Tayyipsiz tatil yazısı

Yazarınız yıllık izninin bir bölümünü kullanmakta olduğu için bu hafta bu yazıda benden siyasi yazı beklemeyin dostlar. Bayram ile beraber bir haftalığına tatile çıktım çok ayıptır söylemesi. Şu anda Gökçeada’nın meşhur rüzgarlarının ve ağaçların birlikte ürettiği enfes bir senfoni eşliğinde yazıyorum yazımı.

Bu yazıdan ne Tayyip Erdoğan çıkar ne AKP çetesi. Boşuna beklemeyin. Şu an yaşadığım enfes ortamı böyle şeylerle mundar etmemi beklemiyorsunuz umarım. Ağustos böceklerinin usanmaz ve bitmez melodilerine herhalde diktatörleri ve çeteleri maydanoz edecek halim yok. Merhamet gösterin bana.
Bazı gazetelerde köşe yazarı yıllık izne çıktığında köşesinde “Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullanmaktadır.” diye kısa bir not görülür. O yazar arkadaş hakikaten yıllık izninin bir bölümüne çıkmıştır ve yazı yazmamıştır.

Oldum olası yazarların yıllık izinlerinin bir bölümüne çıkmasına aklım ermemiştir. Sanki yazarlık denilen sanat, benim asıl mesleğim olan mühendislik gibi bir meslekmiş gibi utanmadan sıkılmadan izne çıkarlar. Yazarlık meslek değildir dostlar. Her kim ki bu işi meslek olarak kabul ediyorsa biliniz ki onlar yazar değildirler. Onlar gazete yazarlığını uluslararası bir şirketin müdürleri şefleri gibi icra ediyorlar demektir.
Gazeteci, muhabir olsalar elbette yıllık izne çıksınlar. Bu onların en doğal hakkıdır. Çok yoruldularsa yazmaktan, bunalıma filan girdilerse yine izin yapsınlar. Ama sadece köşe yazarlığı yapan bir kimsenin “yıllık izninin bir bölümü” saçmalığına külliyen karşıyım ben. İsterse benim gibi haftada bir değil her gün yazsın. İyi yazarlar izinde de tatilde de yazarlar. Yorgan döşek değilse hastayken de yazarlar.

En kötüsü, tatil sonrası yazılarında tatillerinden bahsederler. Yediklerini içtiklerini anlatırlar. Takıldıkları barları, restoranları ballandıra ballandıra anlatan yazar müsveddeleri medyamızda tonla mevcuttur. Eskiden beyaz Türkler denilen kimi yerden bitmeler yapardı bu seviyesiz yazarlığı. Şimdi uyduruk havuz medyasının şahsiyetsiz kuklaları da yapıyor. Demek ki hiçbir farkları yokmuş bunların. AKP karşıtı veya AKP robotu hepsi beyaz Türkmüş bunların. Gerçek zenciler bizler gibi emeğin, hakkın, sosyal adaletin, devrimin, özgürlük ve demokrasinin sadık aşıklarıymışız.
Neyse efendim. Her yazar kendi klavyesinden asılsın. Ben size kendi tatilimden bahsedeyim. Elbette yediğimden içtiğimden bahsetmeyeceğim. Çoğunuz halen ne yiyor ne içiyorsa yıllık iznimin bir bölümünde ben de aynı besinleri ve içecekleri tüketmekle meşgulüm.

Yıllık iznimin ilk günü çok neşeliydi. İstanbul’un Anadolu yakasında girişi olan Kurtköy’den Avrupa yakasında çıkışı olan B.Çekmece’ye bayramın birinci günü neyse ki sadece 5 saatte ulaştıktan sonra Gelibolu’ya toplamda 9 saatte ulaşabildim. Eskiden bu kadar saatte İstanbul’dan Adana’ya giderdim. Hayaldi ve gerçek oldu dostlarım. 13 yıllık AKP zulmü ve 1994’den beri İstanbul’un başına bela olan Tayyip Erdoğan vesayeti sayesinde artık İstanbul’u bir uçtan bir uca 5 saatte geçebiliyoruz. Neyse ki bedava yapmışlar otoyolları, köprüleri. Aksi halde kaç saatte geçerdik bir şehri Allah bilir?

Tam İstanbul’u atlattım dediğim andan itibaren yıllardır kafamızı yol yaptık diye ütüleyen bir diğer AKP palavrası ile karşılaştım yine. Övündükleri bir numaralı palavra olan sözde duble yollar her yıl olduğu gibi yine inşaat halinde oldukları için elbette duble yolları yine kullanamadan kuzu kuzu eskisi gibi tek şeritli yollarda seyahat etmek zorunda kaldım. Özellikle Trakya yollarını pek muhtemelen kasten sürekli berbat halde bırakan 13 yıllık AKP iktidarına, normal bir ülkede 4 saatlik olan yol boyu toplam 9 saat beddua ettim dostlarım. Benim bedduam Fethullah Gülen’in şov beddualarına benzemez. Benim beddualarım geleceği öngörür ve çokça tutar. “Ortadan cart diye ikiye bölünesiniz de duble parti olasınız inşallah” dedim 9 saat boyunca.

Bu korkunç yolculuktan sonra neyse ki Gökçeada’ya sığındım dostlarım. Civarda koyunlar keçiler dolaşıyor özgürce. Bu adanın özelliğidir bu. Koyunlar keçiler özgürce dolaşırlar burada. İstediklerini yerler, istediklerini içerler. Hatta az önce gecenin ikisinde hepsi birden az ötemde toplandılar ve “ben onlara yiyecek bir şey vermiyorum” diye protesto ve gösteri haklarını kullanıp saatlerce melediler karşımda. Bana karşı protesto yapıyorlar diye onlara alçakça saldırmadım elbette. Gökçeada koyunlarından keçilerinden öğrenecek çok şeyimiz var.

Çok çabaladım ama baktım ki yine Tayyip Erdoğan kaçmış tatil yazıma. Olacak bir gün. Umutsuzluğa yer yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar