Savunma hattı

Emekçilere, fakir-fukaraya, insan haysiyetine ve en genel anlamıyla demokratik özgürlüklere yönelik bu çok yönlü ve kuvvetli saldırıya karşı bir savunma hattı örülmek zorundadır. Ne var ki, işçi sınıfımız örgütsüzdür. Sol dağınıktır, toplumsal bağları zayıftır. Bu durumda, büyük işçi sınıfı örgütlerinin bir araya gelmesi anlamında bir ‘işçi cephesi’ ya da güçlü bir ‘birleşik devrimci cephe’ inşasından söz edemiyoruz.
Elimizdeki tek mevzi, ‘2013 Haziran Ayaklanması’dır. O büyük toplumsal öfke yaklaşık 11 milyon insanı sokağa dökmüş; gazı, copu, ‘toma’yı süpürmüş, Taksim’i fethetmiş ve tüm ülkeyi sarsmıştı. Diktatörlük heveslileri, ilk kez sokağa dökülen halk karşısında titredi.
Ne var ki, Haziran Ayaklanması’na niteliğini koca bir örgütsüzlük verdi. Zaten sembolik varlığı olan sendikaların ezici çoğunluğu hükümete çoktan yedeklenmişti. (Türk-İş 5 Haziran’da itidal çağrısı yapan bir açıklama dışında sahnede hiç görünmedi!) Bugün kimileri Haziran’ın kendiliğindenliğine, örgütsüzlüğüne övgüler düzüyor ama hareketin en büyük zaafıydı bu. Grevlerle birleşemeyen, kendisini örgütleyemeyen barikatlar, bir süre sonra iktidarın örgütlü zorbalığı karşısında çözüldü. ‘Toma’lar ve gaz bulutları sokaklara egemen oldu. Direniş cılızlaştı, zaman zaman kitlesel patlamalar olsa da isyan dalgası geri çekildi...
Yine de geriye muazzam bir deneyim kaldı. Bir gençlik kuşağı korku duvarını yıkmayı başarmıştı. Sokakta kitlesel direniş kültürü doğdu. Eski kuşakların umutsuzluğu aşıldı. Forum biçimi taşıyan yerel örgütlenme deneyimleri edindik.
Manzara açık: Yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplayan, medyayı neredeyse tamamen gasp eden bir iktidar var. Zaten ‘baraj’ nedeniyle ipotekli olan seçim sistemi hileyle-hurdayla hokkabaz sandukasına çevrilmiş.
Bu milletin aşağılık Osmanlı hanedanına karşı yürüttüğü devrimci mücadelenin tüm kazanımlarını yok etmeye kalkışan bir karşıdevrimle muhatabız. Geleceğimizi konuşurken, iç savaş da dahil pek çok karanlık senaryodan söz ediyoruz...
Bu durumda, ülkenin hızla içine sürüklendiği karanlığa karşı, Haziran Ayaklanması’nın potansiyeline yaslanan bir savunma hattı yaratmak en gerçekçi seçenek olarak görünüyor. ‘Vişnelik toplantıları’ sonrasında Birleşik Haziran Hareketi’ne dönüşen girişim, esas olarak bu fikir üzerine bina edilmektedir.
HAZİRAN nedir?
Birleşik Haziran Hareketi, kısa adıyla HAZİRAN, bir ‘cephe’ ya da solun belli kesimlerini altında toplayan bir ‘çatı örgütlenmesi’ olarak görülmemelidir. Daha ziyade ‘halk meclisleri’ biçiminde yaygın olarak örgütlenen, doğrudan demokrasi biçimlerinin denendiği, pek çok bağımsız kesimi de bünyesinde toplayan bir halk hareketi olarak ele alınmalıdır. Başka deyişle, HAZİRAN esas olarak bir kitle hareketidir.
Bir kitle hareketi / kitle örgütlenmesi olarak HAZİRAN’ın içinde farklı sol parti ve gruplar olduğu gibi, kendini sosyal demokrasinin solunda tarif eden figürler ve ezilenlerin örgütlü/örgütsüz kesimleri de yer alıyor. Bu durum, HAZİRAN’ın önümüzdeki dönemde en önemli muhalefet odaklarından biri olabilme potansiyeline işaret ediyor.
HAZİRAN, halkımızın geleceği için bir savunma hattı yaratmak kadar, işçi sınıfımızın ayağa kalkarak yeniden örgütlenmesi konusunda da önemli fırsatları barındırıyor. Aynı zamanda, kitlelere dönük siyaset yapma imkanı anlamına geliyor.
Öte yandan, kimse kısa yoldan mucizeler beklemesin. Birleşik Haziran Hareketi, Türkiye Meclisi’ni toplamadan evvel kitlesel toplantılar gerçekleştirmesine rağmen, şimdilik, ‘öncü’ sayılabilecek kesimlerin ancak bir kısmına temas edebildi. Çok daha geniş bir kesim bu harekette yer almak zorundadır. 2013 Haziran’ında sokağa dökülenler, özellikle emekçiler, kendi kaderlerine sahip çıkmalı, HAZİRAN meclislerine, karar alma süreçlerine katılmalıdır.

Bu topraklar devrimi yeniden hatırlasın. Çünkü mevcut düzenin yama tutacak yanı yoktur. Abdülhamid devrinden bu yana, devrim hiç bu kadar yakıcı ve gerçek bir gündem olmamıştır...
l HAZİRAN Geçici Türkiye Yürütme Kurulu Üyesi

Önceki ve Sonraki Yazılar