Seçimler ve Olasılıklar (2)

Son yazıda, KaçAk Saray’da yaşayan unsurun cihadçı kartını kullanıp kullanmayacağı sorusunu ortaya atmıştık. İktidarın dibe doğru sürüklenmesiyle, Irak ve Suriye’deki iç savaşın Türkiye’ye taşınıp taşınmayacağı sorusudur bu...

Soruyla sadece biz ilgilenmiyoruz. Geçtiğimiz günlerde İngiliz Financial Times Gazetesi eski Türkiye muhabiri ve dış haberler editörü David Gardner bir analiz kaleme aldı, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ... ülkeyi yönetilemez hale getirme riski taşıyor. Türkiye, kaosa sürüklenmenin endişe verici işaretlerini gösteriyor” diye yazdı.

Daha ileri gitti:

“IŞİD’in cihatçıları yalnızca Türkiye’nin güney sınırlarına yüklenmiyor, sınırları içinde de saldırılar düzenlemeye başlıyor. Uzmanlar, kasım ayında G20 zirvesine ev sahipliği yapacak NATO üyesi ve AB üyesi adayı Türkiye’nin tek bir adamın hırslarına esir düşme riski taşıdığını söylüyorlar...”
‘Uzman’ aslında Gardner’ın kendisi. Kurnaz adam. “Son iki yılda otoriterliğine karşı geniş çaplı protestolar, zorlayıcı politikalar ve yakın çevresine kadar ulaşan yolsuzluk soruşturmalarıyla karşı karşıya kalan Cumhurbaşkanı’nın sıkı sıkıya iktidarda kalması lazım, yoksa mahkemeye çıkarılma riski var” diyor...

***

Benzer analizler dünya medyasının farklı adreslerinde de görülüyor. Herkes aynı soruyu soruyor: “Bu kadar ileri gidebilir mi?”

Gidebilir...

***

Peki sonra ne olur?

Çok uzun zaman evvel bu şuursuz iktidarın Türkiye’nin güney sınırında iç savaş dinamikleri büyüttüğüne işaret etmiştik. Polisle, Osmanlı çocuklarıyla, hileyle, hurdayla iktidarda kalamadıkları takdirde, ki kalamayacaklardır, halka karşı cihadçı katillerini sahaya sürmeleri çok muhtemeldir.

Lakin Türkiye’de bir iç savaş uluslararası sermayenin ve yerli ortaklarının işine gelmez. Türkiye bir Irak ya da Libya değildir.

İzah edelim...

Irak iç savaşı emperyalizm için bir avantajdır. Ahmak İslamcılar ve türevleri ile küçük avantalar peşinde koşturan burjuva siyasetçileri Irak halkını birbirine kırdırırken, dev petrol şirketleri Irak petrolünü emip götürüyor. Bundan iyisi, Şam’da kayısı... (Şam’daki kayısıyı yemenin maliyeti çok büyük. O konu ayrı...)

Türkiye’nin ise emip götürecek bir kaynağı yok. Tersine, emperyalizm Türkiye’nin büyük bir pazar olarak kalmasını arzuluyor. Düşünsenize, finanstan sanayiye, bilişim ve iletişime kadar tüm sektörleri elinde bulunduran, bizim suyumuzu bize satan uluslararası sermaye bu kaymağı niye harcasın?

Başka deyişle, emperyalizm Türkiye’de pazarın tahrip olması anlamına gelecek bir iç savaş istemiyor...

***

Böylesi bir konjonktürde iç savaş girişimi KaçAk Saray’ın yıkılışını çok daha hızlandıracak bir süreç olur.  Mantıklı değildir.
Lakin, zaten karşımızda mantıksız bir muhatap olduğu içindir ki, bunları tartışıyoruz. O mantıksız muhatap çaresiz kalıp köşeye sıkıştığını anladığı anda iç savaş kartını da oynayacaktır.

Bu girişim çok erken durdurulabilir.

Nasıl mı?

Lafı hiç dolandırmadan söyleyeyim, ya büyük bir halk ayaklanması yaşanır, ya da sağlı sollu basiretsiz muhalefet hiçbir şeyi çözemeyeceği için Amerikancı bir darbe gelir ve ortalığı dümdüz eder... Ne var ki, zayıf bile olsa bir iç savaş girişiminin etkileri ve sonuçları öyle kolay silinemez...

Silinemez çünkü cihadçı unsurlar kalleştir. Bombalar patlamaya devam eder. Uyuyan hücreler bir anda temizlenemez. Ve bu hücrelerden bol miktarda mevcuttur... Bu millet daha uzun süre tedirgin yaşar...

***

Evet...

Ne yazık ki bu iktidar döneminde ülkemiz telafisi zor bir biçimde kirlenmiştir... Bunun bedelini hep beraber ödeyeceğiz, başka yolu yok...

Önceki ve Sonraki Yazılar