Toplumu da kirlettiler

Dün, iki gazetenin manşetinden birer tokat patladı yüzümüzde. Hürriyet, 14 yaşındaki kız çocuklarına istismar davasını anlatıyordu. Bir mahkeme, “kızların rızası vardı” diye 150 yıllık ceza istemini 3 buçuk yıla indirmişti.
Taraf’ın manşetinden ise, kelimenin tam anlamıyla VAHŞET akıyordu. Bir kız çocuğuna SEKİZ YAŞINDAN İTİBAREN tecavüz edilmişti. Hem de BÜTÜN BİR KÖYÜN GÖZÜ ÖNÜNDE. Hem de aralarında abisiyle 70 yaşında bir kişinin de bulunduğu 20 YARATIK tarafından.
İşin en acı yanı da, olayın, aile büyükleri veya muhtar sayesinde.. Ya da kızcağızın isyanıyla değil.. Yedi yıl boyunca sustuktan sonra “artık dayanamayıp jandarmaya ihbar eden” birkaç köylü sayesinde aydınlanması..
Dava şimdi Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.. Bu korkunç olayı duyuran Taraf muhabiri Bahar Kılıçgedik, elbette sonrasını da izleyip Türkiye’yi haberdar edecektir.
Ama yetmez. O çocuğun, oradan alınması ve hem fiziksel hem de psikolojik tedavi görmesi gerekiyor. O bataklıktan kurtarılması gerekiyor.
Çünkü, yedi yıl boyunca tecavüze uğramış bir genç kız, artık KİRLİ kabul edilir. Ne evlenebilir.. Ne başını yerden kaldırabilir. Oysa, KİRLİ OLAN O KÖY.. AİLESİ.. Ve bir bakıma, bütün bir toplum değil mi!

***

Düşünün.. Hürriyet’in manşet haberinde, diplomalı / cübbeli / adalet dağıtan insanlardan söz ediliyor. Onlar bile, 14 yaşındaki bir çocuk için “rızası vardı” diyebiliyor.
Hadi, köylülerin cehaletine ya da “topluluk histerisine” verelim. Eğitimli insanların neredeyse aynı “bakış açısı” ile hareket etmesi nasıl yorumlanmalı peki?
Belki aşırı bulacaksınız.. Belki, “her konuyu da buraya bağlıyorsun” diyeceksiniz.. Ama en azından sonuna kadar okuyun.. Ve bir DÜŞÜNÜN!
HHH
Geçenlerde Balıkesir’de bir öğretmen, “rüyamda gördüm” diye 10 yaşındaki öğrencisiyle evlenmek istedi. Ailesinin ihbarıyla gözaltına alındı. Bu konuya dair haberler, pek çok örnekte olduğu gibi “öğretmenin akli dengesizliğine” bağlandı. Belki öylece kapandı gitti.
Tek tek örnekleri bir kenara bırakalım.
İslam ülkelerinin hemen hepsinde “kız çocuklarının 9 yaşından itibaren evlenebileceği” kabul görüyor. Birkaçı dışında, böyle evlilikler de geçerli oluyor. Böyle bir anlayış, bizler için olsa olsa KORKUNÇ diye nitelenebilir değil mi! Hayır! Artık değil! AKP’nin yüzündeki maskeyi indirdiği ve din istismarına tam hız yol verdiği son yıllarda işler değişti. Bu KORKUNÇ anlayış, televizyonlarda tartışılır oldu. Hatta, isimlerinin başında profesör gibi ünvanlar bulunan koca koca adamlar tarafından gündeme getirilmeye başlandı. Bu anlayış, küçük kızların başlarının örtülmesi kampanyası ile hem netleşti hem de pekişti. Öyle ki.. Belki kızını 9 yaşında evlendirmeyi aklından geçirmeyecek kişilerde bile şu kanaat oluştu: Kız çocukları 9 yaşından itibaren “çocukluktan çıkmış” sayılır. O yüzden başları örtülmelidir.

***

Devam edelim.. Aynı anlayış, kız çocuklarının / kadınların başlarının örtülmesini savunurken ne diyor? “Yaradan, erkeğe NEFS vermiş.. Kadının, açık giyinerek bunu tahrik etmesi günahtır / yanlıştır.”
Yani, kadın erkeğin nefsi uyanmasın diye kapanacak. Eğer kapanmazsa da nefsin uyanmasını “kendisi tahrik etmiş” sayılacak. Basbayağı bunu söylüyorlar. Bunu iddia ediyorlar. “Kadın kuyruk sallamazsa..” diyorlar. “Kadın aranmıştır..” diyorlar.
Bu yüzden de, tecavüzü / tacizi bir bakıma “meşru” görüyorlar. Böyle bir eylem suç sayılacaksa bile SUÇUN KADINDA / KIZ ÇOCUĞUNDA olduğunu savunuyorlar.
Dahası, kadınların / kız çocuklarının başlarını örtmeyi yeterli bulmuyorlar. Suudi Arabistan, Yemen gibi gözleri dışında hiçbir yerleri görünmeyecek gibi kara çarşafa girmelerini.. Ve evlerine hapsedilmelerini istiyorlar.
Kafadan attığımı mı sanıyorsunuz?
Açın radyoyu.. İstasyon istasyon dolaşın. Veya uydu televizyonu ile kanal kanal gezinin. Yüzlerce “sohbet” programı bulacaksınız. Kendisine hoca diyen birilerinin din istismarı yaptığı sohbetler!!!
Diyelim ki ben ağzımı açsam “kutsalıma saldırdı” diye üzerime yürürler.. Oysa o kanalların / istasyonların biri bile uyarılmaz.
Laiklik öldü mü, bilmiyorum. Ama en azından yoğun bakımda. Can çekişiyor. Bu ülkenin kız çocukları büyük bir tehdit altında. Akıllarının karıştırılacağı, başlarının kapatılacağı, “erkeğin nefsi için kurban” edileceği bir yoldayız.
Erdoğan gidebilir. AKP yenilebilir. Ama, Gülen Cemaati ve diğer tüm tarikatlar / cemaatlerle elele kirlettikleri bu toplum nasıl temizlenir? Bilmiyorum.
İşimiz çok ama çok zor.

İslamcı medya

Cumhuriyet Gazetesi’nde Tayfun Atay, birkaç gündür PARTİ / TARİKAT / CEMAAT ilişkisini yazıyor. İlginç notlar veriyor. İşte onlardan biri.. Büyük cemaatlerin “medya zincirleri”:
* Medyada yer alan ilk cemaat olan IŞIKÇILAR’ın üç tv kanalı, bir radyo istasyonu, gazetesi ve ajansı bulunuyor.
* Adıyaman MENZİL Dergahı da medyada faaliyet gösteren cemaatlerden. Bir tv kanalı ve bir dergisi var.
* İsmailağa Cemaati de 2006’da radyo, 2014’te televizyon kanalı açtı. 1995 yılından bu yana faaliyet gösteren bir de dergisi bulunuyor.
* Gülen Cemaati’nin dört tv kanalı, gazeteleri, dergileriyle büyük bir medya grubu var.
* Bu cemaatlerin, ulusal düzeyde yayın yapan medya zincirleri bir yana.. Türkiye’de onlarca İslamcı radyo ve tv kanalı var. İsimlerini duyduğunuz anda ayırt edebileceğiniz bu kanallarda, hurafeler almış başını gidiyor. İnsanlara günah diye korku pompalanıyor. Akıl yerine dogma… Aydınlık yerine karanlık egemenlik sürüyor.
* Mide bulandıran bir örnek: Geçenlerde bir yerel kanaldaki sohbet gazetelere de konu oldu. Kendisine hoca denilen sarıklı bir genç mastürbasyon konusundaki soruya şu yanıtı verdi: “Günahtır. İnsanı cehennemlik eder. Ayrıca mastürbasyon yapan kişinin eli ahirette hamile kalır, kendisinden hakkını talep eder.”

“Nasıl düştük bu hale..”
Vaktiyle AKP sözcüsü gibi konuşan Abdülkadir Selvi.. Bir zamanlar sahiden AKP’nin (Başbakan Erdoğan’ın) sözcülüğünü yapan Akif Beki.. Partinin eski ağır toplarından Fehmi Koru.. Ve daha nicesi. AKP’nin inişte olduğunu birbir itirafa başladı. Ayrıldıkları tek nokta, “düşüşün nedenleri”.
Kimisi, Yiğit Bulut’a bağlıyor.. Kimisi, Abdullah Gül’ün uzaklaştırılmasını işaret ediyor. Bir zamanlar a Haber kanalında iktidarı övmelere doyamayan avukat Fidel Okan ise, gerekçeyi şöyle anlatıyor:
“Seçmen kızgın, üzgün ve bezgin bir şekilde davranıyor. Eskiden gururla, büyük bir onurla AK Partiliyim diyenler, hatta bununla da kalmayıp parti için oy toplayanlar azaldı. 4 bakan’ın Yüce Divana gönderilmemiş olmasının elbette siyaseten bir karşılığı olacaktı. Ancak beklendiği gibi bu sadece %2-3 oy kaybı olarak karşımıza çıkmadı, bu aynı zamanda Ak Parti için canını dişine takarak kararsızların tercihini değiştiren, çekirdek Ak Parti seçmenini de olumsuz yönde etkiledi.”

Önceki ve Sonraki Yazılar