Eğitim sistemi nereye gidiyor?

On iki yıllık AKP iktidarı döneminde; 4+4+4 Eğitim Sistemi, Fatih Projesi, Serbest Kıyafet Uygulaması ve TEOG gibi pek çok konuda başarılı olamayan Milli Eğitim Bakanları beş
defa değişmek zorunda kaldı. Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Baş, Ömer Dinçer
ve en son Nabi Avcı.
Hatırlarsanız 4+4+4 Eğitim Sistemini apar topar uygulamaya çalışan önceki Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bu sistemin başarılı olmamasından dolayı Başbakan Erdoğan tarafından görevden alınmıştı.
Kamuoyunda günlerce tartışılan, 4+4+4 Eğitim Sistemi ile beraber ilköğretime başlama yaşı ilk önce 60 ay olarak belirlenmişti. Yoğun tepkilerin gelmesi üzerine ilköğretime başlama yaşının tekrar 72 aya yükseltilmesi geç de olsa doğru bir karar olmuştur. Ancak plansız programsız ve apar topar bir şekilde devreye sokulan, 4+4+4 Eğitim Sistemi ile beraber eğitimin kademeleri arasındaki geçişler, sınıfların kalabalık olması, okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamından çıkarılması gibi uygulamalardan dolayı sorunlar hala devam etmektedir.
Serbest kıyafet uygulaması elbette çocukların yaratıcılığı açısından önemli bir adımdı. Ancak ekonomik şartların eşitsizliği nedeniyle çocuklar arasında problem yaşanması endişesiyle uygulamadan vazgeçilmişti.

Fatih Projesi amacına ulaşamadı
Yine hatırlarsanız hükümetin en büyük projelerinden biri olarak sunduğu, her öğrenciye tablet ve sınıflarda akıllı tahta teknolojisi ile gündemde olan FATİH Projesi ise maalesef amacına ulaşamadı. İnternet bağlantılarının henüz tam olarak kurulamaması ve projenin uygulamasının gecikmesi ile beraber bu projede yapılan yolsuzluklar nedeniyle, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından iki müfettiş görevlendirilmişti.
AKP’nin eğitimde aldığı en radikal karar, dershanelerin dönüştürülmesi ya da kapatılmasıdır. Dershanelerin 1 Eylül 2015 tarihinden itibaren fiilen ortadan kaldırılması ile beraber eğitimde ciddi bir boşluğun olması bekleniyor. Bölgeler arasında hatta okullar arasındaki eğitim farkının, dershanelerin kapatılması ile beraber daha da artacağı görünüyor. Özel okula giden öğrenciler ile Anadolu’nun ücra bir yerinde okuyan öğrencilerin eşit şartlarda nasıl sınava hazırlanacağını açıkçası merak ediyorum.  Bu durumun bundan sonraki süreçte ciddi sıkıntılara yol açacağını söylemek hiç de yanlış olmaz.
Yine 2010 yılından itibaren Genel Liselerin, sadece tabela olarak plansızca apar topar Anadolu Lisesine dönüştürülmesi, puan hesaplaması, yerleştirme işlemleri ve en son nakillerde yaşanan sorunlarla TEOG’da bu yıl yaşananlar tam bir skandala dönüştü. TEOG puanı ile herhangi bir Anadolu Lisesine yerleşemeyen öğrenciler, Meslek Liselerine, İmam Hatip Liselerine ve Çok Programlı Lise türlerine sistem tarafından otomatik olarak yerleştirildiler. Kaldı ki yaklaşık 10 bin öğrenci sistemin mağduru olup evlerinden çok uzaktaki liselere yerleştirildiler.
Son olarak atanamayan öğretmenler sorununa değinmek istiyorum. Plansızca açılan eğitim fakülteleri ve yine plansızca verilen formasyon eğitimleri ile beraber yaklaşık üç yüz bin öğretmen adayı mağdur duruma düşürülmüştür. Maalesef ülkemizde diğer sorunların yanında bir de atanamayan öğretmenler sorunu orta çıkmıştır.
Uzun lafın kısası; 16 milyon öğrenci, 800 bin eğitimci kadrosuyla devasa kurum olan Milli Eğitim Bakanlığı sürekli değişen günübirlik eğitim politikalarıyla en çok tartışılan bakanlıklar arasında yer aldı. Eğitim sisteminde planlama yapmadan yapılan değişiklikler, sürekli değişen Milli Eğitim Bakanları, eğitim öğretimde yapılan yüzeysel değişiklikler başta öğretmen, öğrenci ve velileri içinden çıkılmaz bir yola sürükledi. Eğitimde yıllardır biriken sorunlar, AKP hükümeti döneminde giderek arttı. Normalde çözüm kurumu olması gereken Milli Eğitim Bakanlığı maalesef sorun yaratma kurumuna dönüştü.

Önceki ve Sonraki Yazılar