Sistemik kaos

Suriye’den, Yunanistan’a, Ukrayna’dan Uzak Asya’ya yakınımızda ve uzağımızda olup biten her şey, “iç ve dış” kavramlarının eski anlamlarını yitirdiği bir dünyada gerçekleşiyor.

Sermayenin her yeni birikim/genişleme evresinde ortaya çıkan düzensizliği anlatmak için “sistemik kaos” kavramı kullanılıyor. Böyle bir dönemden geçiyoruz. Kapitalizmin krizi, bu kez, bir uygarlık ve insanlık krizi olarak insanlığın önündedir.

Dönemin temel eğilimlerini sıralamaya çalışalım.

Krizli bir sistem olan, krizlerden beslenerek yaşayan kapitalizmin bu defaki krizden çıkış olanakları ciddi biçimde daralmıştır. Keynesçi bir çıkış yolu, yani emekçilere, yoksullara “sus payı” verecek bir esneme payı görünmüyor.

18. yüzyılın büyük tarihsel buluşu teritoryal ulus devlet bunalımdadır. Sermayenin hareketi, ulus devlet sınırlarını aşıyor; kimi devletlerle birlikte, ulus devlet temelli uluslararası düzen de çözülüyor. Ortadoğu örneğinde açıkça görüldüğü gibi, devlete ait silah kullanma tekeli fiilen kırılıyor.

İrili ufaklı yüzlerce silahlı cihadist örgüt Suriye’de, Irak’ta fink atıyor.

ABD, ekonomik ve ideolojik üstünlüğünü yitirdi. Hegemonyası çözülüyor. Hâlâ dünyanın en büyük askeri gücü. Ama, artık ciddi rakipleri var. Çin ve Rusya silah teknolojilerini geliştirerek, büyük ölçeklerde silahlanarak ve askeri güçlerini birleştirerek hızla ABD’yi dengeleyecek duruma geliyorlar.

Büyük emperyalist güçler arasındaki paylaşım kavgası kızışıyor. Yeryüzünün her yerindeki savaş ve çatışmaların, kontrollü/kontrol dışı her türlü şiddetin arkasında, bu anlamda bir “dünya savaşı” var.

ABD hegemonyasının zayıfladığı koşullarda emperyalist gruplaşmalar istikrarlı ve kalıcı değil; para ve silah verenin kontrol edebildiği irili ufaklı silahlı gruplar vekalet savaşlarında rol alıyor vb.

ABD’nin müttefikleriyle ilişkileri de eskisi gibi değil.

ABD’nin Ortadoğu’daki destekçileri arasında amaç, yol, yöntem farklılaşmaları, çeşitli konularda karşıt konum alışlar, hatta sürtüşmeler görülüyor.

ABD, İsrail’e, Suudi Arabistan’a, Türkiye’ye, Mısır’a eskisi gibi söz geçiremiyor. Tersine bu ülkeler, ABD’ye oldu bittiler dayatabiliyor.

Türkiye’nin kaotik yeni dünyadaki yeri ve yönü, Türkiye’yi yönetenler arasında hâlâ sürmekte olan bir tartışmanın konusudur.

Erdoğan-Davuoğlu ikilisinin yeni Osmanlıcı bir girişle, Ortadoğu’nun büyük gücü olma stratejisi, Müslüman Kardeşler’le el ele bölgeyi biçimlendirme siyasetleri iflas etti.

Hükümetin Suriye siyasetinin yol açtığı sorunlar, asıl bundan sonrası içi ciddi gerilim kaynağı olmaya devam ediyor.

ABD hegemonyasının ve eski ittifaklar sisteminin dağılmakta olduğu, yeni ittifakların ise henüz netleşmediği ortamda emperyalist gruplar içinde de alt bölünmeler, çıkar çatışmaları, geçişkenlikler yaşanıyor.

Örneğin, ABD ile AB arasında, AB’nin kendi içinde dağıtıcı çelişkiler var. Bütün ülkelerde iç sorunlar, sınıf mücadelesi var. Sistemik kaos koşullarında hemen her ülkede baskıcı, otoriter eğilimler, faşizm tehlikesi güçleniyor.

Burada özetle aktarmaya çalıştığım saptama ve eğilimler, küresel kapitalizm koşullarında tüm ülkeler için “iç olgu” gücündedir.

Öte yandan, dünya kaos ortamında, siyasetin, öznel öğenin, örgütlü azınlıkların olayların gidişini etkileme katsayısı büyümüştür.

Konjonktürel, jeo-politik durum ve ilişkileri bilmek, yarattıkları yeni devrimci olanakları değerlendirmek içindir.

Bunlara endekslenmek, bunlara göre “oynamak” ise örneklerini çokça ve hemen her zaman gördüğümüz gibi yutulmanın, yok olmanın en kestirme yoludur.

İnsanlık çaresiz değildir.

Çare, olanı reddedip, olmayanı var etmek için, emperyalist-kapitalizmin çözümsüz çelişkilerini, açmazlarını deşifre etmek, söylemiyle, eylemiyle kapitalizmin ötesini göstermek için mücadeleye devam eden “büyük insanlığın” ellerindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar