Sarraf'ın özel kuryesi: Ankara'ya çok para götürdük

AKP’li eski bakanlar Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar hakkındaki “rüşvet ve yolsuzluk” iddialarını soruşturan Meclis komisyonu bu hafta tanıkları dinlemeyi sürdürecek. Alt komisyon İstanbul Adliyesi’nde 13 isme tanıklık için çağrı yapmıştı. Bu kişilerden 7’si ifade vermiş, aralarında Rıza Sarraf ve Bakan Güler’in oğlu Barış Güler’in bulunduğu 6 kişi CMK 48’e dayanarak tanıklıktan çekilmişlerdi.


Edindiğim bilgilere göre, İstanbul’daki dinlemelerde Sarraf tanıklıktan çekildi ama İran uyruklu Azeri kökenli özel kuryesi konuşmayı tercih etti. Kuryenin yanı sıra Sarraf’ın hostesinin görüşlerine de başvuruldu. Kurye Sadık’ın anlattıkları ve çok özel detayları “hatırlamaması”

komisyon üyesi bazı milletvekillerinde soru işaretlerini arttırdı. CHP’li üyeler, bu isimlerin yeniden dinlenmesini istiyor.

***


Sarraf'ın Azeri kuryesi Muhammed Sadık olarak bilinen Mohammad Sadegh Rastgar Shıshehgarkhaneh, iddianamede yer alan öznesi olduğu bazı olayları kendi cephesinden aktardı. Sarraf’ın, Egemen Bağış’ın evinin olduğu Hill Park sitesine gönderdiği pakette ne vardı? Bağış’ın evindeki Moldovyalı yardımcısı Maria Cazanji “çikolata” olduğunu iddia etmişti ifadesinde. Sarraf’ın kuryesi Sadık ise pakette ne olduğunu tam olarak hatırlamadı, sadece tahmin yürüttü:


“Rıza Sarraf benim patronum. Ben her gün birçok yere görevli olarak gider gelirim. Müşterilere para getirip götürme işini yaparım. Bana şu adrese şu para ya da paket verilecek derler, ben de alır götürürüm. Bazen içinde ne olduğunu görürüm bazen da görmem, bilemem. Bahsedilen adrese yanılmıyorsam Ramazan Bayramı'nda gittim. Adresi şoförümüz Yücel’e sormuş olabilirim. Güvenlik görevlileri o kadına haber verdiler. Başı açık bir kadın geldi. Paketi ona verdim. Verdiğim paket bir poşetti ama naylon mu karton mu şimdi hatırlamıyorum. Bayram olduğu için çikolata olacağını tahmin ediyorum... İçini açıp bakmadım... Paketi oraya götürmemi kimin söylediğini hatırlamıyorum... Ancak normalde ya Abdullah (Happani) bey ya Rıza bey söyler...”

***

Komisyon iddianamede ileri sürülen para transferine ilişkin iddiaları sordu özel kuryeye. O iddiaya göre kurye Sadık, “Bakan Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan’a Ankara Royal Otel 10. Katta sırt çantası ile 2 milyon Avro, 2 milyon dolar ve 1,5 milyon lira götürmüştü”. Sadık bu konuda bazı “hafıza kayıpları” yaşamakla birlikte itiraf niteliğinde önemli ayrıntılar verdi:


“Bahsedilen tarihlerde hatırladığım kadarıyla Ankara’ya bir para götürmemiz söylendi. Murat ile beraber yola çıktık. Havaalanında x-ray cihazından geçtikten sonra çantaları açtılar. Zaten biz içinde para olduğunu ve paranın miktarını söyledik. Polisler çantayı kapatıp bize teslim etti. Uçağa binip Ankara’ya vardık. Ancak bu bahsettiğimiz parayı kime verdiğimizi hatırlamıyorum. Esasen bakan veya bakan oğlu olarak bilinen birisine biz para götürmedik. Bize “Bu şekilde bir isme teslim edin” diye bir talimat verilmedi. Şunu da belirtmek istiyorum; ben bakan oğlunu tanımadığım halde polisler bana emniyetin koridorunda bir resim gösterdiler, “Bu resmi tanıyorum ve bu adama para götürdüm” diyerek imza atmamı istediler. Hatta bunun için zorladılar. Ancak ben imza atmadım. 3 tane resim gösterdiler 3 resmi de tanımıyordum. Dolayısıyla istedikleri imzayı atmadım.



Zaten Ankara’ya çok defa para götürdüm. Hatta çok az olmakla birlikte oradan altın getirdiğimiz de olmuştur. Yabancı paraları çoğu zaman elden getirip götürüyorduk. Zira bankalar istenildiği zaman yabancı parayı zamanında temin etmiyorlar. Para transferi 5-6 gün sürüyor. O yüzden müşteriler elden istiyorlar. Bu şekilde turistlere dahi elden para gönderiyoruz. Hatta öğrencilere de para veriyoruz. Çünkü İran’a ambargo konulduğu için bankalar aracılığıyla İran’dan para çıkaramıyorlar. Para transferi de yasak. Onun için biz elden veriyoruz. Bu paraları biz döviz büromuzdan veriyoruz. Belirttiğim gibi ben Ankara Royal diye bir yeri hatırlamıyorum...”

***

Rıza Sarraf’ın özel uçağında görevli hostes Zeynep Körükçü de komisyona konuştu. Körükçü “Uçağın alındığı 2012 Temmuz’dan beri hostes olarak çalışıyorum, kendisi benim patronum olur. Telefon kayıtlarında belirtilen şekilde bir yere götürmem için veya birisine vermem için bana para ya da içinde para olan herhangi bir çanta emanet edilmemiştir. Bugüne kadar bana hiçbir şekilde bir çanta veya başka bir paket emanet edilip de “Şu kişiye ver” denilmemiştir. Ben sadece yolcuları uçağın içinde karşılıyorum ve hostesin yapması gereken hizmetleri yapıyorum” diyordu.

***

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Oğuz Bayraktar, ifadesinde işadamı Ali Ağaoğlu’nun bir projesine imar izni için bürokratları aradığını kabul etti. Oğul Bayraktar’ın itirafı da şöyleydi:

“Ali Ağaoğlu’nun Bakırköy 46 isimli projesi için imar izni alınması yönünde yapmış olduğu girişimden sonuç alamamasından sonra karşılaştığımız zaman bana bu projeyle ilgili kurumlardan istenen görüşlerin zamanında gelmediğini, kurumların cevap vermesi için destek olmamı istedi. Bakanlık Mekansal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman’ı arayıp uzun zamandır bir evraka cevap verilmediğini bununla ilgilenmesini söyledim. Mehmet Ali bey ‘Tamam ilgileniyorum’ dedi ama bildiğim kadarıyla bu iş hâlâ çözülmedi. Babam daha önce müteahhitlik yapıyordu. Bu sebeple birçok müteahhidi tanırım, onlarla zaman zaman konuşurum. Onlarla ilişkilerimiz vardı. Esasen babam bakan olmasaydı müteahhitlerle ve diğer işadamlarıyla daha çok irtibatımız olurdu. Ama babamın bakan olmasından dolay bu tip ilişkilerden mümkün olduğu ölçülerde uzak duruyorum, hassas davranıyorum. Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı’na ait arazinin Taşyapı İnşaat şirketine özel proje alanı ilan edilmesiyle ilgili bilgim yoktur.”

***

Oğuz Bayraktar, evinin basıldığı gün tapelerde yer alan babası Erdoğan Bayraktar ile yaptığı telefon konuşmasını anlatırken ilginç bir detaya değindi:

“Babamla yaptığım son telefon konuşması eve polis olduğunu söyleyen birilerinin gelmesi üzerinedir. Esasen polisler gelmeden önce kapıya gelenlerin terörist olduğunu düşünerek 155’i aradım ve kapıyı açmadım. Hatta daha sonra aşağıda kapıda bekleyenlere kimlik sordum. Kapıdaki kameradan kimliğin sadece polis logosu olan kısmını gösterdiler. Ben yine de isim ve fotoğrafı göremediğim için ikna olmadım. 155’i aramam üzerine gelen resmi ekibi görünce kapıyı açtım. Artık resmi ekip olduğuna göre gelenlerle ilgili endişem ortadan kalktı.”

***

İşadamı Ali Ağaoğlu’na komisyonda bu ilişki soruldu. Ağaoğlu Bayraktar ailesini çok iyi tanıdığını belirterek, şu bilgileri verdi:

“Ben bakanların çoğunu tanırım. Çevre Bakanı Bayraktar’ı da hemşerim olduğu için evveliyatla tanırım. Ailesini ve çocuklarını da tanırım. O da bir zamanlar müteahhitlik yapıyordu, tanışıklığımız 1970’li yıllara kadar uzanmaktadır. Bakanı veya oğlunu tanımış olmam onlardan bir talepte bulunmak için bir menfaat sağlamamı gerektirmez. Ben hakkım olan müracaatı yaptım. İşimin çabuklaştırılması için oğluna da rica etmişimdir. Daha ziyade bu görüşmeleri şehir plancısı olan Aytaç isimli bir arkadaş var o takip ediyordu. Ben bakanlıktan içeri girmiş birisi de değilim esasen hiçbir bakanlığa da gitmedim. Kısacası hukuka uygun bir talebimiz oldu.”

”Başbakan’ın (Erdoğan) devreye girdiği” iddiası anımsatılınca Ağaoğlu, “Bir karşılaşmada Sayın Başbakan’ın  ‘’İşler nasıl’’ diye sorması üzerine Büyükşehir Belediye Başkanı’nın iki yıldır bizi oyaladığını, işlerin yürümediğini söyledim. Sayın Başbakan da ‘Kentsel Dönüşüm Yasası çıktı bu çerçevede değerlendir, haklarını kullan’ dedi.  Başka bir şey söylemedi” savunmasını yaptı...





Önceki ve Sonraki Yazılar