Seçmen riyakârlığı!

Deniyor ki; İngiltere’deki seçimlerde başarısız olan siyasi parti liderleri 52 dakika içerisinde istifa ettiler. Bizde neden olmuyor?
Biz de olmaz! Çünkü, bizim siyasal kültürümüzde “biat” ve “müritlik” vardır.  Partilerde bir biçimde, “kerameti kendinde menkul” birileri lider yapılır ve onun çevresinde birleşilir. Süreç içerisinde bu kişi kutsanır, yüceltilir, “şıh” ya da “şeyh”e dönüştürülür. Bir de bakarsınız ki bunu yapanlar da o kişinin “mürid”i olmuş. Ve herkes halinden memnun! Yöneten razı, yönetilen razı…
Peki, halk ya da seçmen?

Halk ya da seçmenin hiçbir önemi yoktur. Seçmen dediğin; bağımlıdır ve mecburdur bunlara oy vermeye! Ara sıra kimi çatlak sesler çıkar ama küçük itirazlar bir yekün etmez. Onlar mahallenin delileridir. Böylesi bir renk te olmalı. Değilmi ki sistem demokrasi…
Bu anlayış hiç değişmez. İtirazlar olsa bile… Sadece zaman zaman kimi eski isimler gider, yerlerine yenileri gelir. Sistem sürekli ayakta tutulur. Siyasi tarihimize bakarsanız bunu onlarca örneğini görebilirsiniz.
İşin bir başka boyutu ise; halkın tepkisizliğidir. Ne yazık ki Türk seçmeni bu kültürle hiç ilgili değildir. Sorarsanız şikayetçidir; ama yine gider, aynı yapıya, aynı anlayışa oy verir! Bu bağlamda riyakardır yani iki yüzlüdür.

***

Ne yazık ki Türkiye’de halk günlük yaşar. Çünkü hala yerleşik olamamış, göçebe bir kültürün parçasıdır. Dünü unutmuştur, yarını planlaması diye bir şey söz konusu değildir. Henüz, kendi ayağı üzerine basamayan, “birey olmamak” için inat eden ve “sürü psikolojisi”ne dayalı, duygu temelinde hareket eden bir insan yapımız var. Siyaset anlayışımız da ne yazık ki bunun üzerine bina edilmiştir. Karşılıklı bir çıkar ilişkisi mevcuttur. Sen halkın günlük sorunlarını çözdün mü tamam. Kışın yakacağı mı yok, ver kömürü… Karnı aç ya da tok bakma… Ver pirinci, ver bulguru, makarnayı, şekeri… Seçimde gelir, oyunu sana kullanır. Arada bir ortak kültürden bir iki şiir de patlattın mı mesele bitmiştir. Varsın sadaka kültürü desinler, biat, miat desinler… İktidar oldun mu olmadın mı? Mühür sende mi değil mi?

***

Hal böyleyken… Nasıl olur da siyasetimizin kanaat önderlerinden ya da liderlerinden  seçimde başarısız olduğunda “istifa” beklersiniz? Mümkün değildir. Dedim ya bu bir kültürdür ve bizde yoktur. Diyelim ki; bir önceki seçime göre oyları düşen bir partinin lideri istifa etmeye kalktı… Tövbe… Mümkün değil. Müridleri, hemen eteklerine tutunur, yatar, yakarır, yalvarır, ağlar… “Bizi bırakamazsın, nereye gidiyorsun? Bu bir tuzak” diye hemen ikna etmeye çalışırlar. O da kendine der ki “Vay anasını! Ben olmazsam olmazmış. Anlaşılan bana mecburlar” Kaldı ki zaten teşnedir orada kalmaya, bahane aramaktadır.
İşte bu hal ve gidiştir, siyasi kültürümüzün bugünkü hal-i pürmelali. Dolayısıyla, seçim sonuçlarını herkes kendi mantığı doğrultusunda değerlendirecek. Başarı ya da başarısızlığı da kendi mantık örgüsüne göre yapacak. Ve bütün bunları gerekçelendireceklerdir.
Bana göre, partiler açısından siyasette seçim başarısının ölçüsü, birinci olmaktır. Nitel ve nicel değerlendirmeler elbette olacaktır. Ama en reel sonuç ve yorum budur. “Efendim, geçen seçimde yüzde 15’ti oyumuz, bu seçimde yüzde 30 aldık!” deyip, yüzde yüz başarı elde ettiğinizi söyleyemezsiniz. Önünüzde yüzde 35 – 40 almış partiler varsa, sizin başarınız sadece moral motivasyon olur. Başka bir işe yaramaz. Zira vatandaş, seçim sonucunda, yönetim erkini elinize alıp alamadığınıza bakar.

***

Gelelim sadete…  “Beklentilerin altında oy alan ya da ilan edilen oranların altında kalan siyasi parti liderleri istifa etsin!” demeyeceğim. Çünkü buna inanmıyorum.
Onlara bir çağrım olacak; mademki Türkiye’yi yönetme iddianız var. Çıkın bir televizyon kanalına hepiniz bir arada olun. Hepinize aynı soruları soralım ve yanıtlarını alalım. Zira her biriniz, meydan meydan gezip, vaadlerinizi anlatırken mangalda kül bırakmıyorsunuz. Şöyle bir araya gelin de vatandaşın karşısında bütün bunları nasıl yapacağınızı kendi aranızda tartışın. Vatandaş da kimin daha inandırıcı olduğuna karar versin. Sayın Davutoğlu, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli, Sayın Demirtaş… Sizden beklenen budur. Açık, özgür ve demokratik bir rejim de bunu gerektirir.

Önceki ve Sonraki Yazılar