Süt ve et bizi nasıl hasta yapmaz?

Süt ve et bizi hasta edebilir. Koruyucu ilaç da olabilir. Bu, hayvanların nasıl beslendiğine bağlıdır.

Sığır, koyun ve keçiler meralardan koparılarak, daha doğrusu yeşil yemlerden uzaklaşarak daha çok mısır, soya vb. kesif yemlerle beslenmesi durumunda süt ve et insanları hasta ediyor. Nedeni de bu durumda damar ve kalp hastalıkları ile parkinson, alzheimer vb. sinir sistemi hastalıklarından koruyan omega 3 yağ asitlerinin azalması ve zararlı omega 6 yağ asitlerinin artmasıdır. Bir başka şey de kısaca CLA (Konjüge Linoleik Asit) denilen ve kanserden koruyan yağ asitlerinin de aynı şekilde daha çok kesif yemle beslenen hayvanların ürünlerinde azalmasıdır. Bunun bedeli ağır oluyor. Prof. Dr. Kenan Demirkol bir hesap yapmış. Kötü beslenmeden dolayı yakalandığımız hastalıklar nedeni ile Türkiye’de 15 milyar dolar harcamak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla bu hayvan besleme sisteminin doğrudan gözlenemeyen ağır bir bedeli var. İktisatçılar bunu dışsallıklar terimi ile açıklar. Kesif yemle besleme daha çok dev hayvancılık işletmeleri tarafından seviliyor. Büyük para sahibi çevreler bu nedenle, sonucu ne olursa olsun, köylülerin daha küçük kapasiteli hayvancılık işletmelerini aşağılayarak devlet desteklerinin de kendilerine akmasını sağlıyorlar. Sıfır faizli hayvancılık kredilerini hatırlayalım.

Yem hammaddeleri ülkemize daha çok ithal ediliyor. Bunların da çoğu GDO’lu. GDO lobisi de o yüzden dev hayvancılık işletmelerini çok seviyor. Bu işletmelerin suları, havayı kirletmesine daha hiç değinmedik. Köylülerin kentlere göç ederek sefalete itilmeleri de ayrı bir sorun.

Uzun yıllardır meraları ihmal ettik. Bununla ilgili bir yasa da çıktı. Değişen bir şey olmadı. Şu anda meralarımız bazı istisnalarla çok verimsiz. Bu nedenle bunları daha iyi değerlendirecek koyun ve keçiye daha çok önem vermemiz gerekiyor.

İstenirse bu durum değiştirilemez mi? Şüphesiz değişir. Daha çok ota dayalı beslenme sistemi süt, et verimini düşürür diye itiraz edenler var. Hayvan başına verim düşse de toplam üretim biraz daha uzun sürede arttırılabilir. Dahası beni hasta edecek sütü içmektense sağlıklı ve biraz daha pahalı sütü içmeye razıyım. Aslında daha çok para ödememiz gerekmiyor. Marketlerde süt 3,5 TL’ye tırmanıyor. Köylü ise sütünü 0,70-0,80 TL. dolayında satıyor. Bu fiyat geçen yazın başında 0,50 TL. idi ve köylü perişandı. Gördüğünüz gibi arada büyük bir fiyat farkı var. Bu para büyük süt tekellerinin kasasına akıyor. Bunların çoğu da artık yabancı tekeller. SEK’in özelleştirilmesi bizi bu noktalara getirdi. Çiğ sütün kentlerde satılmasının neden yasaklandığı sanırım açık. Neden tekellerdir. Bunlar mikropludur deniyorsa aynı sütlerin fabrikalara da gittiğini vurgulayalım. Çiğ sütün sağlıklı olması için önlem alınmasına neden yanaşmıyoruz. Çiğ sütün adının bile sokak sütü diye aşağılanmış olması sanırım dikkatlerden kaçmamıştır.

Gördüğünüz gibi köklü çözüm politikadan geçiyor. Ancak bireysel ve gruplar olarak da yapacaklarımız var. Daha çok otla beslenen hayvanlarının sütlerini doğrudan köylülerden alalım. Gruplar olarak örgütlenip köylünün temiz ve sağlıklı sütünü, sebzesini ne olduğunu bilerek almak da bir çözüm. Buna “topluluk destekli tarım” diyoruz.


Önceki ve Sonraki Yazılar