Şimdi yaşama sırası sende kuzum…

Bugünlerde hayatımın en güzel duygularını yaşıyorum. Takvimler 24 Mayıs 2015 sabah saat: 07.30’u gösterdiğinde iki kişilik ailemize yeni bir can daha katılıyordu. Belki de o gün hayatımın en uzun yolunu en bitmez anlarını evle-hastane arasında geçen zamanda yaşamıştım. Sanki zaman durmuştu, dakikalar, saniyeler hatta saliseler bile geçmek bilmiyordu. Ve hastaneye Aysel’le ilk adımımızı attığımızda, zamana karşı sonunda galip geliyorduk.
Heyecanlı ve gergin bir bekleyişten sonra, ilk ağlama sesiyle birlikte Zeynep bebek hayata merhaba diyordu. O an çocukluğum, gençliğim, dünüm, bugünüm kısacası hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. İnsanoğlunun, bu kısacık hayatında aslında çok şey yaşadığını düşündüm durdum. İnsanoğlu, bu trajik komik dünya sahnesinde, bazen sevinç ve mutluluk bazen de acı ve keder yaşıyor.  Ve aslında bir taraftan dünyaya veda edenlerle diğer taraftan hayata merhaba diyenler arasında geçip gidiyor ömür dediğimiz… Aslında ne kadar basit yaşıyoruz değil mi? Doğumla ölüm arasında ince bir çizgide tutunmaya çalışıyoruz hayata… Yani iki gerçek ve iki olmazsa olmaz arasında geçiyor bütün yaşamımız.
Kuzumuz, eşimle hayatımıza yeni bir renk yeni bir heyecan kattı. İlk göz ağrımız, canımız dünyaya gözlerini ilk açtığında belki artık ilkbaharın son demini yaşıyorduk ama biz sanki hayatımızda yeni bir baharı daha yaşıyorduk. Zeynep, dünyaya merhaba derken;  güneşli, güzel bir pazar gününü tercih etmişti. Belki de aydınlık, güzel, kardeşçe yaşadığımız bir ülkeye merhaba demek istiyordu!  Belki de çevresine küçük gözleriyle bakınırken, biz büyüklere bir şeyler anlatmak istiyordu. Ve çok ilginç ağlamak yerine hep gülmek, gülümsemek istiyordu. Çevresine tereddütlü bir o kadar da masumca bakarken; sanki bir şeyler anlatmak istiyordu…
Belki de kötülükler olmasın, iyilikler olsun istiyordu…
Belki de savaş olmasın, barış olsun istiyordu…
Belki de karanlıklar yerine aydınlık, güneşli günler olsun istiyordu…
Belki de öfke, şiddet, cinayetler yerine sevgi, kardeşlik olsun istiyordu…
Ve o gerçekten bu dünyada karşılaşacaklarına dair bir şeyleri hissediyordu ama daha önemlisi hissettiriyordu.
Biliyorum kuzum, belki de hayal ettiğin bir ülke bir dünya ile karşılaşmayacaksın.
Biliyorum güzel kızım, tertemiz kalbinle bu dünyadaki kötülükleri görünce belki de şaşıracak,  isyan edeceksin.
Ama unutma iyiler, masumlar, günahsızlar geldikçe yenileyecek bu dünya kendisini… Ve kötü yürekliler, o tertemiz masum yüzüne baktıkça belki de utanacaklar, insanlığı hatırlayacaklar.
Son sözde benden sana. Farkındayım Zeynebim; artık annenle benim sorumluluğum çok daha büyük…  Farkındayız,  asıl büyük işimiz şimdi başlıyor. Evet güzel kızım, sen bize ve bu dünyaya tüm masumiyetinle, iyiliğinle geldin öyle de kal tamam mı kuzum…
Aramıza hoş geldin, iyi ki geldin kuzum…
Nazım’ın dediği gibi, “hoş geldin bebek,  yaşama sırası sende…”

Önceki ve Sonraki Yazılar