O şehri görmeden ölmeyin!

O şehri görmeden ölmeyin!

Kars’ı mutlaka ziyaret edin, gezin. Tarihi ve doğal güzelliklerini keşfedin, insanlarıyla sohbet edin, aşık atışması izleyin, kaz yiyin.Kısacası; doğunun en batılı şehirlerinden biri olan Kars’ı görmeden ölmeyin.

Beyaz, uykusuz, uzakta bir şehir olan Kars'ı anlatmayı bir güne sığdıramayınca bugün de yazıma devam ediyorum. Kışın bir başka güzel olan Kars'ta mutlaka ama mutlaka görülmesi gereken bir yer varsa o da Ani Antik Kenti'dir.“Bismillahirrahmanim, Ebul Şuca Manucehr Han bu burçları baki kılsın diye bina eyledi.” Selçuklu Sultanı Alparslanın, şehri 1064 yılında feth etmesini belgeleyen İslami kitabede bu yazıyor.Türkiye-Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay nehrinin batı yakasında kurulmuş bir ortaçağ şehri burası. Tam 24 farklı uygarlı burada hüküm sürmüş. İpekyolu üzerinde olduğundan aynı zamanda bir ticaret merkeziymiş. İpek yolu köprüsü, Anadolu’ya ilk giriş noktasında bulunuyor. İki katlı köprünün zemin katı kervanların geçişi için, üst katı ise yaya ve askerlerin geçişi için kullanılmış. Köprünün gövdesi tamamen yıkılmış, sadece ayakları günümüze ulaşabilmiş.

7 GİRİŞ KAPISI VAR
Ani ismi nereden gelmiş diye sorarsanız, bu bir tanrıçanın adı. Ermenilerde de çok kullanılan bir isim. Ani’ye 7 giriş kapısı var. Bunlardan en önemlileri; Aslanlı kapı, Kars kapısı, Sarnıçlı kapı. Aslanlı kapı kentin ana kapısı. Aynı zamanda surların altı erzak ve tahıl deposu olarak kullanılmış. Bu kapının bulunduğu surların doğu tarafında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın kitabesi mevcut.
Surlar üzerinde haç motifleri, aslan, yılan kabartmalı süslemeler bulunuyor. Ani, 11. yüzyılda nüfusu 100 bin olan bir şehir. İçeride bulunan dini yapılar burada tanımadığımız bir çok milletin asırlarca bir arada yaşadığına tanıklık ediyor. Örneğin, Ateşgede. Bu bir Zerdüşt tapınağı. Sasani hakimi  yeti döneminde yapılmış ve Ani’deki en eski yapılardan biri. Hristiyanlığın ilk dönemlerine ait ve başka bir örneği olmayan açık hava şehitliği olduğuda sanılıyor. Buranın da üst kısmı yıkılmış, sadece silindirik kaideler görülüyor.

HAÇ ŞEKLİNDE KİLİSE
Selçuklulara bağlı bir Kürt beyliği olan Şeddadilerin inşa ettiği ilk cami ve Gürcü Kilisesi’nin de burada var olduğunu görebiliyoruz. 16. yüzyılda ticaret yollarının değişmesi Ani’nin kaderini etkilemiş ve terkedilmiş. Ayakta kalan yapılar sadece dini olanlar. Çarşılar, dükkanlar yığma malzemeden yapıldığından zamanla yıkılmış. İçeride görebileceğiniz yapılardan, Büyük Katedral (Meryem Ana Kilisesi), 1064 yılında Alparslanın fethinden sonra camiye çevrilmiş ve ilk fetih namazı burada kılınmış. Bu yüzden Fethiye camiside denmekte. Gotik mimariye sahip, planı ise haç şeklinde yapılmış. Aziz Prkitch Kilisesi; Halaskar Kilisesi de deniliyor. Kubbeli bir yapı, ancak yıldırım düşmesi sonucunda yarısı yıkılmış durumda.


99 BASAMAKLI TAŞ MİNARE
Abughamrents (Poladoğlu) Kilisesi (orjinal adı Surp Krikor Lusovoriç) silindirik yapıya sahip, sekizgen kubbeli bir yapı. Kubbesinin her köşesinde birer penceresi var. Tigran Honents (resimli) Kilisesi, haç planı ile yapılmış. Çevresi dikdörtgen planlı ve hayvan figürleri ile süslenmiş. 1215 yılında Ani’li bir tüccar olan Tigran Honents tarafından inşa ettirilmiş. Ermenilere Hristiyanlığı getiren Aziz Gregory/Krikor Lusavoç’in hayatından örnekler sunan freskler mevcut.
Ebu’l Manuçehr Camisi, günümüze en sağlam şekilde ulaşan en eski Selçuklu eseri. Anadolu’daki ilk türk camisi olma özelliği taşıyor. İki katlı ve dikdörtgen planlı olan caminin zemin katı, yani  Arpaçay vadisine bakan kısmı, toprağa gömülü olarak yapılmış. Camiye bitişik olan 99 basamaklı taş minare bugün hala ayakta. Şehirde, zarar gören yapıların bazıları ise; Gagik Kilisesi, Genç Kızlar Kilisesi, Rahibeler Manastırı, Selçuklu Kervansarayı, Ebul Muammeran Camii, Selçuklu Sarayı, Büyük ve Küçük Hamam gibi yapılar.

KATHERİNA AV KÖŞKÜ DEĞERLENDİRMESİ
Sarıkamış’ın müthiş manzarası eşliğinde, tepede bulunan Katerina Av Köşkü’nün 1902 yılında inşa edildiği sanılıyor. Bu Katerina, bildiğiniz Baltacı’nın Katerina’sı değil. Benim gibi siz de karıştırmayın. Baltık mimarisi örneklerinden olan bu köşke, 1914 yılında Rus Çarı İkinci Nicola ve eşi konuk olmuş. Şu anki durumu ne yazık ki atıl vaziyette. Çürümeye terk edilmiş. Umarım bu güzel eser değerlendirilir de, çürütüp, yok olmasına sebep olmayız.


KARS'IN VENEDİK'İ: ÇILDIR GÖLÜ
Kışın gittiyseniz Kars'a Çıldır Gölü'nü görmeden sakın dönmeyin. Çıldır gölü, Doğu Anadolu Bölgesi'nin Van gölünden sonra 115 kilometrekare ile en büyük gölü. Kars’ın Venedik’i burası işte. Eşsiz kar manzarası, donmuş göl üzerinde kızakla ve at arabası ile dolaşıp yürümek şahane. Venedikte gondolcuların misafirleri dolaştırırken söylediği şarkılar var ya, burada da donmuş göl üzerinde sizi atlarla gezdirenler söylüyor. Bu yüzden Venedik dedim. Sözlerinden aklımda kalan bir kaç dizeyi size yazayım; “Bir hava çal Ejder emmi, telloyu çal, azeri çal, terekeme çal. Çal çal oynasın Türkiye’min güzelleri.” Olur da giderseniz Çıldır’a, mutlaka söyletin, siz de söyleyin. İnanın çok keyifli. Hele bir de arabaların arkasına yazılmış yazılar var ki, okurken gülümsememek elde değil. Örneğin; “Hayat korkanları affetmez” yazmış biri, imza olarak da, “Yakup/Chee” Fotoğraf meraklıları için de bol ve güzel malzemeler var. Buraya oldukça ziyaretçi var ancak turizm anlamında başka bir şeyler daha yapılabilir. Doğayı ve dokuyu bozmadan bir kaç kafeterya türü yer yapılsa iyi olur.

ÖZEL LEZZETLERİ MUTLAKA TADIN
Yemekleri iklim şartlarına uygun olarak, et ve hamur işi ağırlıklı. En önemlisi kaz tabi, kaz yemek burada bir ritüel neredeyse. Rahmetli Tarık Akan’ın 'Deli Deli Olma” filminde sevgi ölçüsü olarak bile vurgulanıyor. Diyor ki; “Ne kadar seversin, kaz etini verecek kadar mı?” “Eğer bir kıza kaz etimi verersem, onu çok severem.” O kadar yani... Hengel, evelik otundan yapılan evelik aşı, piti, kete gibi yemekler bu bölgeye özel. İncik denen lezzetli bir yemekleri var ki, onun nasıl yeneceğini tarif etmeden yiyemedim. Özel iki kulplu bir kase içinde, nohutla servis edilen bir but ve yanında yuvarlak pide ile servis yapılıyor. Pide tabağa doğranıyor, nohutlu karışımı üzerine döküp et ile birlikte afiyetle yeniyor. Oldukça lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Bir de en meşhur, sarı balık var elbette. Balık, göl donduktan sonra yağlanıp, lezzetleniyor. Buzu kırarak içerisinden alınıp, pişirilerek sofraya geliyor. Kaz yağı ile demlenen erişte pilavı da özel yemekler arasında. Kars balı, çeçil peyniri, gravyer peyniri, kaşar peyniri de unutmamak lazım. Kağızman'ın elması meşhur. Ayrıca bol yetişen gıdalardan, buraya özel     Kavulca buğdayı dünyanın en kadim buğdaylarından. 

KARS'TA GÖÇ SORUNU
Buradaki insanlarında, diğer illerimizdeki gibi epey sorunu olduğundan bahsetmek gerek. Göç sebebi ile maalesef tarım ve hayvancılık gerilemiş. Burada, en büyük geçim kaynağının hayvancılık olduğunu düşünürsek bu üzücü. Sayısı 90 olan mandralardan bile 9 tane kaldığından bahsedildi. Köylünün, ekmeğini, yumurtasını bile şehirden getirtiyor olması konuşulanlar arasında. Genç nüfusun, okumak veya çalışmak gibi sebeblerle kenti terketmesi, burayı yalnızlaştırıyor. Iğdır ve Ardahan’ın Kars’tan ayrılması, bu şehri iyice yalnız bırakmış. Iğdır, Nahçıvan üzerinden Azerbeycan ile, Ardahan, Gürcistan ile ticaret yapabiliyor. Kars bu açıdan biraz mahsun kalmış.
***
“Öyle güzel ki ölürüm artık,
Beyaz, uykusuz, uzakta
Kars çocukların da Kars’ı
Donmuş gözlerimin arası”..
Bu güzel şehri mutlaka ziyaret edin, gezin. Aşık atışması izleyin, kaz yiyin.
Kafkas Halk Dansları ekibi ile birlikte; “Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa,
Askerin, Milletin, Bayrağınla çok yaşa” demeden geceyi bitirmeyin.                            
Kısacası; 
Doğunun, en batılı şehirlerinden biri olan Kars’ı görmeden ölmeyin.
Sürç-i lisan ettiysek affola...
Sevgiyle kalın