Ömer Adıgüzel

Ömer Adıgüzel

Sıradan Bir Gün

İnsanların büyük bir kısmı kendini çok yönlü, toplumsal çevresinde etkili, daha güçlü ve yönlendiren veya yöneten olarak görmeyi diler. Kimileri bu dileklerinin yalnızca bir kitap okumayla, kısa süreli bir kurs ile çoğunluğu şova dönük stand up türü konferanslarla hiç emek harcamandan hemen gerçekleşmesini bekler. Yaşamın kısa yoldan başarısı kişisel gelişim odaklı kitaplarda ya da bu tür kurs ve konferanslarda sanki bir reçete gibi sunulur. Bazıları da bu reçetelere sonuna kadar inanır ve kısa sürede bir mucize bekler. Sonrasında gelsin etkileşim, verimli iletişim, mutlu günler, pozitif enerjiler…

 Kişisel gelişim adıyla ortaya çıkan bu popüler alanın altında elbette bireyin tüm yaşamı boyunca kendini istediği alanlarda geliştirmesi düşüncesi yatar. Yaşam boyu öğrenme alanının kapsamı içinde değerlendirilebilecek bir etkinlikler dizisi olan kişisel gelişim iyi bir amaç, doğru bir zamanlama ve planlama ile elbette işlevini yerine getirebilir.

     Yekta Kopan Can Yayınları arasında çıkan “Sıradan Bir Gün” başlıklı son romanında kent insanın sıkışmışlığının kısa süreli okuma ya da çalışmalarla giderebileceğine inananların başvurduğu kişisel gelişim alanını kurgusal bir düzlemde irdeliyor. Kendini gerçekleştirme sürecini erteleyen ya da bunun sancısını sürekli taşıyan insanların yalnızlığına da vurgu yapan roman, Türkiye’de herkesin bir biçimde yanı başında ya da çevresinde olan kişisel gelişim kitapları ve yazarları ile yüzleşmesini sağlıyor.

     “Sıradan Bir Gün” aslında okuyan herkesi, aynı roman kahramanı Armağan Gündoğdu üzerinden kendi kendisiyle karşı karşıya getiriyor. Takma isimle kişisel gelişim kitapları yazan Armağan Gündoğdu’nun çevresinde gelişen olayları anlatan roman,  gerçek olmayan kimliklerin anlatmaya çalıştığı gerçekliğin de aslında sahte olduğunu, son yılların medya dünyasındaki yozlaşmayı, düzeysiz TV programlarının arkasındaki gerçekliği,  gerçek olmayan kimlik ve kişilikleri, bitmek bilmeyen bir yalan çemberini, çoğu zaman doğal ve içten olmayan yakın ilişkiler ağını ve nedeni belirsiz sürekli bir hesaplaşmanın farklı insan yüzlerini sunuyor. 

     Yekta Kopan bu yönüyle edebi bir eser yazarken siyasi ve sosyolojik inleme yapacaklar için de dönemin önemli verilerini bir tür kayıt altına almış oluyor. Romanın okunurluğunu ve akışını kolaylaştıran dramatik yapısında yer alan görünmeyen pek çok “arızalı” insan davranışları, geri dönüşlerle ortaya çıkan travmaları, karakterlerin kabul edilemeyecek tutumları romandaki anlatı kişisi için bir veri görevini üstleniyor.

     Pek çok insan tıpkı Armağan Gündoğdu gibi başkalarının rolünü hem de istemeden ve mutlu olmadan oynuyor ya da oynamış gibi yapıyor.  Bu da doğallığı ve içtenliği bozuyor. Kendi ile barışık olmak isteyen ancak bunu bir türlü açığa vuramayan roman kahramanı, sahte kimliğinin altında gerçek olmayan anlamları ve kusursuz olma formüllerini “kopyala yapıştır” ile yazdığı kısa ve özlü sözlerde sunuyor. 

     Kısa yollu başarı kültürü üzerine kurgulanan roman, “en” olma kaygı ve hedefini taşıyanlara önemli göndermeler yapıyor. Mert Güriz karakterinin yarattığı Armağan Gündoğdu karakteri, geriye dönük travma anlarında kendi ile hesaplaşmasını yapıp eleştirisini de “tüketim toplumuna” doğrudan iletiyor. Böylece kendi benliğine ve kimliğine ilişkin soruların daha kolay sorulmasını sağlıyor.

Yekta Kopan Sıradan Bir Gün’de yakın tarihin günlük yaşantılarının ne kadar estetik olup olmadığını sahte bir karakterin iç sesinden eleştirel bir gözle sunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar