Kim en zalim ve gaddar?

Tüm güzellikleriyle sarışın eylül göz kamaştırıyor… İnsan, hele pazar günü için yazdığı yazının iç karartıcı olmasını istemiyor.


Ama ne mümkün… Bu zamanda ve bu coğrafyada ne mümkün!


Peygamberler coğrafyasında… Haftalardır adeta kutsal kitaplardan çıkmış günler yaşıyoruz. Çıplak tepelerde ölümden kaçmaya çalışan kavimler…Çocuklarını emzirmek için çırpınan yarı çılgın anneler, paçavralar içinde baygın yaşlı kadınlar, başları kesilmiş dizi dizi genç adamlar… Tarif edilmez bir perişanlık, şiddet ve acımasızlık…


Ve gene o soru çıkıyor karşımıza: Nasıl olur? İnsan insana bunu nasıl yapar? Bu kadar peygamberden, bu kadar kutsal kitaptan, bu kadar savaştan, bu kadar eğitimden, bu kadar deneyimden sonra? Nasıl yapar? Hiçbir şey öğrenmez mi? Hiç değişmez mi?


* *


İşte bu noktada karşımıza, son zamanların gözde deyimiyle “fıtrat” konusu çıkıyor: Yaratılıştan gelen özellik. İster dinsel anlamıyla, ister sosyobiyolojik anlamıyla “fıtrat.”


O zaman, ne yazık ki, bu soruların cevabı olumsuz oluyor. İnsanlar diğer insanlara böyle şeyler yapmaktan bir türlü vazgeçemiyorlar… Binlerce yıl sonra aynı coğrafyada Tevrat’tan çıkmış sahneler yaşıyor, yaşatıyorlar…


Geçenlerde insan türünün doğadaki canlılar arasında en “savaşkan”ı olduğunu yazmış, tek rakibinin, bazı karınca türleri olduğunu belirtmiştim.

Evet, diğer canlı türleri de türdeşlerine ya da başkalarına aşırı şiddet uyguluyor ama bunu karıncalar ve insanlar kadar geniş ölçekli ve disiplinli olarak yapmıyorlar. Şiddet kullanma neden ve biçimlerini anlamak oldukça kolay: İhtiyaç ve korku. İhtiyaç karşılandığında ya da korku sona erdiğinde olay da bitiyor.


İnsanların birbirlerini kitlesel olarak yok etme nedenleri çok daha karmaşık ve sürekli. On yıllarca devam etmiş mezhep savaşlarını en savaşkanından karıncalara anlatın bakalım!


**


İnsanın dünyanın en savaşkan canlısı olmasından da daha kötü bir şey söyleyeceğim: İnsan aynı zamanda yeryüzündeki en zalim ve gaddar canlı türü.


Körlük ve Görmek adlı romanlarıyla insanlık âleminin çok da iç açıcı olmayan portrelerini çizen büyük yazar Jose Saramago Nobel Edebiyat Ödülü (1968) sonrası yıllarını geçirdiği Lanzarote Adası'nda kendisiyle yapılan bir konuşmada insanlığın savaşkanlıktan da beter bir özelliği olduğunu söylüyordu: Zalimlik ve gaddarlık!


İşte söyledikleri:


“Hayvanlarla aramızda muazzam bir fark var. Örümcek ördüğü ağa bir sinek düştüğü zaman yalnızca yarınki öğle yemeğini buzdolabına koymuş gibi oluyor. Zulüm ve gaddarlığı insan icat etti. Hayvanlar birbirlerine işkence yapmıyorlar, ama biz yapıyoruz. Bu gezegendeki tek zalim ve gaddar varlık biziz.”


Tüm hayatını insan hakları ve sosyal adalet için mücadele ederek geçirmiş olan Saramago, insanın başka gezegenlere gitmesine engel olunması gereken zararlı bir virüs olduğunu söylüyor:


“Sakın ha! Gidersek oraları da mahvederiz!”


**

Peygamberlerin niyetleri ne olursa olsun, belli ki, dinsel kaynakları kendi işlerine gelecek şekilde yorumlayan “inananlar” daha çok barışa değil, savaşmaya yöneliyorlar. Kendilerinden birazcık farklı düşünen dindaşlarına en ağır zulmü ve gaddarlığı yapmaktan geri durmuyorlar. Yani dinler, bu “fıtrat” sorununda, tarih önünde iyi bir sınav vermiş sayılmazlar.


Hıristiyanlığa yönelik eleştirileri nedeniyle ağır saldırılara uğrayan Saramago, bu konunun bir evrensel etik sorunu olarak ele alınmasından yanaymış.


Ben mizaç olarak kötümser bir insan olmamama rağmen, son günlerde gazete ve televizyonlardaki bazı görüntüleri gördükten sonra Saramago’yu bile fazla iyimser buluyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar