Sinemamızın 'yüz yıllık yalnızlığı'

Türkiye sineması bir asrı geride bırakırken, sinema emekçilerinin uğradıkları hak gaspları, ürkütücü rakamlara ulaşıyor.

1933 Ocak ayında Naziler Almanya’da iktidarı ele almıştı. Nazilere boyun eğmeyen dünyaca ünlü bilim adamları ve sanatçılar çoktan bavullarını hazırlamış ve kendilerine yeni bir vatan bulmak umuduyla yollara düşmüşlerdi. İşte dünyaca ünlü patoloji profesörü Dr. Phlipp Schwartz, 3 Temmuz 1933 günü, tam saat 14’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın toplantı salonuna girdiğinde, doğrusunu söylemek gerekirse, çalışmalarını özgürce ve ölüm korkusu yaşamadan sürdürmek isteyen sadece 3 bilim insanına yurt arıyordu. Saat 21’de görüşme bittiğinde kendisinden merakla haber bekleyen Zürih’teki arkadaşlarına Prof. Schwartz’ın gönderdiği telgraf çok kısadır: “Üç değil otuz, otuz sonra üç yüz oldu.”

'Sanatın hukuksal çerçevesi'

“Andımız”ın metin yazarı olarak da tanıdığımız genç devrimci Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in dünya çapında örneği olmayan bu girişiminden faydalanıp, ülkemizi yeni bir yurt olarak benimseyen yüzlerce bilim insanından birisi vardı ki, sanat ve fikir hayatımızın hukuksal çerçevesinin belirlenmesinde tayin edici katkıları olmuştu: Prof. Dr. Ernst Hirsch. Hirsch, pek çok hukukçunun ortak görüşü ile, 1951 yılında sanatı ve sanatçımızı koruyacak dünyanın en ileri telif hakları yasasını ülkemiz için hazırlamıştı.

'Telif hakkı' mücadelesi

İlk kabul edilişinin ardından üzerinde tam 4 kez değişiklik yapılan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ile eser sahipleri satışa sunulan ürün kopyalarından elde edilen gelirin bir kısmını “telif hakkı” olarak almaya hak kazandılar. Tüm dünyada geçerli bu uygulama, sahibinin meydana getirdiği eserin yaygınlığı ve ticari kazancı oranında ücretlendirilmesi gibi, genel bir hakkaniyet anlayışı üzerinden geliştirilmişti.

Nitekim, ülkemizde de, uzun tartışmaların sonucunda bu uygulama ilk önce müzik sektöründe hayata geçirildi. Eser sahibi üretilen kaset veya CD adedi x birim fiyatı üzerinden belirli bir yüzde oranında ödeme alıyor. Bu ödemeleri tahsil yetkisi ise, eser sahibi tarafından doğrudan bu amaçla kurulmuş meslek birliğine devrediliyor.

‘Üvey evlat’ sinema

1995 yılında, dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın özel uğraşları ve katkıları ile yasada yapılan düzenlemelerle haklarının daha özenle korunacağına dair eser sahiplerinin büyüyen umudu her geçen gün söndü. Çünkü, yasada çok açık olarak belirtilmesine rağmen, müzik sektöründe uygulamaya konulan telif koruması ve tahsilatına ilişkin düzenlemenin edebiyat, tiyatro ve sinema gibi sektörlerde de geçerli olmasını sağlayacak yönetmelikler çıkarılmadı.

Sinema sektöründe mevzuat eksikliği yüzünden toplanamayan telif gelirleri sinema eserinin ortak sahipleri yönetmen, senarist ve bestecinin hanesine zarar, birilerinin kasasına ise haksız kazanç olarak girmektedir.

Almanya örneği ile zarar hesaplaması

Almanya’da sinemadan toplanan telif hakkı ile ilgili farklı tarifeler söz konusudur. Ancak, bir genelleme yapmamız gerekirse, gişede satılan biletten, eser sahipliği içeren 3 birimin her biri için yaklaşık net % 7 + vergiler tahsil edilmektedir. Farklı ülkelerde farklı uygulamalar olmakla birlikte bu oran toplamda % 25’i aşmıyor ama, % 15’e kadar inebiliyor.

Sinema emekçileri gasp ediliyor

Almanya örneği üzerinden Türkiye için bir simülasyon yapmak istersek, örneğin 2016 yılında sinemamızda elde edilen gelir toplamı 652.906.723 TL’dir. Bu gelirin % 21’ine denk düşen 137.110.411,83 TL aslında sinema emekçilerinin gasp edilen kazancıdır.

Son 10 yılın yıllık gelirleri toplamı olan 3.643.906.817 TL üzerinden bir hesaplama yaptığımızda ise, yönetmen, senarist ve bestecilerin toplam kaybının yaklaşık 765.220.431,57 TL olduğu ortaya çıkıyor. Bu gelir kaybını geriye dönük 20 yıl için hesaplamaya kalkıştığımızda, hiç kuşkusuz milyarlar ile ifade edilecek bir hak gaspından söz etmek, kesinlikle abartı değildir.

Sinemamızın yüz yıllık yalnızlığı


Elbette, bizim hesaplamalarımız kesin veriler değildir. Sadece, Almanya’da yetkili meslek birliği olan GEMA’nın temel hesaplama oranını uyarlayarak bulduğumuz yaklaşık sonuçlar, sinemamızda eser sahiplerinin uğradığı korkunç haksızlığı gözler önüne sermek için yeterlidir.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar