoğan Gül’ün adaylığı tehlikesine karşı Cumhurbaşkanlığının son gününde AKP kongresi toplayacak kadar dava arkadaşları ile köprüleri attı. Arınç da seçim öncesinde Erdoğan’a sert mesajlar gönderdi.  O da sesini yükselten diğerleri gibi bugün AKP yönetiminin dışına itildi. Rahatsızlık 1 Kasım öncesi yeni parti arayışlarının tartışılmasına neden olacak kadar derindi.
***
Kabininin bileşenlerine baktığımızda AKP’nin kuruluş felsefesine döndüğüne dair bir emare de yok. Erdoğan “AKP eşittir benim. Ben ne dersem o olur” diyor.  O ilkelere dönülmek istense 2002’den bugüne AKP’ye emeği geçmiş onca siyasetçi bir kalemde harcanır mıydı? Nerede o felsefeyi omuzlarında yükselten isimler? Ali Babacan, Mehmet Ali Şahin, Beşir Atalay, Cemil Çiçek, Mehdi Eker, Hayati Yazıcı,  Recep Akdağ, Taner Yıldız…
Duayenler kabinede yok ama AKP’ye sonradan katılan ve Erdoğan’ın sadık adamlarına dönüşenler listede. Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu onlar arasında. Erdoğan ve icraatını çok değil 7 Haziran seçimleri sonrasına kadar yerden yere vuran, milliyetçi hareketin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş bile kabinede…
Arınç’ın “yeni yetmeler” diye yüklendiği genç politikacılar da Hükümet üyesi. Temel özellikleri Erdoğan’a koşulsuz, itirazsız bağlılıkları. Gül, Arınç gibi AKP’nin kurucu babalarının temelden eleştirdikleri duruşun yeni temsilcileri Saray’ın koruma çemberi içinde kabineye ve parti üst kurullarına taşınıyor.  Yeni kabine kurucu babalar ile bugünün anlayışı arasındaki çelişkileri açık biçimde ortaya koyuyor.
***
Hükümetin yansıttığı bir gerçek daha var.  Erdoğan, hedefe ulaşmak için önüne çıkan kader ortaklarını uzaklaştırmakla yetinmiyor. Onlarla yürüyen ya da sempati duyanları da derhal çember dışına çıkartıyor. Bakanlar Kurulu üyeleri sonradan kendisine karşı duran eski dava arkadaşı alerjisini net biçimde sergiliyor.
Örneğin Ali Babacan. Tam 13 yıldır AKP’nin ekonomi politikalarına yön veren Babacan kabinede yok. Tek nedeni Erdoğan ile ekonomi yönetiminde ters düşmeleri olabilir mi? Ayrıca 13 yılda Erdoğan ne istedi de Babacan’a yaptıramadı? Ya da Babacan direniyordu da neden bugüne kadar o makamda tutuldu? Erdoğan karizmasında bir lider sürekli sorun yaşadığı bir isme Babacan dahi olsa 13 yıl tahammül gösterebilir mi?
Davutoğlu’nun Babacan’ı kabinede istediği Erdoğan’ın yer vermediği ileri sürülüyor. Olabilir. Babacan milletvekilliğini de istemiyordu ama Davutoğlu onu ikna etti.  Kulislere bakılırsa kabinede koltuğunu koruma sözü verildi. Ama şimdi Hükümet sıralarında yok. Gerçek nedeni Abdullah Gül’e yakınlığı olmasın? Altı yıldır Enerji Bakanlığını üstlenen Taner Yıldız’ın da kabine dışı kalmasında Gül’e sempatisi rol oynamasın!
***
17 Kasım tarihli Ankara Notları’nda şu soruları sormuştum: “Erdoğan’ın Obama’lı zirvede vitrine çıkarttığı Binali Yıldırım, Berat Albayrak hükümette yer tutacak mı? Yıldırım ve Albayrak Saray’ın kabinedeki eli mi olacak? Erdoğan kabineyi fiili Başkanlığa uygun biçimde mi oluşturuyor? Öyle ise yüzde 49 ile AKP’yi yeniden iktidara taşıyan Başbakan Davutoğlu buna ne diyecek?”
Kabine açıklandı ve Saray ne istedi ise o yaşama geçti. Davutoğlu’nun Erdoğan’a karşı neyi söyleyip neyi söyleyemediğini de artık çok iyi biliyoruz. Başbakan, misyonunu Erdoğan’ı başkan yaptırınca tamamlayacağını son tutumu ile tescillemiştir…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar