Sudan'da toprak kiralama değil, toprak gaspı

Türkiye’nin Sudan’da 99 yıllığına 5 milyon dekar arazi kiraladığını duyduk. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı önderlik ediyormuş. Bu olaya toprak gaspı deniyor. Başı çekenler arasında Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kore, Japonya, Çin gibi ülkeler ve Batılı şirketler başı çekiyor.

Ülkemiz de her iki yönüyle bu olayın dışında değil. Örneğin Katar’dan Hassad Food adlı bir fon Türkiye’den ürün yetiştirmek ve hayvancılık yapmak üzere tarım arazisi satın almak istemişti. Ayrıca Güney Kore ve Suudi Arabistan’ın Türkiye’den toprak alma konusunda istekleri vardı. Türkiyeli işadamları da Libya’da benzer işler peşinde koşuyorlardı.

Sudan’daki olay aslında toprak gaspı (land grabbing) kavramı içinde düşünülmeli. Bu konuda halkımız içinde köksüz beklentiler yaratılmaya başlanmış. Meyveleri ucuza yiyeceğimiz falan zannediliyor. Tropik meyveler zaten dünya’da çok ucuza satılıyor. Bizde pahalı olmasının başka nedenleri var. Yatırımı yapacak olanlar sıradan halk değil işadamları. Bunların da Türkiye’nin ucuz meyve yemesi gibi bir misyonu yok. Türkiye halkı için bir şeylerin değişeceği yok. Yatırımcıların meyve yetiştireceğini de pek sanmam. Tarım Bakanlığı önce Türkiye tarım topraklarının yok olmasını, erozyonla aşınmasını önlemeye çalışmalı. Oradan gelecek gıdaya bel bağlamak çok yanlış. Bu toprak kiralamanın Müslüman Sudan halkına yardım gibi anlaşılması ise çok yanlış. Sudan’da 2009 yılındaki bir rapora göre aç olan insan oranı resmi istatistikler olarak %26. Güney Sudan 2011’de bağımsız devlet olarak ayrıldığında Kuzey Sudan iyi topraklarının ve petrol gelirinin önemli bir kısmını kaybetmişti. Aç olanların oranı yükselmiş olmalı. Büyük şirketlerin daha verimli tarım yaptıkları bir aldatmadan ibaret. İstihdamın da çok düşük düzeylerde kalacağı dünya deneylerinden biliniyor. Endüstriyel tarımla bu toprakların kirletileceği ise kesin. Türkiye Sudan’a yardım edecekse toprak reformu yapılmasını salık vermeli ki bunu hiç beklemiyorum. İkincisi agro-ekolojik yöntemlere dayalı tarım teknikleri yaygınlaştırılmalı. Türkiye’nin bu konuda bir kapasitesi var. Bu konuda yardım edilebilir. Karşılığında da Türkiye’nin kazanacağı şeyler olabilir. Kazan-kazan formülü asıl budur. Yoksa Türkiyeli şirketlerin oraya yerleşmesi değil. Arazi gaspı Sudan halkının daha da açlığa gömülmesine yol açacaktır. Türkiye toplumu da yapılan bu toprak gaspının kendisi ile ilgili bir şey olmadığını düşünmeli. İşadamları para kazanacak. O kadar.

Arazi gaspı halklar ve yerel toplulukların gıda egemenlikleri için ciddi bir tehdit. Dünya Bankası bu yeni arazi gaspına yardımcı olmak için yedi ilke yayınlamış. Hatta Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü FAO ile IFAD ve UNCTAD gibi kuruluşlar Dünya Bankası’nı desteklemişler. Bu ilkeler arasında çevreye zarar vermemek falan da varmış. Bunlar aslında işi meşrulaştırmak için ortaya atılan laflar.

Gıda fiyatlarında başlayan hızlı artışlar arazi gaspı için iştahları arttırıyor. Bu arazileri ele geçiren şirketler ürünü, toprağı, doğayı kirleten, insanları işsiz bırakan endüstriyel tarım yöntemlerini kullanacaklardır. Bu soygun bir an önce durdurulmalıdır. Bu soygundan en çok zarar görecek ülkelerden biri de Sudan’dır. Sudan’da insanlar açlıktan ölürken arazilerini başka ülke ve şirketlere vermeye teşvik edilmektedir. Başta La Via Campesina olmak üzere yüzlerce kuruluş arazi gaspına 22 Nisan 2010’da yayınladıkları bir bildiri ile karşı çıktılar. İstekleri kısaca şöyle:

Gerçek bir toprak reformu uygulanmalı. Ekolojik tarım ve küçük üreticiler desteklenmeli. Gıda egemenliğine sahip çıkılmalı, yerel, bölgesel pazarlar desteklenmeli. Yerel halkın toprak, su ve biyoçeşitliliği denetlemesini sağlayacak şekilde, topluluk yönetimli gıda ve çiftçilik sistemleri desteklenmelidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar