Seçim sonuçları ve toplumsal dönüşüm

Seçim sonuçlarının ardından toplumsal gelişmeyi ve sekülerleşmeyi belirleyen etmenler üzerinde tartışmalar yoğunlaştı. Yılmaz Esmer, Cumhuriyet Gazetesi'nde iki boyuttan söz ediyor. Birinci boyutta, kırsal toplum başta olmak üzere geleneksel değerlere sahip kitlelerin bir blok olarak kolayca yönetildikleri ve bunların seküler, rasyonel değerlere geçmeleri ile bu durumdan kurtulacakları ileri sürülüyor. Kentleşme, sanayileşme ile toplumun sekülerleşeceği belirtiliyor. Diğer yandan HES’lere karşı çevre yanlısı mücadelelerin yer aldığı ilçe ve illerdeki seçmenlerin oy vermede bu konudan çok az etkilenmeleri karşısında da materyalist değerlere karşı post materyalist değerler ile ilgili boyuttan söz ediliyor. Yoksul halkın çevre gibi konuları düşünecek konumda olmadığı ileri sürülüyor. Bu konular Esmer’e göre daha çok gelişmiş ülkelerde halkın ilgi alanına giriyor. Bizim gibi ülkelerde halkın istediğinin daha çok gıda, daha iyi konut, daha iyi ulaşım vb. olduğu, sıradan halk için çevre konuları ile ilgilenmenin lüks olarak algılandığı söyleniyor. Bu düşüncelerde doğrular yanında epeyce yanlışlar da var. Öncelikle seküler, rasyonel değerlerin oluşması için bu teoriye göre belki de yirmi otuz yıl beklememiz gerekecek. Diğer yandan sanayileşmiş, modernleşmiş ülkelerde de akıl dışı eğilimlerin arttığı, dini politika yolunda kullanan güçlerin kuvvetlendiği açıktır. Örneğin ABD’de Evangelistler dinden politika yolunda güçlü bir şekilde yararlanıyorlar ve bu olgu eskide olduğundan daha güçlü. Teori burada açık veriyor. Çevre konusuna gelirsek, HES’lere karşı mücadeleler sadece post materyalist değerlere bağlanamaz. Köyüne HES yapılan kişinin bitkisel üretim ve hayvancılık başta olmak üzere maddi hayatı ciddi bir şekilde tehlike altına giriyor. Ancak bu mücadele muhtemelen doğrudan ilgilendiren köyler dışında bir bilinçlenme yaratmamış olabilir.

Bu konularda dikkate değer bir kitap ülkemizde yayınlandı. Notabene Yayınları'ndan çıkan “Tanrı Piyasası” Hindistan özelinde başlayıp dünyadan da örneklerle benzer konuları işliyor. Aynı ülkemizde de olduğu gibi devlet-ibadethane- şirket sacayağının toplumu alttan alta dönüştürdüğü dile getiriliyor. Dönüşen ve katılaşan kitleler kendi çıkarlarına yabancılaşıyor, çevreye duyarsızlaşıyor.

Kitapta şunlar dile getiriliyor:

“Günümüz Hindistan’ındaki gerçek tehlike...tanrılara ithaf edilen kutsallığın, ulus gibi seküler yapılara da transfer edilmesidir… İnsanların sade bir yurttaş olarak, dini kimlikleriyle yaftalanmadan etkileşim içinde olabilecekleri, seküler alanlar da azalıyor. Nerede yaşadığınızdan, okulunuza ya da erişim hakkına sahip olduğunuz diğer kamusal alanlara kadar, sahip olabileceğiniz meslek türlerinden hangi partiye oy verebileceğinize kadar her şey, dini kimliklere giderek daha fazla dayanmaya başlıyor.”

Ne kadar Türkiye’ye benziyor, değil mi? Çare var şüphesiz. Ama önce anlamaya çalışalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar