Hüsnü Mahalli

Hüsnü Mahalli

'Gül ne yapıyor?'

Cuma ve cumartesi Beyrut, pazar ve pazartesi Şam'da idim.
Önce Şam'ı anlatayım.
Her saniyesi duygu yüklü.
Çoğunluk zaferin ve dolayısıyla çözümün yakın olduğuna inanıyor. Hiç kimse normalleşmenin kolay olacağını söylemiyor ama herkes gelecekten umutlu.
Onlara göre; üç yıl süreyle tarihte benzeri olmayan bir şekilde Suriye’nin üzerine çullanan onlarca emperyalist ülke ve onların bölgesel işbirlikçileri başvurdukları tüm iğrenç yol ve yöntemlere rağmen; Suriye devleti, ordusu ve halkını yenemediler ve yenemeyeceklerdir.
Suriyelilerin Başbakan Erdoğan, Bakan Davutoğlu ve AKP Hükumeti ile ilgili ne düşündüğünü burada anlatmaya gerek yok.
Genelin görüşü: “Erdoğan olmasaydı, Suriye'de durum asla bu hale gelmezdi”.
Şam'da herkes “Suriye konusunda ve genel olarak bölgede tek başına kalan Erdoğan şimdi ne yapacak” diye soruyor.
Şam'da herkes 17 Aralık sonrasında Türkiye'de olup biten her şeyi yakından takip ediyor ve en ince detaylarıyla biliyor.
Ve Şam'da herkes çok ilginç ve şaşırtıcı bir şekilde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü soruyor:
“Bütün bu olup bitenlere ne diyor? Neden net tavır koymuyor?”

Beyrut'ta durum bundan farklı değildi.
Üstelik, Beyrut'ta buluşup konuştuklarım çok farklı siyasal, dinsel, etnik, mezhepsel, sosyal ve kültürel kesimlerden insanlardı. Katıldığım bir konferansta, Lübnanlı meslektaşlarımın yanı sıra Ürdünlü, Yemenli, Iraklı, Mısırlı ve Sudanlı gazeteci ve akademisyenlerle sohbet ettim.
Hepsi de çok şaşkın ve ısrarla “Duyduklarımız inanılacak gibi değil” diyordu.
Herkes “Üç yıl önceki 'model' Erdoğan'ın nasıl bu hale geldiğini” sorguluyordu.
Tıpkı buluştuğum üniversite öğrencileri gibi.
Çoğu İstanbul'a gelmiş ve Türkiye'yi çok seviyor.
Ama hepsi Erdoğan ve hükümetinin Suriye ve bölge ülkelerine yönelik tehlikeli politikasına öfkeli.
Sosyal medyayı çok iyi kullanan bu gençler kendi yaşıtlarıyla ortak değerleri paylaştıklarından, Başbakan Erdoğan için “Bu kadar rezaletten sonra artık devam edemez” diyor.

Ben; “Buna siz değil, Türk halkı karar verir” deyince, neredeyse tek ağızdan hepsi; “Hüsnü Hoca, unutma; insanlığın ortak değerleri var ve bu değerler içinde hırsızlık, yalancılık, başkalarının haklarına saygısızlık ve zulüm yok ve olamaz” diye karşılık verdiler.
Sohbet çok uzun, heyecanlı ve benim için çok öğretici idi.
Tam da ayrılırken gençlerden biri arkamdan “Hocam, Cumhurbaşkanı Gül'ü görürsen selam söyle ve artık çıkıp bir tavır koymasını istediğimi anlat” diye bağırdı. Ben de “İstersen gel seni götüreyim, sen kendin söyle” deyince gülmeye başladı ve “Rahmetli Rafik Hariri'ye benzediği için zaten ben onu çok seviyorum” diye karşılık verdi.
Beyrut ve Şam izlenimlerim özetle böyle. Aslında sayfalarca anlatabilirim.
Ben kendi adıma bu coğrafyanın neresine gidersem gideyim, her zaman duygulanır ve çok şey öğrenirim.
Gördüğüm ve öğrendiğim her şey benim için müthiş bir zenginliktir.
Bu zenginlik olmadan, bu coğrafyanın gerçekleri asla anlaşılamaz.
Bilgi olmadan asla analiz yapılamaz ve öngörüde bulunulamaz.
Ben daha ilk günlerde “Esad iktidarda kalır” dediğimde, herkes bana çok kızmıştı.
Tıpkı; “Mursi İktidarı bir yıl dayanır” dediğimde kızdıkları gibi.
Oysa ben bir durum tespiti yaparak, insanların doğruları görmelerini istemiştim.
Bu doğrular o zaman görülmüş olsaydı, belki de bugün Suriye'de bu kadar insan ölmez ve coğrafyamız çok farklı olurdu.
Belki de Erdoğan, AKP ve Türkiye bu şekliyle tartışılır hale gelmezdi.
Belki de Türkiye'de 17 Aralık ve sonrası yaşanmazdı.
Lübnanlı gencin temennisiyle; Cumhurbaşkanı Gül net tavır koymuş olsaydı, belki de tüm bunlar olmazdı.

Önceki ve Sonraki Yazılar