Sertifikalı tohum kullanımı tarım destekleri ile birleşiyor mu?

Tarım Bakanlığı yaptığı destekleri sertifikalı tohum kullanma şartına bağlayan bir politika değişikliğine doğru gidecek gibi görünüyor. Sertifikalı tohum kullanımının verimliliği arttıracağı gerekçesi ileri sürülüyor. Sebze tohumları dışarıda tutulacak. Çünkü zaten sebzede sertifikalı tohum kullanımı yüksek. Tahıllar, baklagiller, yem bitkileri ve yağlı tohumlarda Türkiye içinde üretilen tohumluklarda bu durum geçerli olacak gibi. Tarımda kullanılan mazotun yarısının devlet tarafından ödeneceği düşünülüyor. Geçen hafta bu konuyu yazmıştım. Buğday üreten bir çiftçi ancak sertifikalı tohum alıyorsa bu mazot desteği ve diğer tarım desteklerinden yararlanabilecek. Bakanlık bazı istisnaları da düşünüyor. Bunlardan birincisi beş dekardan küçük alan işleyen çiftçileri bu uygulamadan ayrı tutmak. Yani bu çiftçiler sertifikalı tohum kullanmıyor da olsalar destekleri alabilecekler. Beş dekarlık bir işletme zaten yok olma eşiğindedir. Bu istisnanın çiftçilerin çoğu için bir anlamı yok. İkinci bir istisna olarak da bazı yerli tohumları kullanan (örneğin ispir fasulyesi, ayaş domatesi gibi) çiftçiler sadece belli ilçelerde bu sertifikalı tohum kullanma şartına bağlı destek uygulamasından ayrı tutulacak. Bu noktada sorun iyice büyüyor. Yerel tohuma dayalı bu ürünleri ve üretim bölgelerini saptamak oldukça güç. Yerel tohum kullanımı üzerinde çalışan birçok çiftçi ve sivil toplum kuruluşu var. Bu alan büyüme potansiyeli gösteriyor. Buna bir sınırlama getirilmesi bu tohumların yayılmasının önüne ciddi bir set getirecek. Örneğin sertifikalı buğday kullanan ve destekleri alan bir çiftçi yerel tohuma dönmeye kalksa ne olacak? Bakanlığın bilmediği birçok yerel tohum var. Bu çiftçiler hangi kıstasa göre bu istisnadan yararlanmaya geçebilecekler. 


Zeytin, meyve ağaçları gibi ürünleri yetiştiren bu arada buğday veya diğer ürünleri yerli tohumlarla yetiştiren çiftçiler için uygulama nasıl olacak? Plantasyon ürünleri için desteklerin verilmesi (diğer bitkiler için ne tohumu kullanırsa kullanılsın) gerekecek. Bu hesapların nasıl altından kalkılacak? Anlaşılan zaten şu anda çiftçiye teknik olarak destek olmak için zaman ve imkân (araç, yakıt) bulamayan tarım mühendis ve teknisyenleri tam zamanlı olarak bu hesapları tutmak için uğraşacaklar. 


1930’lu yıllarda Türkiye’de 18 bin buğday çeşit ve tipi olduğu Mirza Gökgöl ve arkadaşlarınca saptanmıştı. O günlerde tabii ki tarımda problemler vardı. Ama bu müthiş biyoçeşitlilikten bugünlere geldik. Kimse bu sayıdan geriye ne kaldığını söyleyemiyor. Bugün de birçok yörede şirketlerin üretemediği veya daha verimli, lezzetli veya dayanıklı üretemediği yerel tohumlar bulunmaktadır. Bunlar, bu ayrıntıda nasıl belirlenecek? Bakanlık daha rasyonel bir kararla yerel tohum yetiştiren çiftçiyi desteklerden nasıl yasaklayacak? Bu çeşitlerin başarısız olduğunu hangi otorite hangi yetki ile belirleyebilecek?


Bu destek fikri tohum şirketleri tarafından ortaya atılmıştı. Bu konu ile uğraşan birlikler Tarım Bakanlığı ile görüşmelerinin olumlu geçtiğini duyurmuşlardı. Bu politika daha çok tohum şirketlerine yarayacaktır. Yerel tohumun yayılmasının önüne set çekme amacı taşımaktadır. Hâlbuki yerel tohumlar gerek hastalık ve zararlılara dirençli olması nedeniyle tarım zehirlerinin az kullanılması, gerekse de besin içeriklerinin zenginliği ile büyük avantajları bulunmaktadır. Dahası küresel iklim değişikliğine girdiğimiz bu dönemde bu tohumlar kuraklığa da daha dayanıklı olmaktadırlar. Bunların ıslah edilerek daha geliştirilmesi de mümkündür. Katılımcı ıslah yöntemleri ıslahçılarımızca nerede ise bilinmemektedir. Çiftçi ve bitki ıslahçısı teknik elemanların en başından itibaren birlikte çalıştıkları, çiftçilerin çalışma, araştırma ekibinin bir parçası olduğu bu yaklaşımı tohum şirketleri sevmemektedir. Çünkü ıslah edilen tohumluklar kamu malıdır, paylaşılandır, müştereklerimizdir. Fikri mülkiyet hakkı oluşturmak mümkün değildir.


2006 yılında çıkan tohumculuk kanunu sadece sertifikalı çeşitlerin satılmasını öngörerek şirketlerin hegemonyasını arkalamıştır. Ayrıca köy populasyonu denilen tohumlukların şirketler istese bile tohumluk haline getirilmesi mümkün değildir. Yasaktır.

Tarımsal üretimin önemli bir kısmı kayıp ve israf olmaktadır. Mandarinler, portakallar satılmadığı, aracılar aşırı düzeyde az kusurlu ürünleri reddettiği için kaybedilmektedir. Verimi arttırmanın çok çeşitli yolu vardır. Tohumluk bunlardan sadece biridir. Sertifikalı tohumun mazot desteği, kimyasal gübre desteği ile birleştirilmesi endüstriyel tarıma desteğin konulması anlamına gelmektedir. Hâlbuki daha az mazot kullanan, hiç kullanmayan, kimyasal gübreler yerine hayvansal gübre, kompost, yeşil gübre, kırmızı solucan gübresi kullanımını teşvik etmek gerekir. 

Bu politika şirketlere çok yararlı olacak. 

Önceki ve Sonraki Yazılar