Şımarıklık

2002 yılındaki seçimlerle ''siyasal İslamcılar'' iktidara geldiler. ''Siyasal İslamcı'' ne demek? ''İslam dinine samimi olarak inananların omuzlarına basarak ülke iktidarını ele geçirmek isteyenler'' demek.

Bu tayfa amacına ulaştı. Başlangıçta ürkektiler. Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, temeline laiklik taşlarını döşemişlerdi. Bunun korunmasını da ''ordu'' üstlenmiş görünüyordu. Bu güce karşı koyacak halleri yoktu. Bu nedenle adımlarını ürkerek atıyorlardı. Zamanla kendilerine güvenleri artmaya başladı. Üst üste yapılan seçimleri kazanmaları bu güveni daha da artırdı. Tepelerinde sallanan ''ordu'' isimli ''Demokles’in Kılıcını'' ortadan kaldırmak gerekiyordu. En adi yöntemleri kullanmaktan çekinmediler. Kumpaslar kuruldu. İftiralar, yalanlar, sahte delillerle orduyu etkisiz hale getirdiler. Bunu ''demokrasi'' adına yapıyoruz dediler. Amaca ulaşmak için her şeyi mubah gördüler. Zaten Reisleri ''amacım için gerekirse papaz cübbesi giyerim'' demişti.

Eski bir yazımda anlatmaya çalışmıştım. Bu siyasal İslamcı güruhun iktidarı ile birlikte, ülkeye marjinal bir ''lümpen kültürü'' egemen oldu. Hiç bir evrensel birikimi, hümanizması olmayan, dinini bile ana dilinde öğrenmeyi reddeden bu güruh, evrensel insani değerlere ''putları kırıyoruz'' maskesi ile saldırdılar. Hedeflerinde insanları ayırımsız eşit gören, çağdaş hukuk devletinin temellerini atan ''kurucu atalar'' vardı.

O insanlara ''ayyaşlar'' dediler. Nefretlerini kustular. Çünkü ''şımardılar''. Ellerine geçen iktidar gücü, o gücün getirdiği ekonomik kazanımlar, o kazanımlardan bireysel olarak  kendilerine düşen ayakkabı kutuları, kasalar, odalar dolusu paralar onları şımarttıkça şımarttı. 

''Küstahlık'' şımarıklığın ikiz kardeşidir. Eskiden kalan, bir birikime, bir inceliğe sahip hiç bir şeye tahammül edemez oldular. Sanata tükürdüler. Heykelleri yıktılar. Doğayı katlettiler. Dereleri, yaylaları, zeytinlikleri, parkları yağmaladılar. İş kazalarında ölenlere ''işin fıtratında bu var'' dediler. 100 sene 150 sene önce İngiltere'de, Almanya'da, Amerika'da olmuş maden kazalarını örnek gösterdiler. Böylece herkesle, hepimizle alay ettiler, aşağıladılar. Protestocuları, konumlarına bakmadan, kendi elleri ile tokatlayıp, ayakları ile tekmelediler. Bir de gidip ''ayağım incindi'' diye rapor aldılar. Şımarıklığın, küstahlığın doruğuna ulaştılar.

Bu dorukta şımarıklıkla ''Reis''i kimi ''Peygamber'' kimi de ''Osmanlı Sultanı'' ilan etti.

Günümüze geldik. ''Muhayyel'' sultan ''Muhayyel'' başvezirini azletti.  Artık dünyanın da öyle anmaya başladığı ''Yeni Türkiye Cumhuriyeti''ne yeni bir Başbakan atandı. Nedense bu atamaya hiç şaşırmadım.

Zaten Roma İmparatoru Caligula da atını senatör yapmıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar