Siyasi sorumluluğu kim/kimler üstlenecek?

Yaklaşık 20 gündür “Şunu da FETÖ yapmış, bunu da FETÖ” yapmış bombardımanı altındayız. Son olarak dün Demirbank’a el konulmasının sorumlusunun da FETÖ olduğu iddiasını duyduk. Aslında TMSF ve BDDK’nın 2000’li yıllarda başlayan ve AKP iktidarları döneminde de devam eden el koyma süreçlerin çok ciddi biçimde araştırılması gerekiyor. DSP-ANAP ve MHP koalisyonu döneminde başlayan ve AKP iktidarlarında da devam eden bu el koyma işlemi, bir nevi ‘servet transferi’ olarak karşımızda incelenmek üzere bekliyor. Onlarca banka ve işadamının mal varlıkları TMSF tarafından satıldı, suçlu olsalar bile bu işadamlarının dava açmalarının önü kapatıldı. Dün Demirbank ile ilgili yapılan başvuru, gerisinin geleceğini de gösteriyor. O dönemde yasal hakları ellerinden alınan herkes, yeniden dosyasının açılmasını isteyecek ama iş işten geçmiş olacak. Bu işin ekonomi boyutu ancak işin temelini siyaset oluşturuyor.

Birkaç yıl önce kamuoyunun gündemine yansıyan 2004 tarihli MİT raporunu anımsatmak istiyorum. MGK’ya sunulan o raporda, cemaatin nihai hedef olarak dini esaslara dayalı bir devlet düzeni oluşturmak amacını taşıdığı belirtiliyor ve “Kendi İslam anlayışı çerçevesinde yurtiçi ve yurtdışında yoğun bir faaliyet içinde olan Fethullah Gülen grubu, ülkemizdeki en önemli irticai yapılanmalardandır” deniyordu. Hatta raporda, bugün sıkça dile getirildiği gibi bir “paralel devlet” yapılanmasına dikkat çekiliyordu. Cemaatin “oluşturulan taban, teşkilatlanma, yaygın eğitim ağı, finansman, imkân ve kabiliyetleri gibi yönlerden irdelendiğini” belirten MİT, cemaat için “devlet benzeri bir yapılanma içinde olduğu görülmekte olup, yarattığı tehdidin boyutu önem arz etmektedir” demişti.

1990’larda da rapor hazırlanmıştı ama

Biraz daha geriye gidelim... Yıl 1996, yine bir MİT raporu... Dönemin MİT Başkanı Sönmez Köksal tarafından yine dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a sunulan rapor, Susurluk kazasından sonra hazırlanmıştı. Raporda “Fethullah Hoca’nın Çiller’in kara para aklama işinde gizli ortağı olduğu, Fethullah hocacıların CIA’nın bölgemizdeki en önemli sivil toplum kuruluşu olduğu iddialarının, Maliye Bakanlığı müfettişlerinin Fethullah Gülen’in mali kayıtlarını incelemesi ile İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarının ilgili kuruluşlarla yapacakları koordine sonucunda çözülebileceği değerlendirilmektedir” deniyordu. Bu raporda tıpkı 2004’teki gibi ‘sümen altı’ edildi.

Fethullahçıların devlet içindeki örgütlenmelerinin 80’lerde başladığını 90’larda gelişme dönemine girdiğini, 2000’li yıllarda da zirveye oturtulduklarını bugüne kadar yazılan kitaplar, araştırmalar, MİT raporları, 17/25 Aralık süreci ve son olarak 15 Temmuz’la herkes öğrenmiş oldu.
20 gündür imamlar, cemaatten ayrılıp TV ekranlarında ‘uzman’ olarak boy gösterenler, çalınan sorular, şok mangaları, fişlemeler, himmet, ablalar, kandırıldım itirafı bombardımanı altındayız. Ülkede yönetici düzeyinde görevden alınan emniyet müdürü kalmadı, TSK’da komuta kademesinin yarısından fazlası tutuklanmış vaziyette. On binlerce savcı, hâkim, devlet memuru, müfettiş, doktor açığa alındı, tutuklandı. Anlı şanlı holdinglerin yöneticileri gözaltına alındı, şirketlerine kayyum atandı.

Peki, bu devasa yapı hatta MİT raporunda da belirtildiği gibi ‘alternatif bir devlet’ nasıl bugüne geldi? Üniversitede yemek boykotuna katılan öğrenciler için bile dosya tutup, ‘örgüt üyesi’ olarak tutuklayan devlet, 30 yıldır cemaatçilerin hiçbirini görmedi mi? Büyük olasılıkla ‘bizim çocuklar’ deyip göz yumdular.
Belli ki hiç siyaset bilmiyorlar, ABD’nin besleyip büyüttüğü onlarca yapının, işlerinin bittiğini anladığında silahlarıyla karşısına dikildiğinden de haberdar değillerdi sanırım... Bakınız El Kaide, bakınız Taliban, bakınız IŞİD...

Cemaatin imamlarını, ablalarını, himmet toplayanları tutuklayarak bu sorun çözülemez. MİT’in raporlarını göz ardı edenler, on binlerce kişiyi kamuya yerleştirenler, soruların çalınmasına göz yumanlar, haksız kazanca ortak olan ya da sessizliği tercih eden siyasiler de bu işin sorumluluğunu üstlenmeliler.

Önceki ve Sonraki Yazılar