Tarımda aslında kim destekleniyor

Kâğıt üzerinde çiftçilere ödendiği görülen tarım destekleri aslında gıda şirketlerine ve aracıların cebine gidiyor. Biraz açalım. 1980 öncesi örneğin Tekel tütün üreticilerinin, SEK süt üreticilerinin ürününü alarak fiyat verir, çok yeterli olmasa da çiftçi eline geçen fiyatların belli bir düzeyin altına düşmesini önlerdi. Toprak Mahsulleri gibi kuruluşlar bir de piyasaya uygun fiyatlardan un vererek ekmek fiyatlarının da belli düzeylerin üstüne çıkmasını engeller ve tüketicileri de korurlardı. Sonra “devlet süt üretmez, un satmaz, bunları özel sektör yapar” dendi. Halk da bu politikaları destekledi. Tekel, SEK gibi kuruluşların “serbest piyasaya” aykırı oldukları devlet tekelleri (monopolleri) oluşturdukları söylendi.

Bunlar özelleştirildi. Ancak yerlerine gene monopoller kuruldu. Bu defa özel ve hatta yabancı sermayeye dayanan monopollerdi bunlar. “Çiftçiyi desteklemiyoruz, vaz geçtik” demediler, ancak bunun sistemini değiştirdiler. Şimdilerde bazı ürünlere çoklukla kg veya litre başına bir prim ödeniyor. Bu sistemin aslında var olmayan “serbest piyasaya” uygun olduğu söyleniyor.
Çünkü bu primler çiftçinin eline geçen fiyatları etkilemiyor. Böylelikle fiyatlar güya serbest piyasada oluşmuş oluyor. Bu hikâyeler okullarda anlatılarak iyice beyinler yıkanmaya çalışılıyor. Aslında birçok üründe yeni oluşan bu güçlü şirketler oligopoller halinde yani piyasaya hâkim olan ve aralarında anlaşan az sayıda şirketler olarak istedikleri fiyatı hem çiftçiye hem de tüketiciye dayatabiliyor.

Şimdi devlet bu primleri kaldırsa (önerimiz bu değil ama) bazı ürünlerde şirketler çiftçiye ödedikleri fiyatı biraz arttırmak bile zorunda kalabilirler. Çünkü devletin verdiği bu prim sayesinde fiyatları biraz daha düşürebiliyorlar. Bu nedenle hiçbir şirketin bu primlere bir itirazını görmüyoruz. Hatta arttırılmasını da istiyorlar. O halde verilen bu prim aslında şirketlerin kasasına gitmektedir. Bu nedenle bu sistemi değiştirmeden tarım desteklerini beş misli de arttırsanız değişen çok bir şey olmayacaktır.

Uygulanan sistem “havza bazlı destek sistemi” olarak tanımlanıyor. Değişik ürünlerin belli havzalarda desteklenerek yoğunlaştırılması hedefleniyor. Bu aslında tek ürünleşmeye (mono kültür) yol açmaktadır. Bu durumda ürünün yerel olarak satılması mümkün olmayacağı için çiftçi şirketlerin eline düşmektedir. Diğer yandan ise tek ürünleşme hastalık ve zararlıları yoğunlaştırarak çiftçiyi tarım ilacı (zehir) şirketlerine muhtaç bırakmaktadır.

Hem çiftçi hem de tüketici bu oligopoller tarafından sömürülmektedir. Bu toplumun nerede ise %99’udur. O halde yapılması gereken neoliberal iktisat mollalarına hiç aldırmadan, çiftçi eline geçen fiyatlar ve tüketicilerin ödediği fiyatları etkilemek gerekiyor. “Serbest piyasa bozuluyor” saçmalıklarına hiç aldırılmamalıdır. Her şeyin devlet kuruluşları eliyle üretilmesi ve satılmasını önerecek değiliz. Ancak zorunda kalınırsa işçi ve köylü denetimi olmak koşuluyla bu da olabilir. Ağırlıklı olarak devlet ve belediyeler tarıma yaptığı desteği gerçekten demokratik yönetilen tarım kooperatiflerine, tüketici kooperatiflerine, ekolojik köylü pazarlarına, topluluk destekli tarım gruplarına ürün almak, tesis kurmak, satış yapmak için krediler sağlayarak yapmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar