Tuğçe Kazaz'dan ne istiyorlar?

Bugünlerde medyada Tuğçe Kazaz haberinden geçilmiyor. Birkaç gün önce Anadolu Ajansı’nın İŞİD, PKK, Suriye siyaseti konulu sorularını yanıtlamış. Arada TRT’de ya da yandaş kanallarda tartışma programlarına çıkartılıyor, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ne kadar müthiş bir lider olduğu sonucuna varan yorumlar yaptırılıyor.
Bu durumdan havuz-dışı medya da çok memnun. Bulmuşlar kolay hedefi, tadını çıkartıyorlar; hem etinden, hem sütünden, hem de tüyünden yararlanıyorlar. Sosyal medyada da espriler gırla, alaycılık en üst düzeyde. Kocaman profesörlerin işi gücü bırakıp bu yarı-cahil kadıncağızın yanlışlarını düzeltmeye çalışması da işin cabası.
“Kolay hedef” dedim: Kadın olması, manken olması, çıplak resimler çektirmiş olması, birkaç kez din değiştirmiş olması gibi şeyler onu fena halde “eleştirilebilir” kılıyor.
O da, hiç bir hazırlığı olmayan konularda allamelik laflar ederek, bir cümleye üç dört yanlış sığdırarak, onları malzemesiz bırakmıyor.

Kırk yıllık hocalık geçmişimden biliyorum: Hiçbir şey bilmedikleri konularda el kaldırıp konuşma hakkı isteyen ama söz verilince saçmalayan öğrenciler vardır. Tuğçe Kazaz’ı onlara benzetiyorum. Çoğu insan ona kızıyor; ben ise üzülüyorum. Çünkü onu biraz ilginç bulduğum birine benzetiyorum.

***

Duyunca şaşıracak, bu adam da saçmalamaya başladı diyeceksiniz. Kimi mi hatırlatıyor bana Tuğçe Kazaz?

Nikos Kazancakis’i!

Evet evet, şu Zorba’nın yazarı Giritli romancı, fikir adamını. Onun oto-biyografik “El Greco’ya Mektuplar” adlı kitabını okuyanlar ne dediğimi anlayacaklardır. Genç Nikos, sürekli bir arayış içinde olan bir inanç gezginidir. “Hakikat”e susamıştır, ama onu nasıl bulacağını bilmemektedir. Cesurdur. Arayış uğruna kendisini arenadaki aslanların önüne atmaktan çekinmez.

Önce Ortodoks inancındaki Hazreti İsa ile uğraşır, ona yaklaşmak için dağlardaki manastırlara kapanır, sonra inançlı bir Budist olur, derken militan bir Komünist, kendisini Lenin’in kenti Moskova’da bulur; ama hayır, susuzluğu dinmez, Sina çöllerinde mağaralara kapatır kendisini ve kafasındaki soruları Tanrı’ya teke tek sormanın yollarını arar, bulamaz; olsa olsa, inançsız Nietzche biraz yüreklendirir onu… El Greco’ya yazdığı mektuplar bu arayışın öyküsüdür.

Diyeceksiniz ki Tuğçe Kazaz nerede, Kazancakis nerede! Ben kaliteyi değil, tarzı anlatıyorum. Bazı insanlarda dizginlenemeyecek bir arayış dürtüsü vardır. Bulduklarını sandıkları anlarda en bağnaz onlar olurlar, yeni inançları uğruna yapamayacakları şey yoktur. Tuğçe Kazaz’ın bugün Erdoğan’la ilgili sözleri de kuşkusuz böyle bir dönemin dışavurumudur. Bundan sonra da başka şeyler gelecektir. Böyleleri duramazlar “Derin Uyku”ya yatamazlar. Meraklarının yanıtı, ölümün ötesindedir.

***

Peki, onu bir çeşit “sözcü” olarak kullananlar ne istiyorlar Tuğçe Kazaz’dan?
Günümüz siyaseti ve medya politikası açısından baktığımızda, onu bilmediği konularda uzman gösteren TRT, AA ve havuz medyasının yaptıkları tek kelimeyle özetlenebilir: İstismar!

O çıkıp kendisini mahçup duruma düşürecek, bizim beyler okur ve reyting çekecekler!

Aklı başında hiçbir kimsenin savunamayacağı dış politika hatalarını, her cümlesiyle gaf yapan kaybolmuş bir güzel kadının ağzından temize çektirmeye çalışmak zavallılıktır! Onun inanca susamışlığından ve gözönünde olma tutkusundan yararlanarak birilerinin gözüne girmeye çalışmak profesyonel sefalettir!

Medyada kadın istismarı üzerinde çalışanların, Tuğçe Kazaz olayına bu gözle bakmalarında yarar vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar