Uzay'dan görünen Atatürk portresi siliniyor

Uzay'dan görünen Atatürk portresi siliniyor

Erzincan’a bakan dev Atatürk portresi bakımsız kaldı. 'Uzaydan görünen tek Türk' denilen eser, 1982 yılında 3 bin kişinin seferberliğiyle 30 günde tamamlanmıştı. 15 senedir bakımı yaılmayan portre silinmeye yüz tuttu

Erzincan’da Keşiş Dağı’nın eteğinde bulunan Atatürk portresi silinmeye yüz tuttu. Işıkpınar Köyü muhtarı Abdurrahman Varlı, “Biz sırtımızı Atamıza yaslamışız, adresimizi sorana öyle deriz. Zaman zaman askeriye bakımını yapar. Ama şu sıralarda resim iyice silindi. Yok olmak üzere. Erzincanımızın simgesinin bakımı yapılsın” dedi. 

“Uzaydan görülebilen tek Türk”, dünyanın en büyük portresi 1982 yılında Topçu Er Eğitim Tugayı’nda bir erin tutkusuyla başladı. Alpay Tuğlu ile birlikte öykünün kahramanı ressam Mustafa Aydemir oldu.

Ressam Mustafa Aydemir porterenin yapılış hikayesini şu şekilde anlattı: O yıllarda üniversite mezunları arasında bir yığılma olmuş. 4 aylık er olabileceğimiz söylendi. 59. Topçu Er Eğitim Tugayı Erzincan'a verdiler. 28-29 yaşındayım. Gider gitmez hayatımda yaşamadığım bir şey yaşadım. Dağda ilk bakışta Atatürk’ü gördüm. Dağın tam dibinde tugay, gerisinde 3. Ordu, onun da gerisinde Erzincan var. Dağ tam bunların önünde boş bir tuval gibi duruyor. Dağın dibinde rap rap rap toz içinde eğitim yapıyoruz, o sırada Atatürk bana, ben Atatürk'e bakıyorum. Duşta, yemekte her yerde aklımda o dağ var. Kafamı kaldırıyorum Atatürk'ü görüyorum. Bunları bir başkası bana anlatsa inandırıcı gelmezdi. Ama ben bunu yaşadım. Atışa dağın dibine götürdüler. Yamacından görme imkanım oldu. Pergel falan yok ilkel usullerle açıyı aldım. Projelendirdim. İki buçuk ay komutanların peşinden koşturdum. Tugay komutanı Hüseyin Karacaaslan. Beni yanına çıkarmadılar, Binbaşı “projeyi ben veririm” dedi. Hüseyin Karacaaslan, projeyi görünce, “Dünyada bu ölçüde bir şey yapılmış mı ki?” demiş, hayal bu deyip projeyi atmış. Benim hayallerim yıkıldı. 10 gün sonra tugay komutanı değişti. Hidayet Güngör Paşa geldi. Umutlandım. Bu kez bir şartım var. Projeyi bizzat ben vereceğim.

Tugay karargahında 4-5 paşa toplantı yapıyor. Kapılarında kırmızı ışıkla “Girilmez” yazıyor. Emir subayı “İçeriye almam” diyor. Kapıdakileri ikna ettik. İçeri girince, Paşa Binbaşıya bir bağırdı:

-Üçüncü Dünya Savaşı mı çıktı? Nedir bu kadar acil olan!

Kem küm… Neyse ilk şokun ardından heyecanla anlatmaya çalışıyorum. Dağ… proje…

-Paşam, bu portreyi ben bedava yapacağım, hiç para harcamayacaksınız. İnanmıyor.

-Nasıl dünyanın en büyük portresi olacak ve hiç para harcamayacağız. Ha tamam anladım. Sen çok zenginsin?

-Ben de para harcamayacağım.

-Boyayı nereden bulacaksın, yarım kilo boya kaç lira biliyor musun?

Küçükken 7 yıl boyacı çıraklığı yapmıştım. Akademi boyunca tuval boyalarımı bile kendim imal ettim. Boya kimyasına hakimim. Paşa’nın sorusunu da “Burada ordumuza ait bir asetilen fabrikası var. Karpit yakılıyor, posası doğaya atılıyor. Onu basit bir kimyasal işlemden geçireceğim. Dünyanın en sağlam beyaz boyası olacak. Siyah boya için de 3.Ordu’nun tank, kamyon gibi araçlarından çıkan atık motor yağlarını kullanacağım” diye yanıtladım. Paşa bu kez:

-600 küsur ton taş nasıl olacak?

-7 dağın taşını gönüllülük esasıyla çalışacak erlere insan zinciriyle toplatacağım.

-Böyle bir şeyin yapımı ayları hatta yılları alır. Terhisine şunun şurası 1,5 ay kalmış!

Paşa'ya "Size iddia ediyorum 30 günde bitecek" dedim. Sallamıştım. Bu kadar kısa sürede bitecek iş değildi. Uzun uğraşlar sonunda ikna oldu.

-Çalışacak insanları nasıl ikna ettiniz?

Koğuşlarda konuşma yaptım. "Bu vatana borçluyuz, bunu ödeme şansımız var. Bu dağa çakılan bir Türk mührü olacak. Eser bırakacağız. Türk Ordusu’nda moral yaratacak” dedim. Ama dağdaki koşulların ne kadar zor olduğunu biliyorum. Onu da anlattım.

Resmin dağdan silinmeye başlamasına ilişkin de Aydemiş şunları söyledi:

Yalnızca boyasının yenilenmesi gerekiyor. Mesele bir resim değil. Elbette Atamızı ne kitaplardan ne dağlardan ne de gönüllerden silmeye kimsenin gücü yetmez. Erzincan’ın da simgesi haline gelen bu değerli sanat eserine halkımız sahip çıkacaktır. Türk Milleti aklın ve bilimin öncülüğünde özgürlüğünü borçlu olduğu Atasına vefasını gösterecektir.

KURTULUŞ SAVAŞI RUHU

“Dünyanın en güzel coğrafyasındayız ama yoksul kalmayı nasıl başarıyoruz? Ben bunu orada fark ettim. Yağ, un, şeker var. İnsan da var. Biz bunları niçin kafamızda birleştirip tamamlayamıyoruz? Bu, yalnızca bir resim değil. Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurtuluş Savaşı ruhu var.”

SELE KARŞI GİZLİ KANALLAR

“Toplam ağırlığı bin 250 ton olan resmi orada tutabilmekti. İlk karda yağmurda akıp gidebilirdi. Mühendislik yaptık. Sel sularını resmin altından sağından solundan gizli kanallarla aşağı gönderdik. Gizli setler yaptık.”

ERMENİ BİR VATANPERVER

“Bayram izni çıkardılar, 9 gün. Ekipler yavaş yavaş dağılmaya başlıyordu. Çok zor bir anda dağdaki sağ kolum Ermeni arkadaşım Arden Arevyan yetişti. Ekip başlarından 5 kişi kaldık. Plan aksamasın diye gece de çalışıyorduk. Son kalanlar da artık ‘Kusura bakmayın’ gibi sözler söylemeye başlayınca Arden ortaya atıldı, ‘Siz adam mısınız? Vatan millet dersiniz ama ilk fırsatta tüyersiniz. Hepiniz gidin. Ben tek başıma da kalsam ölene kadar buradayım’ dedi. Çok önemli bir andı. Herkesi ikna etmişti.”Aydınlık