Hüsnü Mahalli

Hüsnü Mahalli

Taraf olmak

Mart 2010'da Başbakan Erdoğan Libya'nın Sirt kentinde düzenlenen Arap Liderler Zirvesine katılmıştı. Benim de izlediğim  o zirvede başta Esad ve Kaddafi olmak üzere tüm Arap liderler Erdoğan'a büyük ilgi ve sevgi göstermişti.
9 ay sonra 'Arap Baharı' rüzgarı Tunus'tan başlayarak bölgede esmeye başladı. İslamcı parti ve güçlerin iktidara taşındığını gören Erdoğan ve Davutoğlu ' Osmanlı hayallerimizi gerçekleştirme zamanı geldi' diyerek bölgenin tüm gelişmelerinde taraf olmaya karar verdiler.
Gelinen nokta ortada.
Taraf olanlar bertaraf oldu.
'Arap Baharı' tezgahının etkilediği ülkeler perişan.
Tunus'ta İslamcılar zor durumda. Libya'da İslamcılar devlet ve ordu ile savaşıyor. Mısır'da devlet ve ordu İslamcılara karşı savaşıyor. Suriye'de her türlü İslamcı devleti yıkmak için 40 aydır uğraşıyor. Yemen'de iç savaş ve parçalanma riski devam ediyor.
Peki 'Arap Baharı'nda 'bahar'dan yana taraf olmaya karar veren AKP yönetiminde Ankara ne yapıyor?
Hayaller peşinde koşmaya devam ediyor.
Hem de bin bir hata ve yanlışlığa rağmen.
Ankara Katar Emiri ile birlikte Libya'da savaşan İslamcı gruplara yardım ediyor. Mısır, Suudi Arabistan ve BAE bu gruplara karşı savaşan Mısır ordusuna destek veriyor.
Ankara Katar Emiri ile birlikte Mısır devletinin Suudi Kral ile  birlikte terörist ilan ettiği Müslüman Kardeşlere yardım ediyor ve kaçan lider ve yöneticilerini İstanbul'da barındırıyor.
Ankara Katar Emiri ile birlikte Tunus'ta laik ve liberal güçlere karşı amansız mücadele eden İslamcı Nahda partisine her alanda destek veriyor.
Ankara Katar Emiri ile birlikte Irak'taki Sünni İslamcı gruplara sınırsız destek veriyor ve bu gruplar üzerinde ağırlığı olan cumhurbaşkanı eski yardımcısı Tarık Haşimi'yi İstanbul'da barındırıyor. Haşimi ve yandaşları ise IŞİD'in Musul'u işgal etme sürecinde önemli rol oynadılar.
Ankara yıllık petrol ve doğal gaz geliri 150 milyar dolar olan Katar Emiri ile birlikte Suriye'de tüm İslamcı gruplara destek verdiler,veriyorlar. Bu destek sayesinde Nusra ve IŞİD ortaya çıktı. Bu destek sayesinde Suriye'de iç savaş yaşanıyor. Bu destek olmasaydı bugün Suriye'de ne IŞİD ne de PYD ve onların yarattığı ortamlar olmayacaktı.
Kobani ve tüm Suriye'de olup bitenler hiç yaşanmayacaktı.
Demek istediğim bertaraf olmasına rağmen Ankara hiç birşeyden ders almıyor ve yanlışlardan yana taraf olmakta ısrar ediyor.
Mart 2010'da tüm Arap liderler ve halklar tarafından sevilen bir Erdoğan bugün artık Katar dışında hiç bir Arap ülkesine gidemez. Çünkü Arap yönetimlerine ve halklarının ezici çoğunluğuna göre Erdoğan artık ' terörü destekliyor'. Çünkü bu yönetim ve halklara göre IŞİD, Nusra, benzer silahlı gruplar ve Müslüman Kardeşler terörist örgüt ve yapılardır.
Tıpkı Erdoğan'ın PKK, PYD ve  gecikmeli de olsa IŞİD'e terörist dediği gibi.
Diyor ama orada da 'derin stratejik' hata yapıyor, yaptırılıyor.
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan Tezkere kapsamında olmamasına rağmen Peşmergenin Türkiye topraklarından geçişine izin veriyor, vermek zorunda kalıyor. Yok eğer tezkere kapsamında kabul ediliyorsa o zaman Peşmergeler ' yabancı silahlı kuvvetler' olarak kabul ediliyor ve Türk silahlı kuvvetleri ile birlikte ortak tehlikeye karşı mücadele etmesi gerekiyor.
Bu durumda Türk ordusu Türk topraklarından geçerek Kobani'ye girecek ve PYD'ye destek verecek olan Peşmerge ile birlikte hareket etmelidir.
Yani PYD ve ABD izin verirse  Kobani'ye girip IŞİD'e karşı savaşmalıdır.
Ben tezkereden bunu anlıyorum.
Genel Kurmay ise 'Benim haberim yok' diyor.
Sınır bölgesinden sorumlu  jandarma da İçişleri Bakanlığı'na bağlanıyor.
Varın siz düşünün Türkiye'nin geldiği ya da getirildiği durumu.
'Çok Değerli Yalnızlık'.
Geriye bu yalnızlığa son verecek bir tek 'altın vuruş' kalıyor.
Türkiye bunların hiç birini haketmiyor!
Bertaraf olmak için bunca hayal kurmaya ne gerek vardı?

Önceki ve Sonraki Yazılar