Süleyman Karan

Süleyman Karan

Tam bağımsızlık için var mı ki bir Tito?..

Her şey yeni baştan yazılacak, zira tüm söylemlerin yalan dolan olduğu ortada... Her şey toz duman, kafalar bir dünya, hamaset diz boyu... Büstiyerli, belli ki alkollü bir kızcağız, Üsküdar'da Türk bayrağı sallayıp, tekbir getiriyor. Eski Maocular, Avrasyacılık naraları atıp, “Fikirlerimiz iktidarda” deyip duruyor. Ümmet kendini millet, millet kendini Osmanlı, laik kendini uçbeyi, şeriatçı milliyetçi sanıyor. Böyle bir hibrid, garip bir android siyasi tipoloji doğuyor. Bu ‘milli birlik ve beraberlik’ bir şeytanlaştırma sayesinde var, ama çok net ki sürüdürülebilir değil. Zira ‘şeytanlaştırma’ ile siyaseti, ekonomiyi, milli bütünlüğü ancak bir dönem sürdürürsünüz, sonra yeniden ‘şeytan’a ihtiyaç duyarsınız. Şeytan karaborsaya düşer, bir bakmışsınız ki şeytan sizsiniz!

Bıçak sırtında bir fırsat

Hele hele, böyle bir konjonktürde, yani dünya savaşı yerine bölgesel savaşlarla dünyada sınırların yeniden çizilmesi sürecinde, direksiyonu dağdaki virajda kırmaya kalkarsanız, altınızdaki arabanın her aksamının yerli yerinde olması gerekir. Öyle ya da böyle darbe girişiminin sonrasında ortaya çıkan riskler ve olanaklar, bıçak sırtında bir hayat dayatıyorsa bir ülkeye... Türkiye işte böyle bir dönüm noktasında...

Darbe girişiminin ardında ABD olsun ya da olmasın, şu an AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi NATO’dan uzaklaşmaya teşne... Böylesi bir ortak nokta uzun yıllardır yakalanamadı, şimdi ise telef edilmemesi gerekiyor. Ve bunun alışılmış hamasetlerle, bayrak sallayarak, farklı etnik, mezhepsel ve siyasi görüşlerin ekletik bir şekilde sloganlarda kullanılarak yapılması mümkün değil. Ne yazık ki, iktidardaki siyasal İslamcı heyet, bunun dışında bir şey geliştirebilmiş değil bugüne kadar ve tek başına geliştirmesi de hiç mümkün görünmüyor. AKP’nin binalarına dev Atatürk posteri asarak, Ergenekon’da yargılanmış subayları yeniden atayarak, siyasi parti başkanlarıyla samimi pozlar vererek olmaz bu iş. Zira anti-emperyalist bir hamle, müthiş önemli bir atılım Türkiye için ve peşinden pek çok tehlikeyi de getirecek denli ciddi bir iş...

Özellikle son beş yıldır kutuplaşma üzerinden siyaset yapanların, buzları eritmesi şart. Uzun yıllardır bir söyledikleri bir söylediklerine uymayan kadroların inandırıcı olabilmesi ise başlı başına bir sorun. Yine bölgedeki bubi tuzaklarında taraf olmuş bir Türkiye’nin komşularını da ikna etmesi gerekiyor.

Herkes kendini temizlemeli

İşte bu sebeple, siyasal İslamcılar’ın iktidara bakışlarını yeni baştan kurgulamaları ve en önemlisi bir kez olsun dürüst bir politik strateji belirlemeleri ve bunun için de ilk kez kurnazlığı değil de, akıllarını kullanarak siyaset yapmaları gerek. Şimdilik ağır aksak da olsa, birkaç olumlu adım atmış gibiler, ama bunun yanında geçmişten kaynaklı hataların da ipuçlarını veriyorlar. Şöyle ki, anti-emperyalist bir dönüşüm için, Türkiye toplumunun tüm katmanlarında bir konsensus ve dayanışma sağlamak gerek. Ve Türkiye’de ABD emperyalizmiyle iş tutmamış sadece iki kesim var, bir sosyalistler (ne yazık ki nüfusa oranlarının pek bir kuymeti harbiyesi yok) ve Atatürkçüler’in önemli bir bölümü (bunun nüfus içinde ciddi bir önemi var). Bu iki grup dışında ABD’ye karşı her ne olursa olsun dik durmuş başka bir siyasi grup yok. Şu ana kadar gidişattan memnun olan ve kendisini Alice Harikalar Diyarı’nda gören Aydınlıkçılar dışında ise AKP’nin gerçekten bir ulusal birlik içinde, tam bağımsız bir Türkiye diplomasisi inşa edebileceğine inanan görmedim. MHP’nin tabanında da belki bir grup miliyetçiyi buna ekleyebilirsiniz, ama MHP üst kadrolarının anti-ABD, anti-NATO çizgiye evrilmesi herhalde kolay olmasa gerek.

Konsensus ama her unsurla


Ve diyelim ki, her şey olumlu gitti, mesela AKP içinde bugüne kadar ABD ile iş tutmuş siyasetçiler, bu üç eğilimi, yani siyasal İsalmcılar’ı, Atatürkçüler’i ve milliyetçileri bir araya topladı. İyi de karşınızda yüzyıllık ve her türlü berbat komployu kurabilecek bir dünya devi var. Yani gerekirse bu ülkeyi iç savaşa sürüklemeye, kana boğmaya kadar her türlü operasyonu yapabilir. Onun için ülkenin yüzde 10’unu manipüle etmesi bile yetebilir. Demek ki, istisnasız bir Türkiye konsensusu sağlamak gerekir ki, bu ülke anti-emperyalist ve tam bağımsızlıkçı çizgiye, büyük bedeller ödemeden gelsin. İşe o zaman, HDP ve Kürtler’in önemli bir bölümünü de bu anti-emperyalist direnişe katmanız şart. Şimdilik CHP lideri dışında, “Beştepe’ye HDP de çağırılmalıydı” diyen bir siyasetçi görmedim. Yani Kürt siyasetini de mutlaka bu Türkiye birliğine çağırmak şart ki, ABD’nin ve NATO’nun elinde provoke edebileceği sadece bir grup işbirlikçi dışında bir şey kalmasın!

Eğer bu konsensus gerçekleşmezse, büyük bedeller ödenerek olacak olanı söyleyeyim ben size... Halkın birlikteliği yerine, siyasal İslamcı ve bir grup ulusalcının kurduğu bir siyasi heyetin, yeni bir macerasıyla karşılaşabilir, kapalı kapılar ardında Avrasyacı, anti-demokratik, maceraperest bir yaklaşımla Rusya’nın kucağına oturmuş bir dış politikayla karşı karşıya kalabiliriz.

Bağlantısızlar için yeni bir fırsat

Oysa ki, gerek küresel konjonktür, gerek bölgesel dengeler, Türkiye’nin yepyeni bir ‘bağlantısızlar’ hareketini başlatmasına olanak verecek gibi görünüyor. Hatıryamayanlar için hatırlatalım, 70’li yıllarda Yugoslavya gibi bir ülkeyi bir arada tutan, Bağlantısızlar Bloku’nu kuran Jozef Broz Tito, bunu başarabilmişti. Ve pek çok ülke de bu harekete destek vermişti. Tito’nun başında da etnik, dini sorunlar vardı ve Türkiye’ye göre çok karmaşık bir ülkeydi Yugoslavya... Yine başında ABD ve SSCB gibi iki dev bela vardı, yine de denge politikalarıyla ikisini de kontrol edebilmişti. Çünkü Tito gerçekçi, yurtsever, sapına kadar anti-emperyalist bir liderdi ve her şeyden öte akılcı ve ülke içinde tüm unsurların çıkarını gözeten bir birliktelik kurabilmişti. Öyle bir hassas dengeydi ki bu, adamcağız öldükten sonra rezil politikacılar yüzünden yerle bir edildi.

Eski uşaklar için de bir fırsat

Demem o ki, bas bas bağıran, hamaset yapan, bölen ve ötekileştiren siyasetlere son verilmez, siyasi, ekonomik çıkarlar, mezhepçi, ırkçı alışkanlıklarla hareket edilmeye devam edilirse bu ülkede, bu anti-emperyalist uyanış, berbat bir kabusa dönebilir. Umarım tam bağımsız ve bölgede barışı ve dayanışmayı hedefleyen bir Türkiye görürüz ölmeden, bunu görebilmemiz için ise yurtsever, insanlıktan yana, dürüst ve ahlaklı bir iç siyaset inşa etmek gerekiyor. Ve ne yazık ki, cari siyaseti belirleyen insan kaynakları bundan çok çok uzak... Yine de umutlu olalım, uyarmaya devam edelim... Bizim gibiler çantada kekliktir ‘bağımsızlık’ mücadelesinde, yeter ki bugüne kadar emperyalizme uşaklık edenler artık yurtsever olsun, nefret etsek bile sonuna kadar destekleriz. Bu ülke Tito’sunu ararken, bize de bu yakışır zaten...  

Önceki ve Sonraki Yazılar