Süleyman Karan

Süleyman Karan

Totalitarizmi demokrasi sanan kabile ittifakı

Fikri neyse, zikri de o olur kişinin... Fikir diyeceğiz zira, deyiş böyle... Yoksa bir fikir kırıntısı bile değil, anayasa tartışmalarında kendilerini haklı çıkamak için öne sürdükleri argümanlar... İster anayasa profesörü unvanlı olsun, ister herhangi bir parti belde başkanı, papağan gibi aynı şeyi tekrarlayıp durmaktalar bıkmamacasına: Milletin dediği olur!


Hiç daha öncesine gitmeye gerek yok, ama Cumhuriyet tarihi boyunca, tekçi, baskıcı bir hükümet gelmişse bu ülkeye, ‘millet’ kelimesini her türlü kullanmayı pek sevmiş. Tabii ki bununla birlikte, ‘büyük Türkiye’, ‘yüce Türk milleti’, ‘devletin bekası’ vebenzeri, ne kadar hamasi ve içi boşaltılmış tamlama varsa, ardı ardına tesbih taneleri gibi dizilmiş.


İşin komik tarafı şu ki, demografik olarak net çoğunluğu bile temsil edemeyen bir partinin ideologları (bu da lafın gelişi, ne ideolojisi!), ancak koltuk değneği olarak, onu da ülkedeki ‘yapay güvenlik kirizi’ni ya da ‘maceraperest, akıldışı politikalarına tüy diktikleri beceriksizliklerinden doğan güvenlik krizin’ni kullanarak yanlarına aldıkları bir partiyle aynı nakaratı tekrarlayıp duruyorlar. Bu durumda bile en az bu milletin yüzde 40’ı (aslında yedek partinin tabanının büyük bir çoğunluğu bu duruma karşı ama hani torpil geçelim) tepeden tırnağa bu söyleme karşı çıkarken...


Millet nedir bilmeyen bir illet!


Hangi siyaset bilimi kitabını açarsanız açın, millet dediğiniz bir ülkenin bütün nüfusunu temsil eder. Eğer ki, sizden olanları millet olarak tanımlamaya kalkarsanız; ya ırkçısınızdır, ya faşistsinizdir, ya mezhepçisinizdir ya da akılsızsınızdır! Şu anda iktidar partisiyle ona koltuk değneği olmayı hedefleyen küçük muhalefet partisinin bu tehlikeli üslubu, işte tam da bu kabilecilik ve akıldışılık üzerine kurgulanmış bulunuyor. Ve bu sebeple, eğer ki referandumda herhangi bir yasadışı, ahlak dışı komplo kuramazlarsa, kazanma şansları hiç ama hiç yok! Zira 21’inci yüzyılda, seküler temeller üzerine kurulmuş bir ‘geçiş ülkesi’nde (hem coğrafi, hem kültürel, hem etnik) bu mavalı millete yutturmanın imkânı yok! Olağanüstü hal koşullarına rağmen tepetaklak gidiyorlar ve bunun paniğiyle, gelecek günlerde çok can yakacaklar!


Sopayla, satırla demokratlık!


Korkuyla yönetmeye çalıştıkları ülkede, korkuyla sindirmek için ellerinde pek fazla araç kalmamış görünüyor. İnsanların ekmeğiyle oynamaktan tutun, toplumu birbirlerine kırdıracak kadar kutuplaştırmaya, din bezirganlığının cılkını çıkartmaktan her türlü siyasileştirilmiş kolluk ve yargı gücünü kullanmaya kadar her türlü yöntemi denediler. Elde kalan tek sopa, bunların bazılarının alenen dile getirdiği ‘iç savaş’ ki, işte milletin kanını beynine sıçratan da bu. Deneyecekler, ‘hayır’ kampanyalarına yönelik olarak it kopukların saldırılarının arttığını göreceğiz. Zira kolluk kuvvetlerinin yasadışı müdahaleleri milletin ‘hayır’ kampanyalarını sindiremiyor. Bindirilmiş lümpen kıtaları da sindiremeyecek hatta ibreyi biraz daha ‘hayır’a çekecek. Bunu hesaplasalar bile, öyle bir panik içindeler ki, akıldışı ve tehlikeli kararlar almaktan imtina edemeyecekler.

 

Kalitesiz ama tehlikeli


Anayasanın bir toplumsal sözleşme olduğunu bile bilmeyen anayasa profesörlerinden, milletin tanımıın bilmeyen sözde siyaset bilimcilerden, parti militanı gibi konuşan sözde anketçilerden, el Nusra zihniyetine sahip gençlik ve mahalle örgütlenmelerine kadar çağdışı, akıldışı, millete karşı bir kabile karşı karşıya olduğumuz açık seçik ortada...


Kabile kafasıyla istikrar olmaz


İşin garip yanı şu ki, bu kabile kafasıyla hiçbir ülke istikrara kavuşamaz. İstikrar için, o ülke nüfusunun ezici çoğunluğunun (buna kafaları basmıyor ama yüzde 50.1 asgari çoğunluktur, ezici çoğunluk demek için yüzde 80’lerin üzerinden söz ediyor olmak gerekir) iktidarın o ülkeye zarar vermeyeceğini düşünmesi, buna ikna olması gerekir. Oysa ki, bu iktidarın 14 yıllık, hadi bırakın 14 yılı son beş yıllık uygulamaları, milletin en az yüzde 40’ında vatanın elden gidebileceği, büyük bir krizle çok acılar çekileceği, maceracı dış politika nedeniyle çok can verileceği konusunda net bir fikir oluşmasına neden oldu. Bunun yanı sıra bu siyasi heyetin, yine bu yüzde 40’ın gözünde zerre kadar değeri yok! İşte bu yüzden istikrar olamaz, işte bu yüzden böylesi bir siyasi zihniyet bu ülkeyi ‘büyük’ yapamaz.


Kötü niyet ayan beyan ortada


Tüm bunların farkında olanları da var içlerinde... Niyetlerini okuyoruz (hani bunlar bir ara niyet okumak diye suçluyorlardı ya bazılarını, yani aslında simalarından belliydi ya artık apaçık ortada ve o kötü niyeti görüyoruz). Niyet şu: Sonuna kadar kutuplaştıralım, kolluk gücü yetmezse, paramiliterlerle sindirelim, olmadı her türlü provokasyonu deneyelim, yeter ki iktidarı elde tutalım, OHAL’i olabildiğince uzatıp, muhalefeti ezelim. İşler daha da zorlaşırsa, muhaliflerin mallarına, paralarına el koyar, biraz daha idare ederiz. En kötü durumda, kabileyi konsolide eder, yüzde 35-40 aralığında oy alıp bir süre daha idare ederiz. Bir de başkanlığı geçirelim ki, iktidar elden giderse başkan meclisi feshetsin! Yine seçilemezsek bu sefer milli seferberlik ilan etsin! Ha yine de çok sıkışırlar ve büyük bir hezimet yaşayacaklarını düşünürlerse, emin olun bu referandumu da iptal ederler... Nasıl mı? Her türlü komployu üretin, her şeyi yapabilecek tiynetteler...


Hesap bu... Yanlış hesap Bağdat’tan döndüğü gibi, İstanbul’dan, İzmir’den, Ankara’dan da döner. Devran döner ama telafisi çok zor hatalarla dönecek ne yazık ki! E ne diyelim, her şerden bir hayır çıkartmak dışında başka çaremiz yoksa, buna da eyvallah! Bu vatanı, bu milleti bir kötü kabileye yedirmeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar