Şimdi Paris’te olmak vardı...

Şimdi Paris’te olmak vardı anasını satayım!

Yirmili, en fazla otuzlu yaşlarda olmak vardı.

Sarı bir yelek giymek vardı anasını satayım.

Şöyle fosforlu olanından…

Boynunda, bir ucu arkaya atılı, kırmızı bir atkı olmalıydı.

Uzun saçlı, yeşil gözlü, sarışın bir kızın elinden tutmak vardı anasını satayım.

Gözlerinin içine bakıp gülmek vardı.

O sarışın kızla birlikte, kocaman bir kalabalığın ortasında kaybolarak yürümek vardı.

Özgürlük şarkıları söylemek vardı.

Gırtlağını patlatırcasına "Çav Bella" söylemek vardı.

Yolunu kesen polise "Kardeşim polis, sen de emekçisin bizim gibi; senin yerin bizim yanımız" diye ders vermek vardı.

Biraz zor ama olsun, serde gençlik var; coptan kaçmak, gazdan kurtulmak, sonra yeniden toplanıp -o sarışın kızın elini bırakmadan- "asla pes etmeyeceğiz" diye on defa, yüz defa, bin defa haykırmak vardı.

Akşam toplanıp, ertesi gün ne yapacağınızı konuşurken, içtiği anason kokulu "pastis"den dili hafif dolanarak "Bastil'i basalım" diyen, pos bıyıklı yoldaşına kahkahalarla gülmek vardı.

Şimdi Paris’te olmak vardı anasını satayım.

Hakları için ayaklanmayı da bir "hak" bilen, kadim Fransız "donsuzlarına", isyan geçmişine, o şanlı "Paris Komününe" bir selam yollamak vardı.

Ne var ki Ankara'dayız.

Derin bir uykuda kâbus görüyor gibiyiz.

Bağırmak istiyoruz, sesimiz çıkmıyor.

Koşmak istiyoruz, ayaklarımız birer gülle.

Korkutuyorlar bizi.

Korkudan felç oluyoruz.

Efendilerimizin yüzüne korkuyla bakıyor, verilecek sadakaları bekliyoruz.

Türkülerimiz yok söyleyecek.

Prangalarımızdan başka kaybedecek bir şeyimiz de yok.

Ama şimdi Paris’te olmak vardı anasını satayım!

Önceki ve Sonraki Yazılar