Sırada kim var?

Komşu Yunanistan’da yaşanan değişimi  tüm Avrupa pür dikkat seyrediyor.  Sevinçten uçanlar var, gözleri umutla parlayanlar var; ve tabii,  baş sallayıp dilerini gıcırdatanlar var.  Olay Türkiye’nin sol kesimlerinde de ılık umut rüzgarları estiriyor 

Bunu boş hayal sayıp dalga geçenlere hatırlatmak isterim:

Güney Avrupa’da olupbitenler Türkiye’yi ilgilendirir.  Çünkü Türkiye aynı zamanda bir Güney Avrupa ve Akdeniz  ülkesidir.

Bunu bana 1970’li yılların başında Yorgo Papandreu’nun babası Andreas Papandreu hatırlatmıştı. O sıralar Yunanistan’da Albaylar Cuntası iktidardaydı,  Andreas Papandreu ise sürgündeydi.  Toronto Üniversitesi’nde iktisat dersleri veriyordu.  Doktora yaptığım Indiana Üniversitesi’ne bir konferans için geldiğinde bir Yunanlı arkadaşım beni onunla tanıştırdığında şöyle şeyler söylemişti:

 “Güney Avrupa’da, Akdeniz’in boynunda,  şu anda demir bir gerdanlık var.  Portekiz, İspanya, Yunanistan ve Türkiye diktatörlüklerce yönetiliyor.  İtalya sallantıda.  Ama göreceksiniz bu demir gerdanlık yakında sökülecek, demokrasi gelecek.”

Dediği gibi oldu: Türkiye’de 12 Mart, Yunanistan’da Albaylar cuntası, Portekiz’de Salazar, İspanya’da Franko diktatörlükleri, kısa sayılabilecek aralıklarla devrildi. Bu değişimlerin her biri ötekilerce ilgiyle izlendi ve bir bakıma ilham kaynağı oldu.

Yine öyle olabilir.  Özellikle Portekiz, İtalya ve İspanya AB ülkeleri olarak benzer sorunlarla karşı karşıyalar. Bunların başında “kemer sıkma “ politikalarına karşı yükselen öfke geliyor. Türkiye o öbekte değil ama ciddi ekonomik ve sosyal sıkıntılarının yanı sıra demokratik eksikleri nedeniyle öfkeli kitlelere sahip.

 “Komşuda pişer bize de düşer” demek için erken olsa da “Komşuda pişer, kokusu bize de gelir” diyebiliriz. Hele o aş komşuda değil, mahallede pişiyorsa!

 

*         *         *


Sıradaki ilk ülkenin İspanya olduğu görülebiliyor.  Orada da Syriza benzeri bir parti, Podemos, kamuoyu yoklamalarında ilk sıraya yükselmiş durumda. Onlar da ülkelerinin bağımsızlığı ve halklarının haysiyeti için mücadele ettiklerini söylüyorlar. Amaçlarını şöyle özetliyorlar:

Pazarın totalitarizmine karşı demokrasiyi yeniden inşa etmek!

Bunun hiç de kolay olmadığının farkındalar. Geçenlerde bir Syriza mitinginde konuşan Podemos Genel Sekreteri Pablo Iglesias’ın söylediği gibi, seçim kazanmak iktidarı ele geçirmek  anlamına gelmiyor. Karşılarında gelmiş geçmiş partilerin en güçlüsü bulunuyor:  Wall Street Partisi. Her kılığa giren, her yerde temsilcileri olan Finans Enternasyonal kolay kolay pes etmeyecektir. İglesias uyarıyor:

“Şunu unutmayalım ki karşımızda çok büyük güç sahibi ufak bir azınlık var.  Vicdanı olmayan ve kendi partilerinin seçimleri kaybetmesinden korkan bir azınlık. Şunu unutmayın ki, iktidar sahipleri hoşlarına gitmeyen seçim sonuçlarını hemen hiçbir zaman kabul etmezler…  Bu yüzden sivil toplumla içli dışlı olmak görevimizdir. En iyiler bizimle olmalı.  Yönetimimizin etkili olabilmesi için en iyi iktisatçılara, bilim insanlarına, devlet memurlarına ihtiyacımız var. Polis ve silahlı kuvvetlerdeki profesyonellerle bağlantı kurup onları dinlemek zorundayız.  Ben ülkemdeki silahlı kuvvetler mensuplarının çoğunun demokrat olduğunu biliyorum… Başka kesimlerle de konuşmalıyız… Tüm Avrupa’ya el uzatmalıyız… Kimsenin önünde diz çökecek değiliz, amacımız insanlarımız için haysiyet ve mutluluğu mümkün kılacak temel maddi koşulları yaratmak.”


Önceki ve Sonraki Yazılar