Semboller

Biraz düşününce hayatımızda ne kadar çok çok sembolün yer aldığını şaşırarak görürsünüz. Türkçe sözlük sembol kelimesini, ''Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret; simge'' diye tanımlıyor.

Eski Roma'da insanlar karşılaştıklarında sağ ön kollarını birbirleri ile birleştirerek, işte bak sana karşı kılıcım yok, hançerim yok, ben dostum'' mesajı verirlermiş. Şimdi bildiğimiz ''tokalaşma'' oradan geliyor.

Düşmana karşı ellerini havaya kaldırma ''Teslim olmak'' anlamına geliyor. Beyaz bayrak sallamak hakeza öyle.

İnsanlar zaman zaman kendilerini, içerisinde yaşadıkları topluma açıklamak için bazı semboller kullanıyorlar. Örneğin Sultan ll. Mahmut'un güçlü bir yenilik olarak getirdiği ''fes''  o dönemde ''asriliğin'', cumhuriyet döneminde ise tutuculuğun sembolü olarak algılandı ve her iki dönemde de lanetlendi.

Kurtuluş savaşı sırasında ''kalpak'' bağımsızlık savaşının, Cumhuriyet döneminde ''Şapka' çağdaşlaşmanın simgeleri haline geldi.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler'in ''sümük bıyığı'' tüm dünyada faşizmin ve despotizmin sembolü idi. Türkiye'de, 70'li yıllarda, faşist eğilimli gençlerin aşağı sarkık ''Moğol '' tarzı bıyıkları; Devrimci gençlerin tüm dudaklarını kaplayan ''pos'' bıyıkları (benim de hapiste olmadığım zamanlarda böyle bıyıklarım vardı) hangi kampa ait olduklarını işaret eden sembollerdi. Örnekleri çok uzatmak mümkün ama gerek yok.

Şimdi, müsamere bitip ''Küçük Ahmet'' Başbakanlık koltuğunu bıraktı ya, magazin basını yeni temsilde rol alacak Başbakan adayını tahmin etmeye çalışıyor. Bunun için de sembollerden yola çıkıyor. Örneğin Reis'in hoşlandığını bildikleri için hemen bıyık bırakanları; Bir de kendisinin de giydiği o kareli ceketleri giymeye başlayanları izlemeye başladı. Gerçekten de adaylar bu halleri ile-teşbihte hata olmazçiftleşmek isteyen tavus kuşlarının kanatlarını açması gibi bir sembol sergiliyorlar.

Bakalım ''tek seçici'' bu sembolleri taşıyanlardan hangisini seçecek?

Lafın burasında, rahmetli babamın anlattığı bir hikâye aklıma geldi:
''Memleketin birinde çok kötü huylu ve gaddar bir hükümdar varmış. Tebaasını büyük vergiler ile soyup soğana çevirir, aklına gelen her türlü yasağı koyar, insanları olur olmaz nedenlerle zindanlara attırır, işkenceler yaptırırmış. Zavallı halkın bu despotluklara hiç sesi-sedası çıkmazmış. Bu gaddar hükümdar, tebaasının daha nelere dayanabileceğini denemek için bir ferman çıkarmış ve ''bundan böyle bütün cenazeler baş aşağı  gömülecekler'' diye buyurmuş. Halk kapalı kapılar arkasında gözyaşlarına boğulmakla birlikte  gene bir tepki gösteren olmamış. Bu sırada emr-i hak vaki olmuş, hükümdar ölmüş.

Bu memlekette hükümdar seçimi için tüm ahali bir meydana toplanır, bir kuş uçururlarmış. Kuş kimin başına konarsa O'nu hükümdar seçerlermiş.

Meydana toplanıp kuşu uçurmuşlar. Kuş gelip memleketin yabancısı bir gezginin başına konmuş. Hemen O'nu alıp taç giydirmiş, tahta oturtmuşlar.

Yeni hükümdar asasını eline alır almaz ferman eylemiş: ''Bundan böyle mezara tepe üstü gömülen cenazelerin bir de kıçlarına kazık sokulacak'' buyurmuş.

Vezirler toplanmışlar, huzura çıkıp el-etek öpmüşler, ''Hünkârım bu nasıl fermandır?'' diye sual etmişler.

Yeni hükümdar, ''daha durun'' demiş; ''Hükümdarını bir kuşa seçtiren millete bu az bile''.

Babamı özledim!

Önceki ve Sonraki Yazılar